18

112 12 26
                                    

》15 yıl sonra

"İlk veliaht baskın bir alfa ama kalbi bir omegadan farksız. Onun kral olabileceğini mi sanıyorsunuz?! Tanrı sağ olsun, en azından ikinci veliaht İntak doğdu."

"Kardeşim, kralın İntak olmasına izin vereceklerini mi sanıyorsun? Veliaht Guanlin ağabeyi. Ayrıca baskın! Yalnızca-"

"O büyürken yanında olduğun için kalbin ona yumuşak senin. Kral Minhyun ve öldürdüğü ağabeyi Kihyun'u ne çabuk unuttunuz?! Ağzından düşmeyen tanrı şahidimdir, İntak çok güçlü bir kral olacak! Gerekirse ağabeyi Guanlin'i kolayca ortadan kaldırır..!"

Jihoon hasır sepetine satın alacağı elmaları doldururken kaşları çatıldı. Şehre geldiğinden beri buna benzer konuşmalar duyuyordu ve artık merak etmiyor da değildi. Bakışlarını kaldırdı, satıcı kadının yanında iki kadın daha vardı. Onlar konuşmaya devam ederken yutkundu ve dudaklarını araladı.

"Kimlerden bahsediyorsunuz?"

Kadınlar bir anda sustu. Üçü de omegaydı, satıcı orta yaşlarında olmalıydı ama diğerleri daha da solgundu. Elmaların başında bir alıcı olduğunu çoktan biliyorlardı ama şimdi yeni fark etmişçesine şaşkın görünüyorlardı. Jihoon'un güzel, temiz ve parlak çehresine dönerken üçünün de gözleri açıldı.

"Bilmiyor musun çocuğum?"

Jihoon başını iki yana salladı. "Bilseydim, sormazdım."

Satıcının yanındaki kadın dudak büzdü. "Hiç sorma o zaman." Bakışları genç omeganın yüzüne aşağılama içerir gibiydi. Jihoon sepetine koyduklarını bir bir geri çıkartmaya başladı. Bunu fark eden satıcı ise telaşlanmıştı.

"İnsan kralını tanımaz mı çocuğum?! Hwang krallığı, Hwang Minhyun'un oğullarından bahsediyoruz işte!"

Jihoon hiçbir zaman kralın varlığından haberder olmamıştı, en azından 'kendi' kralından. Ama bunun sorumlusunun kral mı yoksa kendi ailesi mi olduğunu çözemiyordu.

İstifini hiç bozmadı. Küçük iç cebinden elmaların ücretini çıkarırken sohbetin devamına katılır gibi ciddileşti.

"Taht kavgası mı çıkmış?"

"Görünürde öyle. Ama kimin ne olduğu- olacağı açıkça belli." Satıcı, bunu diyen kadını dirseğiyle dürttü.

"Çocuğum, sen iyisi mi hiç bulaşma." Yüzü ekşi bir gülümsemeye ev sahipliği yapıyordu. Jihoon yüzünü buruşturdu ve parayı atarcasına tezgaha koydu.

Merak ettiği, sormak istediği sorular vardı ama bunları kime açsa bilemiyordu. Bu konuda kralın varlığını kendisine açmayan ailesine mi güvenecekti? Kendi kendine bu soruya olumsuz yanıt verdi. Sabah ormanın içindeki evlerinden şehre gelirken böyle bir planı yoktu ancak şimdi babasının ebeveynlerinin yolunu tutmayı ister istemez düşünüyordu.

Küçükken şehre on günde bir kez ailecek gelirlerdi, Jihoon bunların her birini net şekilde hatırlıyordu. Hepsinde harika anılar biriktirmişti ve şimdi, içlerinden birçoğu silik geliyordu. 'Biz kendimizi yönetiriz' diyen omega babası aklına geldi. Tam bir hayal kırıklığıydı, başını anlamazcasına salladı.

"İyi günler!" Tezgahın başından ayrılmaya davranırken bakışları düşünceli ama bir parça kırgındı. Durduruldu.

"Çocuğum!" Başını satıcı kadına çevirdi. "Sen nerede yaşıyorsun? Seni ilk defa görüyorum."

"Ben de seni ilk defa görüyorum." dedi Jihoon. Başka ne derdi bilemiyordu. Bu şehri avcunun içi gibi bilirdi, on günde bir gelse de buradaki herkesle konuşmuşluğu olmuştu.

beside u ¦ w1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin