XXXI

489 63 57
                                    

Hongjoong ellerim arasındaki minik parmaklarını parmaklarıma daha sıkı kenetlerken bizim tayfanın yanına varmıştık bile.

Hemen yanımda olduğu için hissettiğim düzensiz nefes alışverişleri, onun oldukça heyecanlı olduğunu kanıtlıyordu.
Ona döndüm ve rahatlaması için güven verici bir tebessüm sundum elini okşarken.
O da aynı şekilde gülümsemeye çalışmış ama pek başarılı olamamıştı.

Kulağına eğildim.

" Sakin ol sevgilim."

" Ama ya beni affetmezlerse?"

" Affedecekler, affetmek zorundalar."

Yanağına hızlı bir öpücük bıraktım.
Bu sefer daha içtensi bir tebessüm belirdi yüzünde.

" Sakın elimi bırakma."

Güldüm.

" Sen istesen de bırakmaya niyetim yok."

Masa ile aramızdaki birkaç adımlık mesafeyi de kapattıktan sonra bizimkilerin yanına gelmiştik.

Tüm bakışlar, kenetli ellerimiz ve gözlerimiz arasında dönüp dolaşırken titrek bir nefes verdim.

" Selam."

Konuşma başlatmak için ilk adımı atmıştım. Yoksa yanımdaki bedenin heyecandan konuşamayacağından emindim.

Yunho bir bana bir de Hongjoong'a çatık kaşları ile bakarken Chaennie ikilisi de benzer bakışlar atıyordu. Onların aksine kenetli ellerimizi yadırgamayan bakışlar, San ve yanındaki yeni çocuk olan Wooyoung'tan gelmişti.

Onlara gülümsedim.

" Oturalım mı meleğim?"

Kafamı sevgilime çevirdim ve onun heyecanlı haline baktım.
Gözleri gözlerimi bulduğunda yapabildiği tek şey kafa sallamak olmuştu.

Kimseden ses çıkmazken aynı anda boşta olan iki sandalyeye oturduk.
Saniyeler boyunca süren sessizlik, Wooyoung denen çocuğun konuşması ile sonlanmıştı.

" Hey, seni hatırlatıyorum!"

Dedi bana bakarak, diğerlerinin aksine oldukça pozitifti.

Kafamı salladım.

" Ben de seni hatırlatıyorum, ismin Wooyoung'tu değil mi?"

Kafasını salladı tebessüm ederken.
Ardından bakışları, yanımdaki bedene çevrildi.

" Seni tanımıyorum ama. "

Hongjoong, ne diyeceğini bilmez bir eda ile gözlerime bakarken kenetli ellerimizi daha çok sıktı korkuyla.
Bizimkilerin ona kötü bir şey demesinden korkuyordu, bunu anlayabiliyordum.

Kolumu omzuna attım ve sırtını okşayarak rahatlaması gerektiğini söyledim.
Aslında mesele bu kadar büyümeseydi, ortada korkukacak hiçbir şey kalmayacaktı.

Derin bir nefes verdim yüzümdeki tebessümü korumaya çalışırken.

Ve Wooyoung'un dediği şeyi yanıtlamak adına ona döndüm.

" Hongjoong, benim sevgilim."

Aynı anda herkesin bakışları bende toplandı. Hepsine bakmak istesem de şuan ilgi odağımı Wooyoung'tan kesmenin doğru olmayacağını düşündüm.

Öte yandan Wooyoung'un hemen yanında bana göz kırpan San, gülümseyerek bize bakıyordu.

" Sevgilin mi? Siz..siz sevgili misiniz?"

Bunu soran Jennie olmuştu.
Kafamı salladım.
Hongjoong da heyecanlı halinin aksine kafasını sallamış ve onlara bakmıştı.

" Ne zamandır?"

just friends | seongjoong ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin