28. ZİHN-İ EMARE

631 77 102
                                    


" Eskimiş bir geleceğin laneti sardı prangayı ayaza mahkum olmuş, kırık gözbebeklerime."

🔥🔥🔥

" Bak pandam, gerçekten özür dilerim. O an nasıl kaçtığımızı anlamadım bile. Lütfen beni affet."

" Evet yenge, Yağız abi çok haklı. Nasıl kaçtığımız hakkında en ufak bir fikrim yok. Bildiğim tek şey kendimi bir anda kaçarken bulmam." Bakışlarımı aynı cümleyi tekrar okuyarak anlamaya çalıştığım kitaptan kaldırdım ve sabahtan beri tekrarladığım cümleyi dile getirmek adına derin bir nefes aldım.

Yanlarına geldiğimden beri defalarca özür dilemişlerdi ve her seferinde önemli olmadığını belirtmiştim.

" Önemli olmadığını söyledim. Özür dilemenize gerek yok ki. Sadece bir anda sizi görmeyince şaşırdım o kadar." Karşımda diz çökmüş ikilinin ela gözlerindeki pişmanlıkla dudakalarımı büzerken bakışlarımı karşımdaki Havva'ya doğrulttum. Kesişen bakışlarımızla gözleri hızla yeri bulurken, elimdeki kitabı kapatarak, yanımdaki masaya bıraktım ve ayağa kalktım. Gerçekten pişman görünüyorlardı.

" Özür dilerim Eda." Çisem'in çekingen fısıltısı ile bakışlarımı onlara doğrulttum. Mutfak kapısının arasında dikilmiş ikilinin üzerinde dolaşan gözbebeklerim ile kıkırdarken koltuğun üzerindeki ceketimi aldım ve üzerime geçirdim.

" Sorun değil birtanem, hem Can'a yemek yapmayı öğretmek nasıl gidiyor?" Taktıkları mutfak önlükleri tamamen una bulanmışken, yer yer yumurta ve çikolata lekeleri vardı.

" Başarılı olacağız gibi..." Can'ın un sıçramış yanağında gezen bakışlarıyla,. " Yani, sanırım." diyerek gülümsemişti. Kıkırdayarak, ayakkabımı ayağıma geçirdim.

" Yemeği " Eliyle, Çisem ve Can'ı göstererek,
" Yada her ne yapıyorsanız, hazırlamak için kullanacak bir şey bulamadınız mı? Çünkü daha çok malzemeleri kendi üzerinizde karıştırmış gibisiniz." Yağız'ın sinir dalgaları gezen sorusu ile Can, omzunu kapıya yaslayarak, Yağız'ın bedenini süzdü.

" Senin üzerinde de karıştırmamızı ister misin?" Can, alayla mırıldanırken, "Denesene!" diyerek üzerine yürüyen Yağız, kapıyı açmam ile bana döndü.

" Pandam, nereye gidiyorsun?" derken bedenini bana doğrultmuş, kaşlarını sorgularcasına çatmıştı.

" Yağmur yağıyor..." diyerek parmağımla camı gösterdim.

Yağmurun yağışını yeni farketmiş gibiydi.
" Tamam pandam, bir dakika hemen geliyorum." Hızlıca üst kata çıktı.

" Çok üşümek yok tamam mı birtanem?" Çisem naif sesiyle konuşurken, gülümseyerek başımı olumlu anlamda salladım.

Yağız hızla çıktığı merdivenleri tekrar aynı hızlı inerken elinde tuttuğu kazak ve montlarla derin bir nefes aldım. Boştaki eli ile koltuğu yanıma çekerek elindekileri üzerine bıraktı,
" Önce şu üzerindeki ceketi çıkaralım." diyerek ceketimi çıkarmış ve koltuğa bırakmıştı.

Eline aldığı bir kazağı, giydiğim kazağın üzerine geçirirken, oflayarak ela gözlerine baktım.
" Abiye oflanmaz pandam, çok ayıp."
Hafif dağılan siyah saçlarıma parmaklarını geçirerek düzeltti.

Giydirmek adına eline aldığı ikinci kazak ile dudaklarımı büzerek ela gözlerine baktım. Üç kazağı üst üste giymeyi asla istemiyordum. Hem nefes alamazdım ki...

" Tamam bir tane yeterli." Elindeki kazağı koltuğa fırlatarak, gri bir ceket ve hemen ardından bir mont giydirdi. Başka bir monta uzandığını görmemle,
" Kapıya nasıl sığacağım ama?" diye homurdanarak elindeki monta baktım.

KARANLIK TUTKUNUN HAKİMİYETİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin