-1999 kışı-
Kaos.
Henüz kelimenin anlamını dahi bilmeyen küçük bir çocuk için, yaşanan durumun açıklanması oldukça zordu. Birbirlerine sinirli olduğu her hallerinden belli olan bir sürü insan, elindeki küçük oyuncak arabasını elleri arasında sıkarak onları izleyen siyah saçlı küçüğü oldukça endişelendiriyor gibiydi. Abisinin elini bıraktığı sırada karşıda ağlayan adama baktı şaşkınca, ağladığına üzülmüştü, diğer yandan abisine kızıyordu çünkü adamı biraz hırpalıyor gibiydi.
Daha sonra gözlerinin parladığını hissetti, hayır bu kesinlikle gördüğü gürültülü kavga ve birbirlerine vurmak isteyen insanların durması yüzünden değildi. Öylece otomatik kapıdan çıkarılan bebeğe kaymıştı gözleri, şimdiye kadar gördüğü en tatlı şey olabilirdi. "Abi bak, bir bebek!"
Hızlıca yanlarından geçip giden hemşirelerin arkasından gitmek istediğinde yakasına asılan elle korkuyla gözlerini kapamıştı. Elindeki oyuncak sarsıntıyla yere düşerken abisinin ona neden kızdığını anlamaya çalışıyordu. "Katil o! Annesini öldüren bir katil!"
-Günümüz-
Parmak uçlarımı şakaklarıma bastırarak ovmaya başladım sertçe. Günlerdir bedenimi esir alan bir stres vardı. Demir eksikliğinden kaynaklı olarak, devamlı bir şekilde gözlerim kararıyor; ayaklarım zemine her değdiğinde dizlerim tir tir titriyordu. Yorgundum. Ancak kendim bile ne olduğunu bilmeden kesin bir sebep belirtemezdim veyahut parmağımla işaret edemezdim.
Dirseğimi yasladığım mermerden çektim ve sıcak çikolatamı yudumladım ağır ağır. Buraya geleli bir saat oluyordu. Gönüllü olarak çalışmak istemiştim çünkü kendini çocuk sanan birkaç yetişkin ile beraber yeniden çocuk olmak; kahkaha atmak istiyordum.
Ancak diğer hastalarla da ilgilenmem gerektiğinden Min Yoongi ile karşılaşana kadar haberim olmamıştı.
Beyaz kazağımın kol kısımlarını çekiştirip ellerimin yarısını sakladım. Üşüdüğüm için hızlı adımlarla ilerledim koridorda ve diğer çalışanların bulunduğu büyük mutfağa girip bardağımı tezgaha bıraktım.
"Jimin, birkaç şey konuşmak istiyorum seninle. Vaktin var, değil mi? Yanıma otur."
Sorar gözlerle orta yaşlı kadının karşısına oturdum ve merakla dinledim söylediklerini.
"Burada, her çalışanın özel bir hastası olur. Diğerlerinden farklı, psikolojik sorunları henüz ilerlememiş ve ilerlemesine engel olmamız gereken hastalar var. Hepimiz bir tanesi ile ilgileniyor ve onu mutlu edip bu durumdan kurtarmak için elimizden geleni yapıyoruz. Senin ilgilenmen gereken hasta Min Yoongi. Birkaç hafta önce geldi. Hiç dışarıya çıkmıyor ve sakinleştirilmediği sürece ona yemek yedirilmiyor. Çok yaş farkınız olmadığı için onunla ilgilenebileceğini düşündüm. Ne dersin?"
Bir arkadaş bulma heyecanı ile başımı salladım hızlıca. Yalnızlığımı bir nebze olsun unutmak için geldiğim bu yerde, yaşlılar haricinde genç bir tanıdığım olacaktı.
Uyanma saatine az kaldığı için elimdeki tepsiyle merdivenleri çıkmış, cebimdeki kartı çıkartıp kapı kolunun hemen üstünde bulunan yere okutmuştum. 'Klik' sesinin ardından açılan kapıyı ittirdim ve aradan sıvışıp ses yapmadan tekrar kapattım. Tepsiyi ufak masaya bıraktıktan sonra cama ilerlemiş, perdeleri çekerek manzaraya gülümsemiştim. Tam o anda arkamı döner dönmez çalmaya başlayan alarm yerimden sıçramama sebep olmuştu. Hızlıca saate vurmuş, susmasını sağladıktan sonra bakışlarımı yatakta gözleri açık bir şekilde ve tepkisizce beni izleyen bedene çevirmiştim.
"Neden kapattın alarmı? Beni uyandırması gerekiyordu."
"Alarm sesiyle uyanmaktan hoşlanmıyorum. Bir yere yetişme zorunluluğum varmış ve o yere yetişmezsem sonuçları kötü olacakmış gibi hissettiriyor. Bu yüzden senin de alarm sesine uyanmanı istemedim fakat başarısız olmuşum gibi görünüyor."
"Uyanmam gereken saatte uyanmazsam seni işten atacaklarını ve para cezası yiyeceğini bilmiyor musun? Ne kadar toysun, sözleşmeyi okumadan mı imzaladın?"
"Gönüllü olarak çalışıyorum."
"Bu neyi değiştirir?"
"İstediğim gibi davranacak ve buradan ayrılmadan önce seni yolcu edeceğim."
Güldü. Bakışlarım kısılan gözlerinde takılı kalırken yattığı yerden doğruldu. Böylece gülümsemesinde zerre samimiyet barındırmadığını fark ettim.
"Hep böyle söylerler."
"Hasta olduğuna inanıyor musun?"
"İnanıp inanmamam neyi değiştirir?"
"Her eyleminin hayatında bir şeyi değiştirmesi mi gerekiyor Min Yoongi?"
"Herhangi bir etki yaratmayacağı sürece beni yoracak veya boş yere umutlandıracak hiçbir şeye inanmam ve çabalamam."
"Beni tanımıyorsun bile. Hayatında etki bırakıp bırakmayacağımı nereden bilebilirsin?"
"Pembe saçların bana 'İşe yaramazım!' diye bağırıyor."
"Yani insanları dış görünüşüne göre yargılamayı seversin?"
"Dik başlı çıkacağını tahmin etmemiştim."
"Zannettiğinden daha iyi olduğumu zamanla göreceksin. Benimle geçireceğin çok vakit olacak. Kurallarıma uyarak da buradan kurtulabileceğini sana kanıtlayacağım. Ufacık değişiklikler ile eski hayatına döneceksin." Alarmlı saati almış, sertçe yere atarak kırılmasını sağlamıştım. Plastik olduğu için kolayca parçalanmıştı ve ikiye bölündüğü için çöpe atmak da vaktimi çalmamıştı.
"Ne yapıyorsun sen?" dedi çattığı kaşlarıyla. Omuz silktim, "Seni her sabah ben uyandıracağım. Gözünü açtığında gördüğün ilk şey beğenmediğin pembe saçlarım olacak."
"Beğenmediğimi söylemedim."
"Öyleyse hoşuna gitti?"
"Fikrimi söylersem rengini değiştirecek misin?"
"Belki."
"Öyleyse düşüncelerimi kendime saklayacağım."
Derin bir nefes alıp alt dudağımı dişledim ve huysuzca yorganı üzerinden çekip katlamaya başladım.
"Kahvaltını yapar mısın? Daha sonra diğerleriyle beraber ortak bir aktiviteye katılmalısın. Geldiğin günden beridir odadan çıkmıyormuşsun ve sakinleştirici iğneyi vurmadan boğazından tek lokma geçiremiyorlarmış. Henüz bu kadar gençken neden böyle huysuz davranıyorsun ki?"
"Hakkımda gönüllü bir çalışan için haddinden çok fazla şey biliyor gibisin sanki. On dakikadır tanıdığım bir çakma pembenin dediklerini neden yapmam gerekiyormuş?"
"İtiraz ettiğin her konu, burada geçireceğin günlerin tutulduğu takvime yeni bir yaprak ekliyor Min Yoongi."
"Hasta değilim."
Güldüm, "Hep böyle söylerler."
Güldü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
memento mori, myg&pjm
Fanfiction"Sana yine yazıyorum çünkü yalnızım ve çünkü kafamın içinde seninle konuşurken senin bunu bilmiyor, ya da bana karşılık veremiyor olmana katlanamıyorum." Memento Mori : "Fani olduğunu, öleceğini bil. Birgün öleceksin, bunu hatırla ve şimdi yaşa."