Gözlerimi saçma sapan bir sabaha açtım. Ne ara kurtarıldığımı ve uyuya kaldığımı bile hatırlamıyordum. Yoongi'yi karşıdaki sandalyede otururken gördüğümde yatakta dikeldim. Uyuyordu hâlâ. Kıyafetlerimin kuruyup kurumadığına baktıktan sonra hızlıca giyindim ve onun yanına doğru ilerledim.
Elim tam omzuna değecekken duraksadım. Duyduklarım zihnime tekrar akın ederken gözlerim doldu, yüreğim acıyla sızladı. Alt dudağımı dişledim hayal kırıklığıyla. Elimi kendime çekip cama doğru ilerledim, fırtına durmuştu. Hava da iyi duruyordu. Bir an önce yola çıkıp eve dönsek iyi olurdu.
Sahi, Namjoon hyung neredeydi?
Yoksa Yoongi beni buraya öldürmek için mi getirmişti? Beni burada öldürecekti ve sonra da Namjoon hyung ile kaçacaklar mıydı?
Birkaç damla çoktan akmıştı bile. O sırada hareketlenen beden paniklememe sebep olmuştu. Hızlıca gözlerimi sildim ve gülümseyerek ona döndüm, "Uyanmışsın?"
"Günaydın. Neden beni kaldırmadın?"
"Şimdi uyandım ben de."
"Gidelim mi? Acıkmış olmalısın." Kafamı sallayarak onayladım. Montunu giyip kulübenin kapısını açtı. Onun peşinden ilerledim ufak adımlarla. Karda, önümden ilerliyordu. Onun attığı adımların üstüne basıyordum. Böylece ezilmiş kar kayıp düşmeme engel olurdu.
Arada sırada arkasını dönüp beni kontrol ediyor, tek kelime etmeden yola devam ediyordu.
"Namjoon eve dönmüş olabileceğini düşündüğü için geri döndü. Gece ona haber verdim, bu yüzden bizi bekliyor. Saatlerce seni aradık. Çok korktu."
Ufak bir kahkaha çıkıverdi ağzımdan, "Bilmez miyim ben onun endişesini? İçi içini yemiştir şimdi, uyuyamamıştır gece boyunca."
Kafasıyla onayladı beni. Elimi ağzıma bastırdım, yoksa sesimi duyar ve ağladığımı anlardı.
Sonrasında evdeydik, ortam sessizleştikçe bakışlarımızı birbirimizden kaçırmamız daha fazla artmıştı. Sessizliği ilk bozan kişi Namjoon hyung olduğunda, zoraki gülümsememi yüzüme yerleştirerek çevirmiştim gözlerimi ona. Suratına baktığımda midem bulanıyordu.
"Beni çok endişelendirdin küçük."
Başımı olumlu anlamda salladım. "Sorun yok hyung, ben yeterince iyiyim."
"Karnın aç, bir şeyler yapacağım."
"Yoon, gerek yok."
"Hayır var, açsın."
Biz atışırken Namjoon hyung'un güldüğüne şahit olmuştum, yüzümü saniyelik buruşturmadan edemedim. "Bırak seninle ilgilensin, tüm gece korkudan kafayı yedi."
Nasıl bir roldü bu böyle? "Kendi için endişelenmiştir." Düşüncelerimi dışarı yansıtarak mırıldandığımda, ikisi de anlamadıklarını belli eden bakışlarını yüzümde gezdirmeye başlamıştı.
İntikamını kendi almak istediği için, ölmüş olmam onu endişelendirmiştir.
"Yani, beni kaybederse kesin kahrından ölür." Güldüm.
"Böyle şeyler söyleme, ne kaybetmesi?" Yoongi, huysuzca kurduğu cümleden hemen sonra ayaklanmış, salonla birleşik olan mutfağa ilerlemişti. "Sana bir şeyler hazırlayayım, sonra biraz dinlen olur mu?"
Yeniden başımı salladım.
Muhtemelen beni bu kadar ruh gibi gördükleri ilk anlardı. Her şeye gülümseyen ve şakalaşan birinin bir anda öylece oturması, gariplerine gitmiş olmalıydı. İkisi de nedenini kaybolmam sanıyordu, öyle sanmaya devam etmelilerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
memento mori, myg&pjm
Fanfiction"Sana yine yazıyorum çünkü yalnızım ve çünkü kafamın içinde seninle konuşurken senin bunu bilmiyor, ya da bana karşılık veremiyor olmana katlanamıyorum." Memento Mori : "Fani olduğunu, öleceğini bil. Birgün öleceksin, bunu hatırla ve şimdi yaşa."