Kızmayın bana gülümseyin mahcubum zaten çokk :) iyi okumalarrr
****'Biliyorum. O aklınca oğlunu korumak istiyor. Anlamıyor iste. Bi insan nasıl sevilir idrak edemiyor.
...
Sen bendesin. Ben olmuşsun en çok da. Kendimi bulamıyorum bazen. Sen olmuşum. Affet. Beni sensizlikle sınama.'Duyduğum sözler kalbimi iyice çığrından çıkarmış yüzümü ise pancar rengine sokmuştu. Bu adam... Bu adam nasıl bu kadar .. Nasıl bu kadar sevebiliyordum? Ben bu adam için o kadına bile sabrederdim! Edecektim!
Tebessüm edip yerimden kalktım. Hüzünlü gözlerini yüzüme çevirmisti. Odadan selam verip çıkarken selamımı aldığında kulaklarıma bayram yaşatan sesinden anladığım kadarıyla o da simdi tebessüm diyarındaydı.
Şükürler olsun.
-
Gazetecilere üzülüyordum şu sıra. Adamcağızlar o kadar uğraşıp didinip hazırladıkları gazetenin terli avuçlar içinde buruş buruş bir hal alıp cam silmede kullanıldığını bilse tazminat falan istemeden işi bırakır hatta bir de üstüne para bile öderlerdi.
Usançla bileğimin dışına alnımı silip öne kaymış tülbentimi biraz daha geriye ittim.
Arife günü demek temizlik demekti. Arife günü demek yorgunluk demekti. Ama arife günü demek katiyen bayram demek değildi bu evde. Gazeteyi son gücümle bir kez daha itip memnuniyetle cama baktım. Tamam bal döküp yalayacak değildim ama zaten bal döksem annem de benim beynimin pekmezini üzerine döker sonra da afiyetle yerdi. Zaten öyle bir amacım da yoktu ya neyse. Camdan inip elimdeki gazeteyi de diğer gazetelerin yanına postaladim ve kendimi koltuğa atarken annemi tiz sesiyle havada geri kalkıp mutfağa kosmam bir oldu.
-Güya camı sildin demi Zeynep! Kızım sen evde kalacaksın!
"Ya sen şimdi cam sil deyince ben cam-"
-Allahım sen aklıma mukayyet ol. Yavrum cam sil deyince çerçevesini de ayrı mı söyleyeyim he?!Annemin söylenmeleri eşliğinde son camı da silmeye giristim. Cam silmek bende fazlasıyla hayal kurma isteği uyandırıyordu. Geleceğe dair pespembe hayaller.. Tabiki hiçbir şey güllük gülistanlık olmazdı çoğu zaman ama eğer sevdiginiz insanlarlaysaniz zorlukları atlatmaniz epey kolaylaşırdı. Gözümün önüne gelen bir çift gri damla konsantrasyonumu bozarken bundan pek de şikayetçi değildim. Ah hep yanımda olsa o gözler gözlerimden hiç uzaklaşmasaydı. Ve kokusu... Neyse.
Ne güzel cümleler kuruyordu o öyle. Hani su kitaplarda bulunabilecek cinsten. Ben niye öyle cafcaflı cümleler kuramıyordum sanki! Böylesi daha iyiydi belki. Zamanı gelince dökülürdü dilimden. Telefonun mesaj sesiyle mutfaktan çıkan annem gözlerini bana dikmişti. Kovboy filmlerindeki gibi ortamızda kalan telefona önce hangimizin atılacağını hesaplayarak çatık kaşlarla birbirimizi süzdük.
Ortamın gergin havasına aldırmadan telefonumu sakince alıp mesajı açtım.
"Zeynep, müsait misin?"
Kalbimin yatışması için birkaç derin nefes alıp annemin yüzüne baktığımda tek kaşı havada izliyordu beni. Sonra birşeyler homurdanıp mutfaga geri döndü. Müsaitsem ne olacaktı acaba? Buraya mı gelecekti yoksa? Olmazdı ki kesinlikle olmazdı. Bu temizlik kıyafetiyle... Hem gözlerim ne kadar onu arasa da bu kadar sık görüşemezdik. Peki ya önemli bir şeyse? En iyisi ne oldugunu öğrenmek deyip ellerimi telefonun üzerinde gezdirmeğe başladım.'Aslında pek müsait degilim. Bayram telaşesi. Neden?'
Mesajım belki fazla resmiydi ama olsundu. Biz henüz hiçbirşeydik. Yerimizi bilmeliydik.
"Ben düşündüm ve biraz da araştırdım. Birbirimizi tanımamız dışında gorusmemiz pek uygun degil biliyorsun. Biz yaptığımız her şeyi Allah icin yapıyorsak, O'nun rızasına uygun yapmalıyız Zeynep. Daha dikkatli olmalıyız. Bu yüzden bunca zaman birbirimizi bilsek de tam anlamıyla tanımak için bir kez yanımızda da birileri olması şartıyla buluşmamız gerektigini düşünüyorum. Benden tüm istediklerin yada kendin hakkında söylemen gereken birseyler yani bilemiyorum neyi gerekli görüyorsan buluşalım ve konusalım olur mu? Tabi sen de istersen"