V

629 90 61
                                    

" Sebzeden alır mısın oğlum?"

Hannah teyze bana salatayı uzatırken sordu. Gülümsedim ve onu kırmamak adına bir kaşık dolusu salatayı tabağıma aldım.

" Okul nasıl gidiyor? Hongjoong bir yaramazlık yapıyor mu?"

Diye bana yönelik sorduğu sorulara karşı gülümsedim. Bakışlarım Hongjoong'u bulunca onun bir kedi gibi sinirlendiğini görmüştüm. Bu hali çok güzeldi.

" Anne ya."

Ufak birkaç kıkırtı ağzımdan kaçırırken lokmamı hızlıca çiğnedim.

" Hongjoong sınıftaki örnek öğrencilerden biri Hannah teyzeciğim."

Dedim tam karşımda duran kadına bakarken. Aldığı cevaptan memnun olacak ki dudağının kenarı kıvrıldı.

" İyi iyi, senin başına iş açıyor mu?"

" Hongjoong mu? O benim başıma iş açacak son kişi bile değil. Onun yaptığı her şey benim için çok değerli. "

Cümlelerimi kendimden emin bir şekilde sıralarken sevdiğim bebeksi yüze çevirdim bakışlarımı. Az önceki siniri gitmiş, mimikleri yumuşamıştı. Hatta söylediğim şeyden neredeyse utanacak gibiydi. Bu hali içimi götürüyordu.

" Ne güzel konuştun oğlum. Hongjoong bak bu çocuğun kıymetini bil annem. Seonghwa'nın yeri bende çok ayrı."

" Teşekkür ederim Hannah teyzeciğim."

Dedim utançla gülümseyerek önüme döndüm. O an Hongjoong hiç beklemediğim bir şey yaptı ve parmaklarını parmaklarıma kilitledi masanın altından.

" O benim için çok özel anne. "

Bakışlarım anında ona dönerken gözlerindeki o duyguyu görmemle kalbim tekledi.

İlk defa Hongjoong'un bana farklı baktığını hissettim.
Diğer bakışlarından farklı bir duyguyla baktığını...

Yemeğin geri kalanında yine havadan sudan güzel muhabbetler döndü masada. Sonrasında sofrayı birlikte topladık. Ardından ders çalışmak için Hongjoong'un odasına gelmiştik. Bir iki saat ders çalıştıktan sonra çok geç olmadan giderdim eve.

Şimdi sadece her zerresine aşık olduğum bu adamla bir iki saat yalnız kalmanın keyfini sürecek ve mutlu olacaktım.

Hongjoong masayı düzenlerken ben de onun yatağına oturmuş onu seyrediyordum. Ona yardım etmeyi teklif etmiştim ama ısrarla yardımlık bir iş olmadığını hemencicik yapabileceğini söylemiş ve beni ikna etmişti.

Bir kaç dakika sonra arkasını bana döndü.

" Eveet, masayı ayarladım. Çantamdan kitapları çıkarayım başlayalım. Gel."

Ben de kendi çantamdan bir kaç kitap çıkarıp masaya geçtim. Masası biraz küçüktü ama iki kişi sığabilmiştik.
Tabii dip dibe oturarak iki kişi sığabilmiştik.

Kokusu direk burnuma hücum ederken buna karşı mayışan bedenimle gözlerimi kapatmamak için kendimi zor tuttum. Şimdi ders çalışacaktık, dikkatimi toplamalıydım.

" Şey ben bazı konuları anlamadım da. Eğer sen anladıysan ilk önce bana onları anlatsan sonra test çözmeye geçsek olur mu hwa~"

" Olur tabiki. Hangilerini anlamadın?"

Eliyle kitabın üstündeki başlığı işaret etti.

" Derste uyuduğun için anlamamış olabilir misin meleğim? "

" Ya ama çok uykum vardı ve çok sıkıcıydı!"

Bu tatlı sitemine gülümsedim.

" Sorun değil, ben anlatırım sana. "

" Teşekkür ederim. "

Hemen yanındaki yanağıma hızlı bir öpücük kondurdu.
Kalbimin nasıl çarptığını, onun her bir dokunuşunda nasıl eridiğimi bilmeden yaptı bunu...

" Rica ederim. "

Elime kalemi aldım ve anlatmaya başladım.

Yaklaşık yarım saat sonra Hongjoong konuyu daha bi' kavramış gibi gözüküyordu.

" Tamam bence şimdi bu soruyu çözebilirsin."

Dedim deftere yazdığım soruyu götsererek. Biraz gerilse de geri adım atmadı ve soruyu çözmeye çalıştı. Ben de o sırada masanın üstünde asılı olan onun resimlerine dalmıştım.

Küçüklüklük fotoğrafları vardı.
Gözlerimi bir saniye bu resimlerden alamıyordum. O kadar güzeldi ki çocukken bile...
Çocukken bile bir insan nasıl bu denli güzel olabilirdi?
Gözleri, dudakları, yanakları, burnu, saçları....
Her bir zerresi kalbimi tekletiyordu.

Bu adam her şeyiyle beni esiri altına almıştı.
Onun için her şeyi yapabileceğimden habersiz şuanda yanımda normal bir şekilde soru çözüyordu.

Delirecektim. Güzelliği beni delirtiyordu.

" Böyle mi olacak?"

Söylediği şeyle kafamı ona çevirdim ve o da o anda kafasını bana çevirdi.

Aramızda santimler vardı.
Birden oluşan aramızdaki bu yakınlık ikimizi de afallatmıştı. Ama ikimiz de başımızı başka yöne çevirmedik.

Gözlerim bir...bir saliseliğine dudaklarına kaydığında iç geçirdim.
Asla bu dudaklara sahip olamayacaktım...

İçimdeki heyecana kulak vermeyerek bakışlarımı kağıda yönelttim.

Aklım öylesine karışmıştı ki soruyu kafamdan çözemiyordum.
Bir süre kağıda bakarak oyalanmış, aklımı toparlayınca hızlıca soruyu çözmüştüm ama bu biraz zaman almıştı.

" Doğru yapmışsın."

" Yaşasın!"

Hemen fosforlu kalemini eline almış ve mutlulukla kağıdın üstüne büyük bir tik işareti atmıştı.

" İlk doğru sorum bu konudan."

Tebessümle bana baktığında bakışlarımı ona çevirdim ve gülümsedim.

" Daha çok doğru yapacaksın merak etme. "

" Teşekkür ederim senin yönteminle öğrenmeseydim belkide bu konuyu asla öğrenemeyecektim."

Bana sarıldı...

İçim öylesine gidiyordu ki ama bir tepki veremiyordum. Tanrı aşkına o benim en yakın arkadaşımdı, ona karşı böyle hisler beslemem bile hatayken bir de onu arkadaşlığımızdan faydalanarak kendi duygularıma göre kullanamazdım.

Kabaca sarılışına karşılık verdim.

Çalıştığımız saat boyunca bir daha onunla göz göze gelmemek için kendimle cebelleştim.
Bu çok zordu. Ne kadar acı verse de doğru olanı yapmak zorundaydım...
Sonuçta ben acı almaya alışmıştım, dayanabilirdim.

Bir saat sonra eve döndüm.
İlk defa Hongjoong ile aramızdaki bu ilişki için ciddi anlamda fazla düşünmeye başlamıştım. Belkide başından beri ona arkadaşlıktan yakın davranıyordum? Bu yanlıştı. Böyle bir saçmalığı yapamazdım. Ama sorun şu ki Hongjoong bundan hiç rahatsız gözükmüyordu.

Kalbim acıyordu, kendimden nefret ediyordum. Ben korkağın tekiydim. Hiçbir zaman ona hislerimden bahsedemeyecektim. Ve o da hiçbir zaman benim hislerimi görmeyecekti...



































Şu sıralar bir iki tık meşguliyetim arttığı için bölüm gecikti :(

Sizleri seviyorum, yorumlarınızı heyecanla okuyorum lütfen bu yazarınızın yüzünü güldürün bolca yorum yapın.

Sonraki bölümde görüşmek üzere🥺💞

just friends | seongjoong ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin