IX

542 80 45
                                    

" Seonghwa."

Soğuk ve üşümüş ellerini ceketimin cebinde daha çok hareket ettirirken ellerimizin birbirine değmesi ile içime kısa süreli bir titreme girmişti. Kafamı çevirip güzel yüzüne baktığımda bana ne kadar şirin baktığının farkında olmadığını düşündüm.

" Gideceğiz değil mi?"

" Nereye?"

Yanıma biraz daha yaklaştı. Derste olduğumuz için çok yakın davranamıyordu ama bana karşı hep bir temas içinde olmak istemesini anlayabiliyordum.

" Sinemaya. Yeni çıkan filme gideceğimizi söylemiştin, ne çabuk unuttun!"

" Aklımdan çıkmış, üzgünüm meleğim. Gideriz."

Ona sıcak bir gülümseme verdim. Heyecanla yerinde hareket etti. Bu halleri beni bitiriyordu. Onu hep mutlu görmek istiyordum, aynı böyle...

" Ama yalnızca ikimiz gideceğiz. Diğerleri gelmesin. "

Dedi heyecandan sesinin ayarını ayarlayamamış biraz sesli söylemişti. Gülümsedim.

" Niye onları istemiyorsun?"

" Her gittiğimiz yere damlıyorlar zaten, bıraksınlar da bu kez baş başa olalım hwa."

Sonlara doğru kısık çıkan sesiyle afalladım. Böyle bir şey, bende farklı anlamlar çıkarabilirdi ama onun arkadaşça söylediğini bildiğim için içimdeki heyecanı zor da olsa dizginledim.
Aptalca şeyler düşünmemeliydim.

" Sen nasıl istersen meleğim. "

" Yeter!"

Hocanın defterimin üstüne sert bir şekilde vurması ile irkildim. Ne ara buraya gelmişti bilmiyordum bile ama şuanda hem bana hem Hongjoong'a daha önce çok kez şahit olduğum sinirli bakışları ile bakıyordu.

" Siz susmak bilmiyor musunuz? "

" Hocam bir şey sordum sadece."

" Yalan söyleme bana! İki saattir gözlerimle uyarıyorum susman için, ama yok. Ne utanmaz arlanmaz şeylersiniz siz!"

Hongjoong'uma sert bir şekilde bağırması o an daha önce hiç yapmadığım bir şeyi yaparak ona ağzının payını verme isteğini arttırırken hiç beklemeyeceğim bir şey söyleyerek beni bozguna uğratmıştı.

" Kalk bakayım sen buradan, daha fazla uğraşamayacağım ben sizinle."

Beni işaret ederek olduğum yerden kalkmamı söylemişti. Afallamışçasına bir Hongjoong'a bir de hocaya baktım. İçimdeki siniri şimdilik dizginleyerek daha fazla Hongjoong'uma bağırmaması ve rezalet çıkarmaması için dediğini yapıp sıradan kalktım.

" Hyunae ile yer değiştirin. Çabuk."

Cam kenarının en arka sırasında oturan, yani bizim oturduğumuz sıraya en uzak sırada oturan Hyunae, benim sırama gelirken bir afallama daha yaşadım.
Bu kız son günlerde Hongjoong ile sık sık mesajlaşan ve ondan kimya notlarını alan kızdı.

Damarlarımdaki sinir beni delirtecek yavaşlıkta akarken ufak bir soluk aldım. Her şeye Hongjoong için katlanıyordum ve şuanda da çantamı alıp en arka sıraya geçmemin nedeni Hongjoong'umdu.

Aptal kadın daha fazla rezillik çıkarmamış ve Hongjoong'uma bağırmamıştı. Herkes geri derse dönerken gözlerim aşık olduğum gözleri buldu.
Donuk bakışları, benim buraya geçmemde afallamış olduğunu belli ediyordu. O da böyle bir şeyi beklemiyordu, ve o da bunun olmasını istemiyordu.

İçinde kaybolduğum gözlere daha fazla bakmaya devam edersem çektiğim acı iki kat daha artacaktı. Bu yüzden gözlerimi ondan çektim.

Lanet sırada tek başıma hissettiğim yoğun duygularla birlikte kalakalmıştım...




Duyduğum zil sesi, belkide ilk defa içime bu denli serin su serpmişti.
Hongjoong'suz ızdırap gibi geçen 40 dakikadan sonra derin bir nefes aldım. Gözlerim hayranı olduğum yüzü aradı. Ama gördüğüm görüntü 40 dakika boyunca içimde bastırmaya çalıştığım acıyı yeniden açığa çıkarmıştı...

Hongjoong o kızla kaynaşmış, mutlu bir şekilde konuşuyordu.
Duyularım bu görüntüyü algılamak istemese de gerçek en çıplak haliyle önündeydi işte.

Başından beri içimde garip bir sezi uyandıran o kızla kaynaşmış ve belkide yakın arkadaş olma derecesine gelmişti. Bunu diyorum çünkü zil çalalı 5 dakika olmasına rağmen Hongjoong beni fark etmemiş, Hyunae ile derin bir sohbete dalmıştı.

Kalbim ağırmaya başlarken üstüme büyük bir yükün çöktüğünü hissettim. Bakışlarımı yavaşça o sıradan çekip derin bir nefes aldım. Sanki şuan soluyacağım her bir oksijene ihtiyacım varmış gibi hissediyordum. Lanet olsun, neden bu kadar berbat bir şeydi bu?

Bir kaç saniye boyunca derin nefes alış verişlerim devam etti. Göz kapaklarım istemsizce kapanırken beynimin içinde dolaşan düşünceleri düşünmek elimde olan bir şey değildi sanki...

Sonra kulaklarımın işittiği o tanıdık yumuşak ses, vücudumu tekrar canlandırırken gözlerimin açılmasını sağladı.

" Seonghwa."

Hongjoong karşımdaki sıraya oturmuş elimi soğuk elleri arasına alırken bana bakıyordu.
Ona baktığımda az önceki gibi gülümsemediğini fark ettim. O kızla konuşurken arada bir tebessüm ediyordu ama şimdi yüzü oldukça durgunlaşmıştı.

" Ben özür dilerim... Benim yüzümden ikimizi ayırdı."

" Sadece senin suçun değil ben de konuştum."

" Yine de benim suçummuş gibi hissediyorum."

Oturduğu sıradan kalkıp yanıma gelince ona oturması için yer açtım.

" Sensiz oturmak istemiyorum orada."

" Yapacak bir şey yok. Yarın konuşuruz hocayla izin vereceğini sanmıyorum ama belki bir umut bizi tekrar birlikte oturtur. "

" Oturtmak zorunda! Ben hep seninle oturuyorum sırf derste konuştuğumuzu duydu diye bizi ayırmaya hakkı yok ki.. "

" Sen bunları düşünme şimdi. "

Dedim gülümsemeye çalışarak.

" Derslere odaklan. "

" Yanımda olmayınca odaklanamıyorum ki. "

Yüzündeki hüzüne anbean şahit olurken dayanamadım ve onu kendime çıktım. Kollarım arasındaki bedene özlemle sarılırken kokusunu içime çekmeyi ihmal etmedim.

" Hepsi benim yüzümden."

" Hayır Hongjoong, öyle düşünme meleğim. "

Saçlarını okşadım ve okşadığım yere bir öpücük bıraktım. Bu kadar tatlı olmasaydı belki ondan çoktan vazgeçmiş olabilirdim...

Zil ne ara çalmıştı bilmiyorum, ama içeriye hocanın gelmesi ile Hongjoong benden ayrılmış ve sırasına geçmişti.

İşte şimdi yine onsuz burada yalnız geçireceğim yeni bir 40 dakikaya adım atmıştık...

just friends | seongjoong ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin