"Zeynep görüşmemiz lazım."
Mesaj ciddi olabilirdi ama Koral tüm ciddiyetsizligiyle keyfimi yerine getirirdi.
Evet.Çünkü o Koral'dı.
Tam zamanında yetişmişti !
**
Tarif ettiği yere doğru ilerlerken bir yandan da etrafı inceliyordum. Çok da büyük olmayan bu şehirde daha önce nasıl buraya gelmedigim şuan için merak konusuydu. Yemyeşil ağaçların arasından tepeye doğru uzanan patika yolun kenarında baharın gülen yüzü çiçekler seriliydi. Arada bir gördüğüm çalılıklar böğürtlenlerle bezenmiş, ağaçların arasından geçecek yol bulan Güneş ışınlarıyla harika bir manzara oluşturmuştu. Müthiş bir koku hakimdi.. Etraftaki tek tük insanlar kendi çaplarında birseylerle meşguldü. Kimi bir hamağa uzanmış, kimi kitap okuyor kimiyse piknik yapıyordu. İlerledikçe insanlar azalmaya başladı ve bu pek de hoşuma gitmemişti. Bir an içimi kaplayan bir ürkme hissiyle geri dönmeyi düşünsem de hala tek olmadığını hissettiren etraftaki aileler ve kuş sesleri biraz olsun teskin olmama sebep olmuştu.
Bir yandan yürürken bir yandan da olanları düşünüyordum. Bay S.'nin sözleri.. sonra babamın sözleri.. Ahh hayatım erkekler tarafından mahfedilmeye ugraşılıyordu. Kafam karıştırılıyor ve sinirlerim geriliyordu. Böyle zamanlarda kendimi güçsüz hissediyordum ve bu duyguyu yenebilmek için burası birebirdi.
Tepenin sonuna geldiğimde tahtadan yapılmış üstü kapalı Çardağı andıran bir kule beni karşıladı. Kuleye çıkmadan önce aşağı doğru baktığımda yesil ve mavinin inanılmaz derece güzel uyumu gözlerimi kamaştırdı. Denize hayranlıkla bakarken Bu şehirde yaşadığıma bir kez daha şükrettim.
Kulenin merdivenlerini çıkarken insana kendini Rapunzel gibi hissettiren bir havası oldugunu farkettim. Ahh tamam aptal degilim ben sayın okur yalnızca bazen masal aleminde hissedebiliyorum kendimi o kadar. Neyse.. Merdiven kenarlarında ve korkuluklarında bir sürü isim yazıyordu. Kalpler çizimler.. Merdivenleri ağır adımlarla çıktım.
Geniş bir alandı, 5-6 kişi vardı. İşte Koral da tam karşımdaydı. Ayağa kalkıp bana doğru birkaç adım attı. Yüzünde her zamankinden farklı bir ifade vardı. Tam olarak anlamını kestiremesem de lakayt ifadesini göremiyordum. Buna sevinsem mi üzülsem mi bilemedim. Az önce kalkmış olduğu yere geri oturdu. Ben de göz kararı iki kişinin sığabilecegi bir boşluk bırakıp yanina geçtim. Birşeyler söylemesini bekliyordum ama o aksine düşünceli bir şekilde suskunluğunu sürdürüyordu. Şu dünyada susamayacak iki kişi varsa biri o biri de ben olabilirdik. Onda tuhaflık vardıysa da bende yoktu
"Bi sorun mu var?"
Yutkunduktan birkac saniye sonra cevap verebilmisti:
-Var. Sorun var.
İçimden bir ses bu sorunun Bay S.'yi de ilgilendirdiğini söylüyordu. Tamam anlatmak ister misin? Diye sorsam ahh bu çok saçma olabilirdi. Sonuçta anlatmak için beni buraya çağırmıştı değil mi? O zaman susup beklemeli miydim? Hayır bu da benlik değildi. Ağzından cımbızla laf almak deyimini cımbız yerine kerpetenle değiştirip durumumu özetlesem yeriydi. O zaman o söyleyeceklerini toparlayana kadar ben konuyu degistirebilirdim. Böylelikle kafamdaki bazı sorulara da cevap bulurdum.
"Geçen gün.. Onun annesi geldiğinde senin nerden haberin oldu? Siz kavgalı değil misiniz? Konusuyor musunuz yoksa?"
Gözlerini daldığı yerden çekip dikkatle gözlerime baktı. Yanlış birşey söylemediğine emindim. Emin miydim? Saçmalama Zeynep sen ne zaman kendinden emin oldun?! Öksürür gibi yapıp boğazını temizledikten sonra