Temiz Kalp

12.9K 760 48
                                    

Haftada bir bölüm atmaya çalışıyorum arkadaşlar bu kadar olabiliyor mazur görün lütfen :)
Bölüm @AybkeMuamma hanımefendiye gelsin ;))

Kapının zilinin ısrarla çalışı pek hayra alamet gibi durmuyordu Ananem kapıya doğru hızlı adımlarla giderken ben başımı örtmeye çalışıyordum. İçeri alelacele girenin annem olduğunu farkettiğimde şaşkınlığım bir kat daha arttı. Annemin bu saatte eve gelmiş olması birşeylerin yolunda gitmediginin tescilli belgesiydi.
+Kızım ne oldu ne bu halin?
Aklıma doluşan soru işaretlerini görmüş gibi sormuştu Ananem. E tabii annemin bu halini korkuyla izleyen yalnızca ben değildim.  Annemden bir cevap bekliyorduk ama o daha çok elinde tuttuğu çantasının kulpuyla ilgilenmekle meşguldü. Birkaç saat önce gayet normal görünüyordu aslında.
Ellerini yüzüne kapatıp kızarmış gözlerini ovuşturdu.
-Ayşe annem.. Durumu iyi değilmiş anne.
Annanem annemin yanına oturup sırtını sıvazlarken ben de koltuğun bir kenarına iliştim.
"Ne oldu babaneme?"
-Evde geçen gün düşmüş. Mutfakta tabaklara uzanıyormuş galiba dengesini kaybetmiş. Hastanedeymiş şimdi.
Babanem Almanya'da halamların yanında yaşıyordu. Yani bir zamanlar.. Sonra ona ev tuttular ve küçük halamla yalnız yaşamaya başladı. Ve o da çalıştığı için alın size, Tek başına yaşlı başlı kadın..  Türkiye'ye gelmesini söylemiştik birkaç kez ama yıllardır ordaydı alışmıştı ve gelmek istememişti. En son 2 yıl önce yaz tatilinde gitmistik yanına. Ailece.. Tabii simdi aile bile kalmamıştı ortada.
-Zeynep hazırlan Almanya'ya gidiyorsun.
"Hı?!"
-Kızım benim gitmem doğru olmaz. Hem nasıl gideyim sen söyle. Ne zamandır babaneni görmüyorsun. Durumu iyi değil. Belki bir daha göremeyeceksin bile.
"O kadar mı kötü durumu?"
Annem başını önüne eğdi. Galiba bu Evet demekti. Gidecektim.
"Tamam."

Annemle ananem konuşmaya devam ederlerken ben odama geçtim.
Babanem.. Hiçbir zaman çok samimi bir ilişkimiz olmamıştı ama severdim. O da beni severdi. Hissederdim. Bilirsiniz işte çocukların hisleri güvenilesidir.
Ellerimi ensemde bağlayıp yatağıma uzandım. Ölüm ne kadar da yakındı bize. Bir anda babanemin karşısına çıkmıştı. Yada belki de ölmezdi. Ölüm.. Ne kadar basit söylüyordum. Her gün Tv 'de gördüğümüz onlarca cenaze haberi. Müslüman ülkelerde bir böcek gibi katledilen insanlar. Mesela Afrika'da İngiltere'nin çöreklenebilmesi amacıyla toprakların boş olması kuralını çiğnememek(!) için yüzlerce kişiyi birbirine kırdırtması..  Suriye ve Mısır hapisanelerinde işkencelerle öldürülenler.. Galiba duyarlılığımı yitirmiştim. Yoksa aklı başında bir insanın bunları gördükçe hatta ölümü hatırladıkca gözlerinden yaşlar boşanması gerekirdi. Ağlayamadığıma ağlayasım geldi bir an için. Ölüm.. Her an yanımızda olan kaçınılmaz kaderimiz..
Kapının açılmasıyla düşüncelerimden sıyrılıp oturur pozisyona geçtim.
-Zeynep baban almış biletleri. Yarın yola çıkıyorsunuz.
Annem odadan çıktı. Babamla gidecek olmama sevinmeli miydim? Sevinemiyordum. Hastane odasına  o kadınla birlikte geldiğinden beri babam uzak geliyordu artık bana. Sanki aramız biraz daha açılmıştı. Daha kopmuştuk. Sahi kadını yanıma getirmekle amacı neydi acaba? Ahh düşünmeyecektim bunları. Erken uyuyacaktım. Kalkıp yatsıyı kıldım ve dualarımda en çok babanem vardı şimdi. Başroller hep değişiyordu. Dualarda bile .. Galiba hayatımda dekor olarak kullanılacaktım bundan sonra. En azından Almanya'da. Bunu biliyordum ve Buna kendimi hazırlamam gerekiyordu.
***
Annem erkenden uyandırmıştı beni. Birlikte kahvaltı yaptık. Uzun bir aradan sonra annemle kahvaltı yapmıştık. Galiba özlemistim. Annem uçağın saatini bir kez daha hatırlatıp valizime koymam gerekenleri defalarca kez saymıştı. Evden çıkarken sımsıkı sarıldı sonra. Özleyecektim. Hatta belki şimdiden özlemistim. alışkın değildim ki ben böyle şeylere.
Annemin gitmesiyle ben de odama geçip dolabıma göz attım. Son rötuşler de tamamdı. Pek büyük bir valiz hazırlamamıştım. Sahi ne kadar kalacağımızdan bile haberim yoktu.  Babamla havaalanında buluşacaktık. Valizi tam odamdan çıkaracakken kendimle olan savaşımı kaybedip dolabın köşesine tıkıştırdığım ceketi de yanıma aldım. Evet giymeyecektim doğal olarak. Sadece güven vermesi içindi bu. Ondan uzaklaşacak olmam içime birşeylerin batmasına neden olurken aslında aldığım kararı kolaylaştıracaktı. Yani ben öyle umuyordum. Gözden ırak olan gönülden de ıraktır demişti atalarımız. Laf olsun diye söylememislerdi herhalde.  Bir yaşanmışlık üzerine söylenmiş olmalıydı. Belki unuturdum ha? Of Zeynep neyi unutacaksın?! İyice aptal aşığa bağladın! Aşık falan değilsin ki sen.
Saatin epey ilerlediğini farkedip valizimi kapının kenarına doğru sürükledim. Pek taksi kültürüm olmamasına rağmen bu valizle otobüslerde gitmem biraz zor olurdu. Ananemin önce ellerini sonra nemli gözlerini öpüp dualarıyla çıktım evden.
Havaalanına vardığımda bir yandan gözlerimle babamı ararken diğer yandan valizimi çekmekle meşguldüm. alt tarafı birkaç parca eşya almıştım ama kolum şimdiden ağrımıstı.  İlerde bana doğru geliyordu. Yanında o kadınla.. Bu yolculuk berbat geçeceğe benziyordu ha?
Babam bana sarılırken şefkatle  gülümseyen kadın benden de tebessüm bekliyor olamazdı değil mi? O kadar da cömert davranamayacaktım çünkü.
Babamın bir yanında ben diğer yanında ise nikah kıymış oldugu yeni eşi  olan kadın duruyordu. Hayır niye ben çağrılmadım diye trip atacak değildim tabii ki. Sadece bir köşeye geçip bağıra bağıra ağlayabilirdim. Ama sükunetimi korumalıydım.
Uçak hareket ettiğinde içimden birşeyler havalanmaya başlamıştı. Ne zaman uçağa binsem böyle olurdu. Alışamamıştım bir türlü. Ha bana sorarsanız alışmak gibi de bir niyetim yoktu. Zira bu ülkeden uzaklaşmak hoşlandığım birşey değildi. Yolculukları severdim aslında. Sadece dertsiz olanları.. Çiçeği burnunda kararlarımın hayata geçirilmesinin ardından gelip kafamı karıştıranları değil. kolaylaşacak mıydı yoksa uzaklık bana beni de mi unutturacaktı bilmiyordum.
Bana değer veren annemin yanından ayrılıp psikolojimi etkileyecek bir ortama gitmem ne kadar akıl kârıydı bilmiyordum. Gitmem gerekiyordu beklenti böyleydi bunu biliyordum. Hem gitmesem kendimi rahatsız hissedecektim. Allah korusun babanemi bir daha görememe gibi bir ihtimal bile vardı.
Yanımda cici annem ve bana her zaman düşman gibi olan halamla harika zaman geçirecektik. (!) Keşke bir an önce Babanem iyilesseydi. Ve bu kabus başlamadan bitseydi.
Uyandığımda babamın o kadınla olan samimiyeti iyice gerilmeme neden oldu. Saate baktığımda az bir vaktimiz kaldığını görmek biraz da olsa rahatlatabilmisti. Aldığım derin nefeslerin sonunda Almanya'ya iniş yapmıştık. Yanımdaki saçma manzaradan kurtulduguma sevinse miydim yoksa ne kadar olduğunu bilmediğim bir müddet onlarla kalacağıma üzülse miydim bilemedim. Bizi almaya gelen amcamın arabasına bindigimde kocaman sarıldık. Benden en fazla 5-6 yaş büyük bir amcam olması güzel bir duyguydu. Baba tarafımda bana en yakın kişi oydu. Galiba burada olduğum müddetçe sığınacak limanım yine o olacaktı.
-Naber fıstık ?
"İyidir amca ya."
Gözlerimi yan tarafında oturan kadına doğru devirip devam ettim
"Yani iyi olmaya çalışıyoruz." 
Amcam halimden anlamış bir ifadeyle bakıp onlara doğru döndü. Bu defa da babamla laflamaya başladı.
Eve vardığımızda ortamdakiler bu kadını çok çabuk kabullenmişlerdi. Sinirimi bozuyor muydu? Evet.  Şaşırmış mıydım? Hayır. Zaten hep ters değil miydik? Annemi kabullenememelerinin acısını benden çıkarmak yada babamla boşanmalarını 'Biz demiştik.' havasına büründürmek.. Yakışıyordu onlara. Eve eşyaları bıraktıktan sonra hastaneye geçtik. Fazla uzak değildi. Arabadakilerle muhabbete girip moralimi bozmamak adına dışarıyı izliyordum. Etraf fazla değişmemişti herşey bıraktığım gibiydi. Babanemin katına çıktığımızda bizi içeri alamayacaklarını biliyorduk ama cam bölmeden görebilme umuduyla tırmandık merdivenleri. Babamın karısı evde kalmıştı. Onun yorulmasını istememislerdi. Canıma minnet.
Babanem... Yüzünün bu kadar zayıflamış olması onu bambaşka biri gibi gösteriyordu. Bir sürü kabloya bağlıydı. Yanında makinalar ve serum vardı. Canının yanmıyor olmasının temenni ederken aklıma hastane günlerim geldi. Kokusunu sevmedigim o oda.. Burası da öyleydi iste  acaba dünyanın her yerinde hastaneler böyle mi kokardı? Gözyaşı kokusu muydu yoksa? Bilmiyordum. Babamın koluma dokunmasıyla irkildim.
-Hadi kızım gidiyoruz
"Ben bugün burada kalabilir miyim?"
-Gerek yok kızım amcan kalacakmış zaten.
"Olsun. Ben de kalayım amcam da tek kalmamış olsun hem."
-Sen bilirsin Zeynep. Ben çok yorgunum eve geçiyorum.
Gitsindi o. Biricik karısı olmadan burada nasıl dursundu?!
Sahi o kadınla ne ara tanışmışlardı da evlenme kararı almışlardı ki? Annemle evliyken değildi herhalde. Babam böyle birşey yapmazdı. 'Erkektir herşeyi bekleyeceksin' klişesini kafamdan atıp
√ Allah'tan korkan erkek
√ Allah korkusu olmayan erkek
diye kafamda sınıflandırma yaptım ve derin bir oh çektim.
-Ne düşünüyosun bakalım dalmış gitmişiz hayırdır?
Elini omzuma atmış konuşan amcama yandan bir bakış atıp cevap verdim.
"Memleket özlemi be amca n'aparsın."
-Kafama hafif bir şekilde vurup gülmeye başladı. Özlemistim onun bu hallerini. Belki herşey o kadar da kötü olmayacaktı. Sadece ben fazla negatif düşünüyordum. Şimdiden sonra olumlu bakmaya karar verdim. Amcamla biraz sohbet ettikten sonra yorgunluktan gözünün altındaki morluklara yakışır bir şekilde koltukta uyuklamaya başladı. O böyleydi iste rahat temiz kalpli sevecen bir insan. ( Hı şu temiz kalp mevzusunu açarsak biliyorsunuz ki Günümüzde herkesin kalbi temiz canım. Kesinlikle o 'kalbi temiz'lere laf falan çarpıtmıyorum yani. Şaapmasın onlar.)
Amcam uyuduktan sonra uçakta uykusunu aldırmış olan ben pencere kenarında dışardan gelen serin havayla üşümekle meşguldüm.  Kafamda bir ton ağırlık taşıyormuşcasına düşüncelerde boğuluyordum. Bir yandan kalbim rahat bırakmıyor diğer yandan huzursuzlukların üstesinden gelmek zorunda oldugumu biliyordum. Çantamdan daha önce tıkıştırmış olduğum Yoldaki İşaretler kitabımı çıkarıp okumaya başladım. Hem belki böylelikle uyuyabilirdim.

-Bay S.-

Zeynep.. İsmi gelince bile dudaklarıma, heyecan basıyor içimi. Bu duyguyu ilk defa yaşayan biri için kolay atlatılabilir gibi değil. Belki bir hastalık yada.. Her ne ise. Tedavisini henüz keşfedebilmis değildim. Nasıl geçeceğini bilsem geçsin ister miydim bu da ayrı bir bilinmezlikti benim için.
İçimdeki duyguya kendim isim koyamazken o gece bir anda ağzımdan çıkan sözler de neydi? Sevgi miydi bu. Evet sevgiydi. Boyutu neydi peki? Bunun cevabına nasıl ulaşacaktım. İnsan arkadaşlarını severdi. Dogaldı bu. Peki bu cins birşey miydi? Hayır hayır. Bu kadar basit olamazdı. Kimse aklımı onun kadar meşgul etmezken onu herkesle aynı kefeye koyamazdım. Kendimi kandırmanın lüzumu yoktu.
Peki o seviyor muydu? Sevdiğini söylememişti ama sevmediğini de söylememişti. Birşeyler söylemişti ama bunları içimden geldiği gibi yorumlamıştım o sıra. İnkar etmemişti ki sonuçta. Ben "DE" seviyorum demistim. Lanet olsun ne kadar da aptalım. Saçmalamıştım belki de. Genelde saçmalayan o olurdu. Hoşuma giderdi ama şuan kendim sacmalamış olabilirdim. Evine bırakırken söylediklerimi düşünmek bile istemiyordum. "Evimiz" falan.. Zırvalamıştım işte. O an aklımdan bunlar geçmişti ve söylemiştim. Düşünmeden asla konuşmayan ben, o gece ben olmaktan çıkmıştım sanki. Ya bundan sonra ne olacaktı? Sözlerimin arkasında durup bunu sürdürmeli miydim yoksa o gece mezuniyete hiç gitmemisim ve olağandışı birşey yaşanmamış gibi mi davranmalıydım?
Ben ne zaman bu kadar ince düşünmeye başlamıştım?
Mezuniyetin üzerinden 2 gün geçmisti ama ben sadece düşünmüştüm iste. Elime telefonu alıp "C" harfine geldim. Hayır hayır. Bu saatte arayamazdım. En iyisi mesaj atmaktı. Birkaç kez birşeyler yazıp sildikten sonra sonunda gönderebilmistim.
-Uyuyor musun?
Ve cevap gelmemişti. Cevap vermiyordu.  kızgındı. Kıracak birşey de söylemiş olabilirdim. Yada yalnızca uyuyordu.
Kütüphaneye inip onun verdiği kitabı okumaya karar verdim. Kim bilir belki satırlarda ona dair birşeyler bulabilirdim.
Kısa bölümlerden okunmaya başladım. "De ki: O Allah, tektir. Kimseye muhtaç değil,mutlak varlıktır (samed). Doğmamış ve doğurmamıştır. O'nun hiçbir dengi yoktur!"
Birkaç cümleyle tüm varlıkları yaratan kendini özetlemisti. Bu bölümü unutmamalıydım. Birkaç kez daha okuyup başka bölümlerden de kısa kısa kesitlere baktım. Baştan başlayıp okumak zor geliyordu. İsmini beğendiğim bölümlere bakıyordum. Anlayamadığım noktalar vardı bunları Zeynep'e.. Hayır tamam bizim imama sorardım. Onun için okuduğumu düşünsün istemiyordum. Onu beklerken tanışmıştım Ali'yle. Samimi olmasa da arkadaş sayılabilirdik. En azından tekrar davet etmişti camiye. Telefonumu da almıştı. Mantıksızdı biliyordum ama amcalar etrafımdayken ters bir hareket yapmaya da cesaret edememistim. Ali'nin yanına boş bir zamanda ugrayabilirdim.
Gümüş renkli kitabı kapatıp telefona baktım. Cevap gelmemişti. Saat gece yarısını geçiyordu. Aramaya karar verdim. Uyumuşsa eger zaten  açmazdı. Uyumuyorsa da konuşurduk. Geçen günden dolayı özür dilerdim. özür dilesem yanlış anlaşılabilirdim. Başka bir şey..  Ceketim. Ceketim onda kalmıştı ve bu iyi bir bahane gibi görünüyordu.
"Can Yeşili" Arama tuşuna basıp kulağıma götürdüm. Telefon çalarken aklıma ilk kez telefonda konusmamız geldi. Dershanede unutmuştu ben bulmuştum sonra..

+Buyrun
-Zeynep'in telefonu değil mi o sen kimsin?!
+Asıl sen kimsin gecenin bi yarısı bi kızı aramaya utanmıyor musun lan!
-Utanmıyorum. Şimdi o telefonu Zeynep'e ver!
Dişlerimin arasından söylediklerim anlaşılmış olacak ki karşı tarafta bir sessizlik oldu. Karşıdaki sesin kimin olduğunu bilmiyordum ama şuan yanında olup dişlerini eline vermek için can atıyordum!
+Bana bak oğlum kim olduğun umrumda bile degil ama bi daha Zeynep'i rahatsız edersen canını okurum!

Yüzüme kapanan telefon sesiyle zaten yumruk yapmış olduğum elimi duvara geçirmem bir oldu.
Benden sürekli kaçan Zeynep! Bir adamın yanındaydı öyle mi?! Abisi kardeşi yoktu babasıyla ayrı yaşıyordu ve ben kuzeni olduğum yalanını söyledigimde burada hiç kuzeninin olmadığını söylemişti.
Demek ki benden kaçmasının sebebi buydu. Başkası vardı. Zonklayan şakaklarıma parmaklarını geçirmek hicbir ise yaramamıştı. Ağzıma bir ağrı kesici atıp kendimi evden hınçla dışarı attım.

bir yobaz olarak...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin