Afsun 11 -- Benim trajedim seninkini döver!

8.4K 457 34
                                    

Wattpad de bir hata var bölüm yüklememe engel oluyor. Yüklüyorun error veriyor. Bazen de boş yayınlıyor. Kaydet diyorum kaydetmiyor. Bu bölümü yüklemek için en az 10 deneme yaptım. Olmuyor bir türlü... Suanda da deniyorum...

Öncelikle artık hikayelerimi bir gün sırasına sokuyorum. Böylece bende düzenli bir şekilde derslerime odaklanabilirim :)
Efgan -- Perşembe
Afsun -- Cumartesi
Acil Çıkış -- Pazar
Efgan'ın ve Acil Çıkış'ın son bölümlerine göz atmayı unutmayın ;)
**********
İrem'in Kaleminden
6 Ay Önce...

Önümdeki boş şişeye tekme atıp oturduğum bankta biraz daha yayıldım. Sırtımda ki çantanın ağırlığı hissedilmez olmuştu. Onca geldiğim şehirden sonra Istanbul daha bir yaşanılası gelmişti gözüme. Ne yapacağım hakkında zerre bir fikrim yoktu. Yine de daha güvende olduğumu biliyordum. Aytaç bu defa izimi bulamayacaktı. Bu kez yakanlamayacaktım. Buraya iz bırakmadan gelmiştim ve beni bulmalarına imkan yoktu. Banktan kalkarak şapkamı biraz daha aşağı çektim. Kış öyle soğuk geçiyordu ki sanki şehir beni evsiz olarak istemiyor gibiydi. Dışarıda soğuktan donarak ölme tehlikem vardı. Aytaç'ın eline düşmekten daha iyi bir fikir diye düşündüm içimden... Çok daha iyi. Adımlarımı sahil kenarında ilerletirken sadece denizi izlemeyi tercih ettim. Bir çaresini bulurdum. Okula devam edebilirdim. Yapabilir miydim bunu? Bir şekilde ayarlamaya çalışırdım. Sonuçta Ankara'da bir okulda zaten devam ediyordum. Beni kayıtlardan bulmalarına imkan yoktu. Aramak akıllarına bile gelmezdi çünkü Aytaç'ın okuduğmdan haberi bile yoktu. Derin bir nefes alıp denizi seyretmeye devam ettim. Ağır ağır adımlarla sahilde geziniyordum. Sağ taraftan gelen bir hıçkırık sesiyle adımlarımı yavaşlattım ve sağ tarafımda ki banka baktım. Uzun saçlı kızın biri içini çeke çeke ağlıyordu. Durmadan, unarsızca. Etrafta ki insanlar ne düşünür demeden ağlıyordu. Aynı benim gibi, diye düşündüm istemsizce. Yanına gitmeli miydim? Belki de yalnız kalmak istiyordu. Elleriyle yüzünü sıvazladı ve daha kuvvetli ağlamaya başladı. Bir yakını filan mı ölmüştü? Tam adımlarımı ona doğru yöneltecekken arka tarafından gelen birini fark ettim. Daha doğrusu siyah giyimli, saçları pis ve dağınık, yüzünden alkol sınırını çoktan aştığı anlaşılan biriydi. Sendeleyerek yaklaştı ve kızın yanına oturdu. Kız bunu fark ettiği an uzaklaşnaya çalıştı. Adam arsızca sırıtıyordu.
"Neyin var yavrum?"
Iyyk! Tam bir sapıktı! Kız anında kalkmaya çalıştıysa da başarılı olamadı. Adam anında bileğini kavramıştı.
"Bırak beni!"
Kız elini kurtarmaya çalıştıkça daha da batıyordu. Adam çok kuvvetli olmalıydı. Lanet olası erkekler! Sinirli bir şekilde yumruğumu sıktım ve onlara doğru yaklaştım.
"Bırak lan kızı!"
Adam bakışlarını anında bana çevirdi. Evet, genelde bunu söyleyen kişi bir erkek olurdu. Ve yine genelde bu tarz olaylar büyük bir aşkı doğururdu ama ne yazık ki bir ne ben bir roman kayramanıyım ne de bu adam bir hayal! Ayyaşın teki ve fazlasıyla gerçek...
"Of be! Yavruya bak!"
Beni öyle iğrenç bir şekilde süzüyordu ki midemin bulanması an meselesiydi. Kız şaşkın gözlerle bana bakıyordu. Adama bir adım daha yaklaşarak tısladım.
"Kızı bırakmazsan o sikini kopartır bir güzel sana yediririm!"
Kızın gözleri öylesine büyüdü ki bir an benimle mi gelse yoksa adamla mı kalsa karar veremedi. Şaşkınlığının ardından tercihini benden yana kullanmış olacak ki kolunu çekmeye devam etti.
"Bıraksana be!"
Adam hala bırakmamakta kararlıydı. Günah benden gitti diyerek adama doğru hızla ilerledim ve var gücümle beklenmeyen bir şey yaptım.
Adama öyle bir yumruk attım ki adam kızın kolunu bırakmakla kalmadı o sarhoşlukla yere savruldu. Bende belaya bulaşmamak adına kızın kolunu kavradığım gibi ters yönde koşmaya başladım.
"Koş hadi!"
"Adama yumruk attın!"
Hala şaşkın bir şekilde bana bakıyor aynı anda da koşmaya çalışıyordu.
"Koşmazsan o da bize atacak, koş!"
Adamın arkamızdan sendeleyerek kısa bir an geldiğini görsemde sonrasında pes etmişti. Ben yine de güvenliği elden bırakmadım ve biraz daha uzağa gittim. Kız soluk soluğu yanında durunca hemen köşede ki banka oturdum.
"Kondisyonun çok düşük." dedim yarım ağızla. Hadi ama altı üstü 5-6 dakikadır koşuyorduk. Belki de hayatım boyunca bir şeylerden kaçtığım için bana normal geliyordu.
"Çok hızlısın!"
Hala nefes almaya çalışıyordu. Elini göğsüne bastırıp nefesini düzenlemeye çalıştı.
"Sanırım öleceğim."
Kahkaha atarak bankın boş kısmını gösterdim. Biraz oturup soluklansa hiç fena olmayacaktı. Kız daha iyi nefes almaya başlayınca çantamdan küçük şişe suyu çıkarttım. Başka suyum yoktu ve sanırım suya verecek param da kısıtlıydı. Önemsemeden kıza uzattım.
"İç biraz..."
Kız minnet dolu bir ifadeyle bana bakıp şişeyi aldı ve bir dikişte hepsini içti. Elveda suyum!
"Daha iyi misin?"
Kız onaylar bir şekilde başını salladı. Bende tebessüm ederek bakışlarımı tekrar denize çevirdim. Öylece izliyordum.
"Dilhun ben."
Kızın aniden çıkan sesiyle bakışlarımı ona çevirdim. Gülümseyerek bana bakıyordu. Bende tebessümle karşılık verdim. Adımı söylemek bir tehlike arz eder miydi ki? Sanmıyorum...
"İrem."
Kız tebessüm ederek karşılık verdi. Hala içinde birikmis adrenalini atmış değildi. Kafasını başka bir yere çekmem gerekiyordu.
"Seni ağlarken gördüm. Yanına gelecektim aslında ama o piç kurusu benden önce davrandı."
Dilhun yine ağzımdan kaçan küfre şaşırdı ama bu kez hızlı toparladı.
"Şey... Kötü bir haber aldım."
"Anlatmak istersen dinlerim."
Bakışları önce denize sonra da temkinli bir şekilde bana kaydı. Omuzlarını silkerek derin bir nefes aldı.
"Bir çocuk var..."
Uzun bir sessizlik olunca onun düşünceli haline baktım. Acı veren bir çocuk olmalıydı.
"Seni aldattı mı?"
Rüyadan uyanır gibi irkildi ve bana döndü.
"Ne? Ah, hayır! Sevgili bile değiliz."
Sevgili değilsiniz ve seni içli bir şekilde ağlatacak şekilde üzdü... Enteresan. Belki de platonik bir aşktı. Bu işlerden cidden anlamıyordum.
"Platonik bir şeyler mi?"
Başını hızlı bir şekilde iki yana salladı.
"Bilmiyorum ama sorun zaten bu da değil."
Derin bir nefes alıp denizde ki bakışlarını bana çevirdi.
"O, hasta..."
"Ah!"
Hızlı bir aydınlanmayla yap boz parçalarını yerleştirdim. O hastaydı ve kızımız bu çocuğa aşıktı. Ne trajikomik ama! Sonra Dilhun'un tekrar derin bir nefes alışını izledim. Hafif kızıllığa çalan akşam serinliği gözlerinde ki acıyı daha da bariz hale getiriyordu.
"Ben, onu seviyorum. Bu çok farklı. Kalbim onu görünce deli gibi çarpıyor."
Sonra bana dönüp baktı.
"Bu çok mu garip?"
Ellerimi havaya kaldırdım.
"Bilmem, daha önce hiç aşık olmadım."
Dilhun elleriyle yüzünü sıvazladı.
"Ben de daha önce böyle hissetmedim. Çok.. Çok can yakıcı."
Sonra bakışlarını bana çevirdi.
"Senin hikayen ne?"
Kaşlarımı çatarak ona baktım.
"Bir hikayem olduğunu da nereden çıkardın? Akşam yürüyüş yapmaya çıkmış biri olamaz mıyım sadece?"
Gülerek çantamı işaret etti.
"Maceracı sırt çantan ve bu çizmelerinle mi? Pek sanmıyorum."
Bende gülerek çizmelerime baktım. Evet, pek yürüyüşçü tipi yoktu. Dudaklarımı yalayarak konuşmaya hazırlandım. Ne kadarını anlatabilirdim, bilmiyordum. Bir yabancı olması beni rahatlatıyordu. Her şeyi anlatıp rahatlama iç güdüsü içimi kemirip duruyordu.
"Birilerinden kaçıyorum." dedim durmaksızın. Merakla bana baktı.
"Suçlu filan mısın?"
Gülmeye başladım. Ailem için mi? Kesinlikle suçluydum.
"Polisle aram iyidir. Hiç değilse beni arayan onlar değil..."
Omuzlarını silkerek devam etmemi bekledi.
"Ailem, nasıl desem biraz tutucudur. Yani istekleri biraz farklıdır."
"Farklı derken?"
"Çağa pek ayak uydurduklarını söyleyemem... Geri kafalı insanların teki hepsi!"
Anlayışla başını salladı.
"Benim için farklı planları vardı ve bende kaçtım."
"Sadece bu kadar mı?" dedi yüzümü incelerjeb. Hadi ama! Daha fazlasını anlatamazdım ama bir yandan da buna ihtiyacım vardı.
"Bana daha fazlası var gibi geldi."
Düşüncelerimi filan mı okuyordu?
"Bir de kaçarken bir şeyler yapmış olabilirim..."
Gülümseyerek bana baktı ve ben tahmin etmiştim bakışı attı. Derin bir nefes daha çektim içime.
"Ailem, iş için ve elbette o büyük ortaklık için benim dışımda benim hayatımı etkileyen bir çok karar aldı. Bunlardan biri de Aytaç'la evlenme kararımdı. Babam ortalık için beni gözden çıkardı. İşin garibi mutlu olacağıma öylesine inanıyordu ki gözleri beni görmeyecek kadar kör olmuştu!"
Gülmeye başladı ve hınzır bir ifadeyle bana baktı.
"Sen ne yaptın? Boş durmamış gibisin."
Sahte bir sırıtma sergiledim.
"Pek değil."
Sonra çantamı banka bırakarak devam ettim.
"Imm nasıl desem. Sanırım Aytaç'ın donunu meydana çıkardım."
Gülerek banka yaslandı.
"Foyasını demek istedin sanırım."
"Yoo, baya donunu. Bir yardım gecesinde onu odanın birinde baştan çıkarıp soyunmasını sağladım. Gözlerini kravatla bağladım ve kontrolün bende olmasını sevdiğimi söyledim. Sonra da onu salona ittim."
"Şaka yapıyorsun!?"
Kahkaha atarak daha da banka yaslandı. Sonra da bana doğru eğilerek fısıldadı.
"Çıplak mı?"
Onaylar şekilde başımı salladım. Gülmeye devam ediyordu.
"Ama şimdi halime bak... Beş parasız bir halde o şehirden bu şehire koşup duruyorum. Tek derdim tasasız ve Aytaç'sız bir hayat!"
Dilhun gülümsemesini dindirerek bana baktı.
"Kalacak bir yerin yok mu?"
Ellerimi başımın arkasında birleştirip geri yaslandım.
"Açıkçası içecek suyum bile yok!" diyerek az önce ona uzattığım şişeyi işaret ettim. Bir süre utanarak bana baktı ve sonra hemen ayaklandı.
"Gel hadi gidiyoruz."
"Nereye?"
"Bizim eve."
Aklıma birden farklı ebeveynler geldi ve anında duraksadım.
"Yok tatlım. Anne ve babalara karşıyım."
"Merak etme ikisi de evde yok."
"Cidden mi? Neden yoklar? Yani öyle demek istemedim."
"Yok anladım ve hastanedeler. Annem kanser de..."
Şaşkın bir şekilde Dilhun'a baktım.
"Ah! Geçmiş olsun."
"Teşekkür ederim. Bu aralar etrafımda çok fazla kanserli var."
Sesinde ki duygu yoğunluğundan anladığım kadarıyla şu çocukda kanserdi.
"Adı ne peki?"
Hem konuşuyor hem de caddeye doğru ilerliyorduk. Sorumun ardından derin bir nefes çekti. Bu daha çok keşke hatırlatmasaydın deme şekli gibiydi.
"Efgan."
"Değişik bir isim. Anlamı ne?"
"Feryat, figan anlamında. Tam da ona uygun değil mi?"
Ellerimi istemsizce yukarı kaldırdım.
"Şey, bilmem tanımıyorum."
Gülümseyerek bana döndü ve taksiye bir işaret yaptı.
"Tam da ona göre."

Eve girdiğimizde istemsizce etrafı inceledim. Kalacak sıcak bir yer aylardır aradığım tek şeydi. Dilhun tebessüm ederek yanıma geldi.
"Büyükbabamdan kalma. Yoksa zengin filan değiliz."
Anlayışlı başımı salladım. O esnada odada bir telefon sesi yankılandı. Dilhun telefonu kulağına götürünce bende koltuğa oturarak onu izledim.
"Selam abicim."
Dudaklarını dişleyerek konuşuyordu. Demek bir abisi vardı. Acaba o da mı hastanedeydi?
"Bir arkadaşım yanımda."
Sanirim bahsettiği arkadaş ben oluyordum.
"Hıhı evdeyiz."
Sonra sıkkın bir ifade ile ofladı.
"Aman Eren ya! Ne diye aradın o zaman?"
Abicim'den Eren'e geçiş yaptığına göre sinirlenmiş olmalıydı.
"Tamam görüşürüz ve hey!"
Sesini kısarak konuşmayı sürdürdü ama duyuyordum.
"Gayrimeşru yeğen istemiyorum. Anlatabildim mi?"
Gayet net bir şekilde prezervatif tak demişti. Bir insan abisiyle neden böyle konuşurdu ki? Telefonu kapatıp bana baktı.
"Şey kuzenim beni merak etmiş de..."
Sorumun cevabını almıştım.
Dilhun gülümseyerek merdivenleri gösterdi.
"Eren'in odası var boş olan. Orda kalabilirsin."
"Kuzeninin odası mı var? Sizin eviniz de?"
Dilhun kahkaha atarak merdivenleri tırmanmaya başladı. Bende ardından onu takip ediyordum.
"Aslında misafir odasıydı ama kendisi çok sık geldiği için kendi odası ilan etti. Bir baktık yavaş yavaş yerleşiyor filan. Ben evden ayrılınca o da bir daha gelmedi ama... öyle işte."
Anladığım kadarıyla bir takım sıkıntılar vardı ama şuan pek de dinleyecek durumda değildim. Bir an önce uyumak için can atıyordum. Odaya girince burnuma seksi bir erkek kokusu çarptı. Zevkli biriymiş diye düşünmeden edemedim.
"Nevresimleri değiştireyim ben. En son abim yatmıştı..."
Başımı hızla iki yana salladım. Şu an onu bile bekleyecek halim kalmamıştı. Öyle yorgundum ki Dilhun yastık kılıfını takana kadar yere serilir uyurdum.
"Gerek yok. Ben kıvrılır uyurum hemen."
Dilhun bir süre kararsız kalsa da gülümseyerek odadan çıktı. Bende kendimi hemen yatağa attım. Yastıktan gelen erkeksi kokuyu hissetmemeye çalıştım ama zihnime işlemeye başlamıştı bile. Sessiz bir şekilde mırıldandım.
"Zevkli piç!"

AFSUN ♤ (Ab-ı Hayat Serisi 2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin