Hissetmiyorum. Kaybolduğum karanlık beni daha da içine çekerken kendimden geçip gitmeme ramak kalmıştı.
İçimdeki boşluk yerini hüzne bırakırken onun beni bıraktığı yerde öylece kalakaldım.Ağladım. Hem de çok ağladım.
Kimseye değil. Sadece kendime ağladım. Aptallığıma, kırılan inancıma, içindeki boşluğa...
Belki de yeni başlayan acılarıma...Ne kadar öyle yatakta kaldım bilmiyorum. Ama içinde tarif edilemez bir şekilde yerleşen boşluk yerini gözyaşları ve sarsıntılı hıçkırıklara bırakmıştı. Daha bitmedim.
Ama biteceğim.Yaşadıklarımın üzerine bir de onun yaptıkları kalbimi paralarken kendimden bir kez daha nefret ettim.
Ona yenildiğim için. Kendimi teslim ettiğim için...
️ ❄️ ❄️ ❄️
Olduğum yerden enkaz halinde kalktım. Aynanın karşısına geçtim ve geçmekte olan morluklar baktım.
Kalkma zamanı Turna.Aynanın karşısında bomboş yüzüme bakarken kendime yenik düşmemeye karar vererek dolabı açtım. Elim direkt siyah koyun ve onu harika tamamlayacak olan siyah crop'a gitti. Elimdekileri hızla üzerime geçirdim ve yüzüme neredeyse yok denecek kadar sade bir makyaj yaptım. Saçlarımı hafif bir maşayla süsledikten sonra çantamı alıp okula gitmeye karar verdim.
Bir kez serbest gitsem ne olacaktı ki?Okula servisle gitmek istemediğimden ve beni götürecek bir Buğra olmadığından, telefonumu aldım ve Uygar'ın numarasını çevirdim. Çok geç olmadan telefonun karşısındaki ses neşeyle konuşmaya başladı,
"Günaydın Turna. Naber?"
Sıcacık sesi içimi ısıtmıştı. Geciktirmeden cevapladım.
"Günaydın Uygar. Okula beraber gitmeye ne dersin?"
Neşeli ses cevap verdi.
"Ben de sana bunu teklif edecektim bebek."
Bebek?
"Peki. Seni bekliyorum."
"Hemen geliyorum."
Neşeli bir sesin beni bu kadar mutlu edeceğini düşünmemiştim.
Siyah deri ceketimi üzerime geçirdim ve dışarıya çıktım.
Bugün çok eğlenecektim.Arabaya bindiğimde Uygar'ın neşeli yüzüyle karşılaştım. Onun sıcaklığı yüzüme bir gülümseme yerleştirilen aynı güler yüzle selamlaştık. Ve yola koyulduk.
Yol boyunca bana sürekli bir şeyler anlattı heyecanlı ve kendinden emin tavırları da buna eklenince gülümsemem iyice yayıldı.
Son zamanlarda yaşadığım en güzel şeylerden biriydi.
Onunla sohbet etmek.Okula vardığımızda Uygar benden önce arabadan indi ve kapımı açtı. Elimden tutup inmeme yardımcı olurken o aptal sırıtışıyla bana bakmaya devam ediyordu. Beraber girişe doğru yöneldik.
Kafamı sağa çevirmemle bahçedeki banklarda oturan Buğra ve Semih'i gördüm.Yüzümdeki gülümseme birden solunca Buğra'nın bakışları daha da koyulaştı. Çene kasları belirginleşti.
Belli ki onu kızdırmayı başarmıştım. Demek ki doğru yoldayım.
Nefes alış verişim daha da hızlanırken aklıma gelenlere engel olamadım.
Bana dokunuşu, öpüşü, sözleri, sıcaklığı, hızlı nefes alış verişleri ve karından akan bir damla ter...O anları yeniden yaşar gibi olunca gözlerim doldu ve içimdeki bir melek daha intihar etti.
Bu şeytan benim içimdeki bir meleği daha katletti.Gizler ve sesler içimdeki buğulanmış anıları gün yüzüne çıkarmaya devam ediyordu.
Ona bakmayı kestim. Dolu gözlerinden yaş süzülmesine izin vermeden Uygar'a döndüm ve okula girdik.
Yavaş adımlarla yukarıya doğru çıkarken kendim emin ve dik duruşumla yürümeye özen gösterdim.
Attığım her adımda nefesim daralıyordu. Sınıf kapısının önüne geldiğimde derin bir nefes aldım. Uygar bu hazırlığımın farkında olacaktı ki beni zorlamadı. Birkaç saniye sonra elini belimde hissettim. Eğildi ve kulağıma doğru fısıldadı
"Sakin ol. Kimse sana karışamayacak. Özellikle Buğra."
Adını duymam bile beni germeye yeterli olmuştu. Sabahtan sonra bir daha değil yüzüne bakmak aklıma bile gelmesine izin vermeyecektim.
Derince nefes aldım ve kapıyı açtım. Sırama doğru yöneldiğim esnada meraklı bakışlar beni buldu ama hiç kimse bir şey söyleme cesaret etmedi. Ben de sırama oturdum ve hiçbir şey olmamış gibi konuşmaya başladım,
"Nasılsın Güneş'im?" Sesim sandığından daha neşeliydi.
"İyiyim bebek sen?"
"Aynı işte bildiğin gibi." Güneş'le aramızda geçen bu değişik konuşmadan sonra birbirimize baktık ve kahkaha atmaya başladık ikimiz de dışarıdan bakıldığında gayet garip görünüyorduk. Ama sonuçta mutluyduk.
İngilizce öğretmenimiz Selma hoca içeriye girince hepimiz birden ayaklandık ve selamlaştık ve derse koyulduk. Gözlerim arka sıraya, onun oturduğu sıraya kaydı.
Her zamanki heybetiyle oturuyor ve hiçbir şey olmamış gibi yanındaki Damla ve birkaç çocukla konuşuyordu.Cidden bu kadar mıydık?
Benim için günlerce endişelenen ve üzerime titreyen adamdan eser yoktu. Onun yerine zalim, kendini beğenmiş alçağın teki vardı. Ondan nefret ediyorum.
Ben onlara bakmaya devam ederken Gündeş'in sesiyle kendime geldim.
"Sana diyorum bebeğim? Dünyadan Turna'ya??"
Aniden kafamı ona çevirdim
"Duyuyorum seni. Sadece dalmışım." Güneş canımın sıkkın olduğunu anlamış olacak ki beni neşelendirmye çalışıyordu.
"Tenefüste kahve içmeye gidiyoruz o kadar!"
İster istemez gülümsememi tutamadım ve ona baktım
"İsteğiniz benim için emirdir leydim" dememle sessizce gülüşmeye devam ettik.Teneffüs zilinin çalmasıyla herkes bir bir dağılmaya başladı.
"Haydi gidelim kantine." Güneş'in çağrısıyla ayağa kalktım sınıfta öylece oturan Uygar'ı gördüm. Oturduğu sıraya yaklaştım ve o da otomatik bir sekilde kafasını yukarı kaldırdı. Davetkâr bir ses tonuyla
"Sen de bizimle gelsene. Beraber bir şeyler içeriz?" dedim
Uygar teklifimi beğenmiş olacak ki bana baktı ve gülümseyerek cevap verdi
"Sizin gibi güzel kızlarla kahve içmek mi? Reddedilemez bı teklif." Dedi
Aramızda küçük çaplı muhabbetimiz git gide büyüyordu.
Onunla konuşmak güzeldi. Sınıftan çıktığımızda koridorda kimse yoktu gayet sakin bir ortam vardı. Üçümüz beraber kantine indik ve kahvelerimizi alarak masalardan birine geçtik. Aradaki muhabbet koyulaşacağı zil çaldı ve herkes bir bir sınıflara çıkmaya başladı. Uygar zil çaldığı esnada elimi tuttu ve konuşmaya başladı
"Geç olmadan gitsek iyi olacak." Şaşkınlıkla gözlerim büyüdü ve bir elime bir de Uygar'ın yüzüne baktım. Kantinden içeriye giren Buğra ben ve Uygar'ı el ele gorince bana attığı bakış adeta kanımı dondurdu.
Daha yeni başlıyoruz.
Ben de Buğra'nın geldiğini görünce ısrarla elimi çekmedim ve Uygar'ın geri adımıyla ayağa kalktım ve sınıfa yöneldik.Tam kızlar tuvaletinin öne geldiğimizde güçlü bir el bileğimi kavradı ve beni içeriye çekti. Nefesimin hızlanmasına engel olamamdan karşımdaki adamın yüzüne baktım.
"Buğra? Ne istiyorsun? Babandan sonra bir de sen mi bela olacaksın başıma?"
Bileğimi tutan eli daha da sıkılaştı.
"Kes sesini. Beni dinle."
Bana iyice yaklaştı. Ben de onun vereceği tepkiyi beklemeden karnına dizimle vurdum. Ne olduğunu anlamdan yüzüne bir tane tokat patlattım.
"Sen bana vurdun mu?" Sesi tehditkâr bir hal almaya başladı.
Kendimi kontrol edemeyerek üzerine gelmeye devam ettim.
"Evet ya! Vurdum ne olacak? Ne yapacaksın yine mi satacaksın beni?"
Doğruldu. Gözlerimin içine baktı ve daha da yaklaştı.
"Anlamıyorsun." Dirseğimi tutan eli bana söz geçirmeye çalışıyordu.
Hızlıca elini ittim ve bağırmaya devam ettim.
"Anlıyorum! Duydun mu beni? Lanet olsun ben seni korumak için babandan bir araba dayak yedim be! Sen ne yaptın? İlk fırsatta terk ettin beni. Alacağını alıp gittin. Siktir git şimdi! Uğraşma lan artık benimle!"
Hissettiğim hayal kırıklığı sesimin titremesine yetmişti. Karşımda duran Buğra bana eskisi gibi bakıyordu. Beti benzi atmıştı. Tam ağzını açacaktı ki birşey söylemeden ondan uzaklaştım.
Kendimi kontrol edemeyen gözyaşlarım süzülmeye başladı hızla elimin tersiyle onları sildim ve hiddetle tuvaletin kapısını açarak çıktım. Hızla sınıfıma yürümeye başladım.
Beni yenmişti. Hem de hiç beklemediğim anda aldığım bir darbe yüzünden. Onun yüzünden.Okul çıkışına kadar ruh gibiydim. Kimseyle doğru dürüst konuşmadım. Eve yürüyerek gitmeye karar verdim. Yol boyunca kendimle konuştum. Hissizliğimin dışarıya vurmasına izin vermeyecektim. Ama herşey o kadar kolay değil işte.
Uzun zamandır annemi görmemiştim , gerçi beni görmek ister mi biliyordum ama yine de gidecektim. Hemen rotamı değiştirip annemin evine gitmeye karar verdim.Onu görecek olmanın heyecanı içimde git gide büyümüştü. Annemin evine geldiğimde bu evi ne kadar özlediğime karar verdim. Babam ve annem boşandığında babam bu evi anneme vermişti. Adımlarım git gide evin kapısına yaklaşırken heyecanımı bastırmak için derince nefes aldım. Hatta birkaç gün burda bile kalabilirdim!
Bu benim için büyük bir kurtuluş olurdu. Zira Buğra'nın suratını bile görmek istemiyordum.
Tam kapının önünde geldiğimde kendimden emin bir şekilde kapıyı çaldım.
Annem beni bir önceki karşılamasına nazaran gayet neşeliydi. Hatta beni gördüğüne sevinmişti.
"Hoşgeldin tatlım. Seni çok özledim." Dedi ve bana kocaman ve gayet içten sarıldı.
Aynı sevecen sesle
"Gel bak seni misafirimizle tanıştırayım."
Misafir? Kimdi bu?
"Bak bu Murat Bey. Çalıştığım şirketin sahibi."
Annemin son sözleri kulağımda çınlarken karşımda gördüğüm adam yüzüne yerleştirdiği şeytani gülümsemeyle bana bakıyordu."Hoşgeldin küçük hanım."
Umarım bölüm hoşunuza gider. Oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın ❤️
Sizi seviyorum ❤️❤️❤️

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASİL ŞEYTAN
Fiksi Remaja~ASİL ŞEYTAN~ Beni belimden tutup kendine çekti. Dudaklarıma yapıştı. Sanki kaybetmekten korkuyor gibiydi. "Seni istiyorum güzelim. Sadece seni..." Az önceki kalpsiz adamdan eser yoktu. Bedenlerimiz adete birbirlerine tutuklu gibiydi. Yutkundum ve...