25

78 10 8
                                    

bölümü yazmaya başlamadan hemen önce -ki bu tarih ekim 2021'e tekabül ediyor- saramago'nun 'körlük'ünü bitirmiş olduğumdan yazım dilimi etkilemiş, umarım baştaki paragraflarda akıcılık ve mantık konusunda büyük bir sıkıntı yoktur..

fark ettim ki bölümü yazma sürem ne kadar uzarsa, yazdığımdan memnun kalma olasılığım o kadar düşüyor. yine özgüvensizce yayımladığım bir bölüm, güzel bölümlerde buluşmak umudu ile. basit bir geçiş bölümü, burada buluşmayalı uzun zaman olduğu için karakterlerin neler yaptığını bir hatırlatayım istedim.

+×+×

Krallık içerisinde, sarayda yaşanan savaşlar, yanlışlar, doğrular bir yana dursun; Hwang krallığının birinci varisi Guanlin'in ailesiyle ilgili gerçekleri öğrenmesinin ardından geçen iki hafta sonrasında kafası karışık olan çok fazla kişi vardı.

İlkinin Guanlin olduğunu biliyoruz, nasıl bir çöküntünün içine girdiğini de an ve an gördük. İkinci Intak, neyle suçlandığının farkında bile olmadan dinledi karmaşayı ve üçüncü oğullarını kaybetme korkusu yakasını sarınca telaşla olayları daha da batıran Jaehwan, dördüncü, nedenini bilmeden ailesiyle arasının gittikçe soğuduğunu gören kral Hwang Minhyun'du.

Beşinci ise yine Guanlin yüzünden şu yaşına dek yaşamadığı kalp çarpıntısını her gün yaşamaya başlayan Jihoon oldu. Ha sürüsünün en küçüğü, on sekiz yaşındaki güzel omega. Elbette hiçbir şeyden haberi yoktu. Şu alfanın, kendisine onu bulacağına dair söz veren, yalancı olduğunu düşünüp duruyor; kalbini ilk defa bu kadar savunmasızca kullandığından sinirli hissediyordu. Neden bu kadar kafasına taktığını da anlamıyordu, bir misafir, geçip gitmişti işte. Sungwoon babasının ısrarlarıyla evde ağırladıkları öylesine biriydi. Ama Jihoon'un içinden bir parçaya sorarsanız da kaybetmemesi gereken biriydi.

Bu yüzden, onu sürekli düşündüğünden, olmadık anlarda sinirini dışarı vurduğu da oluyordu. Jisung babası topladığı papatyaları kurutmak için onları güneşe bırakmasını söylediğinde ya da ailecek ava çıkacakları günlerde önceden çok severek yaptığı bu şeyleri yapmamak için bahaneler üretiyor, sorgulandığında bağırıyordu.

Bir süre sonra Ha ailesinde günlük bir problem haline gelen bu durum, Sungwoon ve Jisung'un oğullarına müdahale etmek zorunda kalmasına neden oldu. Şimdiye kadar onu asla sınırlandırmadıklarından -çünkü Jihoon ne zaman ne yapması gerektiğini biliyordu- bu kararı uygulamaları sandıklarından daha zor oldu. Başta onunla konuşmaya çalışsalar da Jihoon'un ağzından bir şey alamıyorlardı, elbette akıllarına oğullarının bu halinin yakın zaman önce evlerinden gelip geçmiş misafir olduğu da gelmiyordu.

"Büyüyorsun Jihoon." demişti babası. "Büyüyorsun ve bu konuda endişelerimiz var."

Aslına bakarsanız, alakası bile yoktu, Ancak hayattaki çoğu dönüm noktası da yanlış anlaşılmalardan kaynaklanmaz mıydı zaten? İletişim düzgün sağlanmadığında, bu durum kaçınılmazdı, Jihoon'un itiraz etme şansı bile olmamıştı.

Ceza olarak büyükannesinin evine gönderildiğinden, yolda kurt formunda ağır ağır ilerlerken düşünecek tonca zamanı olmuştu.

Sahi, belki de doğruydu ailesinin söyledikleri. Büyüyordu ve de bu bir dönemdi. Ama neden karşılığında istemediği bir şekilde cezalandırılıyordu? Ceza, bu haldeki bir bireyin toyluğunu daha da körüklemez miydi?

Bu tür şeyler düşünerek yaptığı yürüyüşten sonra duraksadı Jihoon. Aptal değildi, en azından böyle olduğunu düşünüyordu. Bir haftası vardı ve bu süreyi neden kendisine çözüm olacağını bildiği şu alfayı aramakla geçirmiyordu?

Onu nerede arayacağını bilmiyor olsa da, o an bu düşünce zihnindeki en mantıklı seçenekti.

Yolunu büyükannesinin evinden değiştirdi. Böylece, Park Jihoon ailesine karşı ilk başkaldırısını gerçekleştirmiş oldu.

Öte yandan, şimdilik haberi olmasa da tüm bunlara neden olan Guanlin de düşünceliydi. Üstelik onun da Jihoon'dan aşağı kalır yanı yoktu çünkü bir süredir çocukluğundan beri en sevdiği kitaplarla donattığı odası bile onun üstüne geliyordu.

Öylece durmak yerine eskisi gibi araştırmalar yapmak istiyordu ancak düşünceleri zihnini bir an olsun boş bırakmıyordu. Üstelik bir yanı o güzel omegayı, Park Jihoon'u, bulması için can atsa da diğer yanının ormana olan korkusundan adım atamıyordu.

Saray sessizdi. Babalarıyla konuşmak gelmiyordu içinden. Intak'la konuşmaya kalkarsa da tersleniyordu.

Bu yüzden birkaç gün içerisinde başka şansı kalmamıştı. Kendine birkaç kıyafet ve yiyecek doldurduğu çantasıyla yola çıktı Guanlin. Yalanlar söyleyerek şehre attı kendini ve hemen ardından adımlarını ormana çevirdi.

Uyuyabildiği neredeyse her gece, kabusları ormanda geçiyordu. Bir ağaca bağlandığını ve Jaehwan babasına ne kadar bağırsa da onu orada bıraktığını, saatlerce onu gelip alması için yalvardığını görüyordu.

Tüm bu kabusun geçmişte yaşandığını, üzerindeki travmaya neden olduğunu bilmiyordu ama zihni zaten yeterince doluydu. Bunu düşünmek için zamanı yoktu.

Ayrıca travması yerine, kurtuluşu saydığı Park Jihoon'u aramak daha mantıklıydı.

Böylece, birbirlerine ait olan bu gençler birbirleri için ilk adımlarını atmış oldu.

İlk gün karşılaşmadılar ama sonuç olarak yakınlaştılar ve kaderlerinin buluşacağı ilk yerlerden birine ulaştılar.

Birbirlerinin feromonlarını ilk hissettiklerinde kalpleri yerlerinden çıkacakmışçasına atmaya başlamıştı. Adımlarını hızlandırdılar.

Dakikalar sonra gözleri buluştu, kurt formundaki bedenlerini ezberlemek istercesine incelediler birbirlerini.

Kurt formundan kurtulan ilk önce Guanlin oldu. -O an bunu bilmese de- omegasının beyaz kürküne ve parlayan gözlerine bakarken hafifçe titriyordu.

Daha sonra üzerlerindeki şaşkınlık halini atıp daha da yaklaştılar. Jihoon da yavaşça insan formuna döndü ve refleks olarak elleri birbirlerine uzandı. Guanlin kollarını Jihoon'un beline sardı ve Jihoon da, bir süredir her gece hayallerinde dolanan feromonları daha iyi solumak adına yüzünü alfanın göğsüne gömdü.

O gün bir bahar gününün ortasıydı. Geçmiş günler ailelerine yalanlar söyleyip bir arada olmak için yaptıkları ilklerdi ancak o bahar daha birçok ilke sahip olacaktı. En azından Guanlin ve Jihoon için, bulutların üzerinde geçecek son günler diyebiliriz.

Birlikte geçirdikleri, tanışmayla, tonca gülüşmeyle ve masumca birkaç dokunuş ile geçen bir hafta sonrasında Jihoon eve dönmesi gerektiğini hatırlamıştı. Guanlin'e durumu anlattığında, tek düşündükleri bir sonraki buluşmalarının ne zaman olacağıydı.

Bir ay sonrası için birbirlerine söz verdiler.

Bu süreçte neler yaşayacaklarını bilmiyorlardı ama bunu düşündükleri de söylenemezdi. Birbirlerinin ruh eşi olarak, çoktan kalplerindeki boşlukları tamamlamaya başlamışlardı çünkü. Bir süre için çevrelerindeki hiçbir şeyi göremeyecekleri kesindi.

Vedalaşmaları sırasında, omeganın alfanın yanağına bıraktığı öpücük ile yeniden kurt formunu alması bir olmuştu. Guanlin'in kızaran yanakları öyle güzel görünüyordu ki o an, Jihoon daha fazla oyalanmamak için arkasına dönmüş ve her ne kadar çok istese de bir daha Guanlin'e bakmadan yola devam etmişti.

Bir ayın su gibi geçip gitmesini dilemekten başka çareleri yoktu.

+×+×

beside u ¦ w1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin