12. -sadece anlat.

1.7K 121 140
                                    

"Yahu gıdıklanıyorum dur, dursana! İmdat!" bugün son gündü merhem sürmek için ve bunu doktor kılıklı beni gıdıklayarak yapıyordu. Olduğum yer de ordan oraya gitmeye çalışıp, kıçımı yatağıma vuruyordum.

"Hoşuna gidiyor, hiç imdat deme boşuna." diyerek parmağını çıplak tenime hafifçe vurmuştu. Öyle ki tek bir rastgele vuruşla bile belim gerilirken başımı yatağa gömmeye çalıştım.

Saçlarım yatağa dağılmış üzerimde ki ona alttan bakışlarımı sunarken, nasıl bu hale geldiğimizi bile anlamamıştım. İki gün önce merhemi ilk kez sürerken gıdıklanmam sonucu bu böyle devam etmişti. Bu gün ise daha da ilerleterek gıdıklama işini oyun halline getirmişti ama hangi ara üzerime çıktığını bile anlamamıştım.

"Huylanıyorum." diye altında konuşmamla, belimi yatağa sertçe vurdum. Gözleri dediğim kelimeyle karışık bir hal almıştı sanki. Altında ki beni incelerken gıdıklamayı bırakarak durduğu için altında hızlı nefes alışverişlerimi bırakıyordum.

"Ahh yeterli bu kadar. Merhem bir daha sürmeyeceğim sondu bu." demesiyle hızlı hızlı başımı salladım. Üzerimden aniden kalkmasıyla ayağa kalkmış ona nefeslerimin arasından bakmaya çalıştım.

"Teşekkür ederim." derken o an bana sürmem için uzattığı merhem tüpü aklıma geldi. Tabi ben de acıdığı için süremeyerek onun yanına gidip, sürmesini istemiştim ve beni kırmamıştı.

Şimdi bitti deyince günde üç kere olan eğlencemin de bir nevi bittiğini yüzüme vurmuştu. Yüzümde ki gülümseme hızla solarken dirseklerim üzerine kalkıp, ayağa kalkan ona başımı yana yatırarak baktım.

"Etmene gerek yok sonuçta yapmam gerekiyordu. Şimdi gidiyorum, ihtiyacın olan bir şey olursa yanıma gelirsin." demesiyle dudağımı küçük hareketlerle dişledim. Benden cevap bekleyen bir tavır sergilemesiyle, sadece sustum. Bir şey demedim... O da zaten beklemeden arkasına dönerek odadan ayrılmıştı.

Kendimi dirseklerimin üzerinden yatağa bırakmamla, derin bir soluk bıraktım ultra hijyenli odaya. Yine kendi odamdaydım ama bu sefer kapım açıktı. Malikanenin içinde her yere gidebiliyordum ve bir de elime telefon vermişti 'hatsız.'

Başta uyandığım da oldukça her şeyden korkmuştum. Şimdi ise eski hayatımı hatırladıkça bu bana verilen bir nimet gibi geliyordu. Düşündükçe normale indirgiyordum. O kadar ağlamalarım boşuna çıkmıştı. O iyiydi... Tamam belki biraz üstün, kendini beğenmiş tavırlı olabilirdi fakat onun yanında nefes aldığımı biliyordum.

Huzur vardı. Saçlarını açan bir insanın saçlarına değen o ilk rüzgarı hissetmenin verdiği gibi bir huzur. Karışanım yoktu... İstediğim, kavuşmayı hayal ettiğim bir rahatım vardı.

Ailemin dindar, baskıcı bir aile olması beni her zaman kısıtlamıştı. İstediğin okula gidememem de bile rol oynamışlardı. Burada ise günah diye içilemez denilen şarap'tan bile içmiştim...

Bu küçükcük bir şeydi ama benim için çok büyüktü. Hiç bir zaman dini bir inanışa ait olmamıştım. Bunu kalbimde hissetmiştim ama ailem bunu belli ettiğim surette rahibin kapısına beni bir paçavra gibi her defasında atmıştı.

Yüzüme bağırılan şeytan girmiş kalbine, beynine kelimeleri ve dahası beni öldürmüştü. Vücuduma ayin sırasında vurulan kitaplar etimi cayır cayır yakmıştı. Ama şimdi şarap içmiştim ama tenime vurulan tek bir fiske dahi yoktu.

Cinler sarmış dört bir tarafını diyen bir rahip yoktu. Bunun rahatlığı ne demek yaşamayan bilemezdi. Onun yanında her istediğimi yapıyordum. Dünya küçüktü, dışarıya çıkma şansım pek yoktu. Sevgilim geride kalmıştı ama delirmeme ramak kalan yerden sanki bir anda çekip alınmıştım.

♰Sálvame♰Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin