38. YERS-İ DEM

494 41 281
                                    

" Papatyanın kokusu, serçenin gözyaşı, mevsimlerin kışı ve senin yokluğun; Ölümümün nazlı demleri."

🔥🔥🔥

"Pars- Pars!" dedim dehşet içinde.
"Pars!" Öyle bir hızla koştum ki bağlı olduğu ağaca soluklarım tıkandı boğazımda. Lakin attığım bir kaç adımda başının hemen yanını delen kurşun ile tökezledi bedenim ve durdu adımlarım.

" Henüz karşılamadım bile seni ne bu acele?"

" Ne yaptın ona?" Kelimeler yaktı boğazımı. Dilimde küflü bir tat.

" Neden yatıyor öylece? "

Üzerimdeki montu çıkardım ve karşımdaki küçük bedene ilerledim lakin Tanrı şahit önümü dahi net göremiyorum.

" Onu çözüp, üzerini örtmem gerekiyor-"
Sözlerimi ve adımlarımı kesen bir kurşun daha. Başına iki santim daha yakın.

" Ona yaklaşmayı hakketmedin henüz."

"Onu çöz. Çöz onu." Titreyen bacaklarımdan nefret ettim o an.
"Çöz onu hayvan herif üşüyor o!"

" Ne güzel işte." Alayla güldü.
" İşimizi hızlandırır."

Kulaklarımı kapatarak çığlık çığlığa haykırmamak adına kendimi bütün küvettim ile sıktım ve görmemeyi dileyerek örttüm kirpiklerimi sımsıkı.

" Gözlerini aç." Küçük adımlar ile geriye adımlayarak duymamayı seçtim. Zira boynumda ağaca bağlı, çamura bulanmış küçük bir çocuğun çıplak bedeni. Acı çok yoğun. Sanki gürleyen her yıldırım kalbimin ortasında.

" Sana gözlerini aç dedim."

" Görmek istemiyorum." Parmaklarım ile yutkunamadığımdan acıyan boğazımı kavradım ve acıyı görmezden gelmeye çalıştım.

" Daha sürprizin devamı var ama, ilk gösteride sıkıldığını söyleme lütfen çok alınırım."

Daha fazla acıyan kalbime rağmen, ağlama hatta yakarışlarla dövünme isteğimi geri göndermeye çalıştım ve ebedi sahibine seslendim.

Birden fazla ayak sesleri, boğuşma ve küçük bir hıçkırık.

" Eda..." Direnmek ve ayakta kalmak adına kullandığım bütün gücüm süzüldü sanki bedenimden. Küçük bir çocuk olarak kaldım yeryüzünde. Leşi çürümüş, kirlerle kaplı küçük bir çocuk.

" Çisem," Gözlerimi araladım, sırt kanatlarım kırıldı usul usul. " Bir tanem." Güzelim gözleri dolu dolu. Biliyorum o da izleyemiyor ağaçtaki bedeni. Sırtında kirli bir geçmişin yası.

" Korkma tamam mı bir tanem, bitecek biliyorsun."

" Çok mu üşüyor Eda?" Duymadı beni. Bir avuç cam parçası deldi boğazımı ve aldı canımı.

" Üşümesin lütfen, küçücük daha." Sustum, yemin ederim tek bir kelime düşmedi dilimden. Uzun uzun baktım bağlı ellerine kafasına yaslanan silaha, sinirle alnındaki damarı seğiren Yağız ve titreyen Havva'ya lakin derin bir nefes aldım yanlızca. Zira boğazımda koca bir yumru, ruhum parmak uçlarımda sıkışık.

Kalbimin acısı kat be kat daha fazla şimdi.

" Oğlun o senin, anlamıyorum." dedim bakışlarım zorlukla Samet'e kayarken.

" Gayet basit aslında. " Gözleri süzdü baştan aşağı donmuş bedenimi.

" Senin ecdadını sikerim ulan! Adi herif! Ona yaklaş, andım olsun abiye kalmaz yedi ceddinin soyunu kuruturum! " Bütün ormanda yankılanan Yağız'ın bağırışı ile arkasındaki adam cebinden çıkardığı şırıngayı sapladı ensesine. Her şey çok bulanık, uzakta bir gösteri gibi. Olan biteni buğulu bir cam ardından izliyor gibiyim.

KARANLIK TUTKUNUN HAKİMİYETİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin