XXVIII

515 72 77
                                    

Kahvelerimizi masanın üstüne bırakıp tekrar eski yerime, onun yanına oturdum ve bakışlarımı gözlerine çıkardım.

Konuşulacak çok şey vardı.

Dile getirilecek birçok gerçek vardı.

Ama en önemlisi, şuan yanımdaki bedenin biraz sevgiye ihtiyacı vardı.

Ve benim de.

Birbirimiz tarafından sevilmeye ihtiyacımız vardı.

Eline aldığı kahveyi soğuktan çatlamış dudaklarına değdirdiğinde içimden çok ince bir sızı geçti.
Acıdığını hissedebiliyordum.

Bakışlarını kahveden çekip bakışlarımla birleştirdiğinde aramızda oluşan o sessizliği, gözlerimizin konuşması ile bölüyorduk sanki.
Tuhaftı, ama bu tuhaflık evimdeymişim gibi hissettiriyordu.

" Ben nasıl başlayacağımı bilmiyorum."

Morluklarını makyajla kapatsa bile bir işe yaradığı söylenemezdi. Her ağladığında o morluklar biraz daha güç buluyordu ve merhem sürmediği için de iyileşmeleri imkansız bir hal alıyordu.

Daha yeni göz pınarlarındaki ıslaklığı gitmişti ama gözlerime öyle bir bakıyordu ki sanki her an yeniden yaşlarını serbest bırakacakmış gibi hissediyordum.

Zorlukla yutkundum ve bakışlarımı elimde duran kupaya çevirdim.

Bu sessiz ortamda derin bir nefes aldığını işitmem zor olmamıştı.

" Özür dilerim."

" Artık özür dilemeyi bırakmalısın Hongjoong, bu bize hiçbir şey katmayacak."

" Ne?"

Bakışlarım tekrar ona kaydığında gözleri şaşkınlıkla açılmış bana bakıyordu.

" Sen az önce ne dedin?"

Bakışlarındaki umut kırıntıları bana büyük bir istekle bakarken bedeni de hareketlenmiş ve kendisini biraz bana kaydırmıştı.

Duraksadım.
Böyle tepki vereceği bir şey dememiştim ki.

" Ne dedim?"

" Bize dedin."

Durdu ve birden yüzüne yayılan koca gülümseme ile bana olan bakışlarını sürdürdü.

" O gün, bana artık biz diye bir şeyin olmadığını söylemiştin. Ama şimdi..şimdi yeniden biz dedin."

Sadece tek bir kelime ile bu kadar heyecanlanacağını düşünmemiştim.

İşte şimdi beni bir kez daha bozguna uğratmıştı. Kaşlarım havalandı ve gözlerim gülümseyen yüzünde takılı kaldı.

Oysaki eskiden ona 'onu özel hissettirecek' birçok kelime söyler, isim takardım.
Meleğim, güzelim, her şeyim...
Bu kelimeler onu hiçbir zaman heyecanlandırmamıştı.

Ama şimdi  biz kelimesi onu sanki çok önemli bir şeymiş gibi heyecanlandırmış ve az önceki durgun olan bakışlarına birden canlılık katmıştı.

" Seonghwa."

Yanıma geldiğini fark etmemiştim bile ama kokusu burnuma çarpınca gözlerim hareketlenmiş ve hızlıca onun bakışlarını bulmuştu.

Elimi elleri arasına aldı.
Okşadı, okşadı.
Ve en sonunda üstüne bir öpücük kondurdu.

Nefesim kesildi.

" Sen de bana yalan söyledin değil mi? O gün, bana yalan söyledin..."

Başımı ağır ağır salladım onu onaylayarak. Ama hala az önceki öpücüğünün etkisinden çıkamamıştım.

just friends | seongjoong ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin