22

468 99 50
                                    

Sessizdik.

Bir süredir izliyorduk birbirimizi, ikimiz de ne olacağını düşünüyor gibiydik. Banyodan gelen sesler kesilmişti, ne yapacağımı bilmiyordum.

"Bir şey isteyebilir miyim?" Abimin bakışları bana döndü usulca, durgundu.

"Bana onu alatır mısın? Küçüklükten bu yana onunla olduğunu söyledin." Mırıldandım. Neden bilmek istediğimi ona açıklayamazdım, açıklamak istemedim.

"O." Derin bir nefes aldı, zorlanıyor gibi duruyordu. "O gerçekten başarılı bir öğrenciydi."

Gerçekten anlatacak mıydı?

"Başarılı bir öğrenci olmak yanı sıra, boş zamanlarını sürekli birilerine yardım ederek harcardı." Güldü. Gülmüş müydü? "Ben dışarı çağırdığımda bile gelmez, yetimhanedeki çocuklar için kurabiye yapıp götürürdü. Günün sonunda ise son kalan kurabiyesini cebinden çıkarıp zorla yemememi sağlardı."

Bu kadar anısı olan birine, nasıl olur da bu kadar kin besleyebilir bir insan diye düşünmeden edemedim. O duygusuz gibi anlatamıyordu, ilk defa cümleleri kurmakta zorluk çekiyor gibiydi.

"Bir gün okula onunla beraber giderken sokakta bir kediyle karşılaşmıştık, henüz yavruydu. Gerçekten ayağı kötü durumdaydı, zaten kedinin de yaşayacağını düşünmemiştim görünce. Jimin'e olumsuz şeyler söylediğimde kızmıştı, sadece küçük bir dal parçasıyla fularını çıkarmış, kedinin ayağına bağlayarak sabitlemişti. İnan bana çok şaşırmıştım o an." Bana döndü, gözleri kızarmıştı. Gerçekten onu sevmediğine emin miydi? Abim ona değer verdiğinin farkında mıydı?

"Kediyi sürekli veterinerde kontrol etti, sahiplendirildiğinde mutluluktan ağladığını sanmıştım ama kediyi yeni ailesinden kıskanıp bebeklik yapmıştı resmen." Yüzündeki tebessümle bakışlarını yere çevirdi yeniden, yüzüme baktığında anlatmak ona zor geliyor gibiydi. "Saçlarımı hep o boyardı, benimle uyur, her zaman hayatında olmamı istediğini söylerdi."

Ağlıyordu.

Onu ilk defa ağlarken gördüm.

Ne diyeceğimi bilemiyordum, bir şey söylersem daha çok dağılır gibi hissetsem de kabul etmiyordu. Jimin'in çok değerli olduğunu kabul edemiyordu. Sadece anlatmaya devam etmesini bekledim.

"Tüm üzüntümü almak için yanımda konuşup dururdu, bazen onu sinirlendirmek adına adımlarımı hızlı atar, arkada kalmasına neden olurdum. Küçük adımlarıyla koşar ve yetişirdi bana, daha sonra tüm gün küs olduğunu belirtirdi. Uzun sürmüyordu biliyor musun? En sevdiği meyve suyunu aldığımda kollarını bana sararak, beni ne kadar sevdiğinden bahsederdi."

"Abi." Durdu.

Neler yaptığının şimdi farkına varıyor gibiydi, gözlerini hızlıca silerek ayaklandı.

"Yine de bunca şey onun için değildi, teyzem içindi. Senin ailen içindi."

"Teyzem ölmeyi kendi seçti." Mırıldandım. Kaşlarını çatarak önümde eğildi. "Ona hamile kalmasaydı, bebeği ve kendisi arasında seçim yapmak zorunda kalmazdı."

"Abi, teyzem böyle olsun iste-"

Sözlerimi kendi konuşarak kestiğinde iç çektim, yapacak bir şeyim yoktu."Jimin'i çıkar, plan yapana kadar bir şeyler atıştırsın."

Teyzemi her zaman çok sevmiştik, belki ben çok küçüktüm, ne kadar değer verdiğini anlayamıyordum ama hissetmiştim. Yemin ederim bana olan sevgisini hep hissetmiştim, onunla bir kan bağım yoktu. Yalnızca beni öyle sevgiyle korurdu ki, dünyadaki en şanslı çocuk gibi hissederdim.

Öyle değildi.

Bu dünyadaki en şanslı çocuğun Jimin olması gerekiyordu, ama annesini hiç tanımamıştı. Gerçekleri bile tam olarak bilmiyordu, o annesini, şu anda babasının karısı olan para göz kadın olarak biliyordu bu ana kadar. Zaten yeterince yıkılmıştı, daha fazlasını kaldırabilecek miydi?

Ayağa kalkarak gözlerimi mutfakta gezdirdim, yaptığım çorbaya doğru ilerlemiş, bir tabağa alarak masada bulunan çorbanın tarifini yazdığım defter ve kalemi kenara itmiştim. Gözlerim banyo kapısında gezerken derince nefes aldım. Onu oradan çıkarmaya yüzün yoktu.

"Sen yapsan." Tam olarak söylememe gerek kalmadı, hızlıca banyoya ilerlemiş ve kapıyı açmıştı.

Yerde öylece oturuyordu.

Gözlerimiz birleşti.

Pek çok şey gördüm o an gözlerinde, bir sürü soru vardı. En kolay sorusu da neden olmalıydı? Neden bunu yaptığımı sorguluyordu. Hak ettiğini kanıtlamamı istermiş gibiydi ama hak etmediğini ikimiz de biliyorduk.

Abim onu çıkarırken susmaya devam ettim. Masaya oturtarak çorbayı önüne sürmüştü, gözleri çorbada gezmeye başladı.

Susmasına deli oldum, o hiç susmazdı. Sürekli konuşur beni kızdırırdı, gülümseyip içeriye neşe saçardı. Çok kızdındım. Birinin neşesini bu şekilde sömürdüğümüz için çok kızgındım.

Tabağı ittirdi.

Yaptığı hareket yüzünden abimle bakışıyorduk, yanımdan ne ara geçip gittiğini anlamadım. Elinde bir şeyler görmüştüm, ne olduğunu sorgulamadım.

Öylece yeniden banyoya girdiğinde gözlerimin yandığını hissediyordum, ihaneti kaldıramayacak kadar küçüktü.

Aynı anda iki kişinin ihanetiyle savaşmak için çok küçüktü.

"Fazla düşünüyorsun Yoongi."

Bakışlarım abime döndü, hasta olan ben miydim yoksa o muydu sorgular olmuştum artık. Sürekli farklı karaktere bürünen oydu, az önce Jimin'i anlatırken ağlıyordu, şimdi yeniden ona karşı kin doluydu.

İkimiz de hastaydık.

Küçüklüğümüzden bu yana bize aşılanan kini aşamayan, bu kinle büyüdüğümüz için hırsa dönüştüren insanlardık. Hastaydık çünkü ne yaptığımızı kendimiz de bilmiyorduk.

Korktum.

Her zaman yaptığım gibi duymazdan gelerek masanın üzerindeki tabağı kaldırmıştım. Belki ona, belki de kendime zaman kazandırmaya çalışıyordum. Abim bana doğru adımladığında ise ayaklarımın gücünün çekildiğini hissediyordum. Bu kadar şeyle savaşmak zorunda değildim, buna mecbur bırakılmıştım.

Çöktüğüm duvar köşesinde titreyen bedenime sarılan abime karşılık veremedim, bana iyi hissettiremezdi. Bana iyi hissettirecek kişi o değildi, bunu artık biliyordu.

Gözlerimden akan yaşları tutamadım, ne kadar orda öylece ağladığıma emin değildim fakat, yerde hissettiğimiz ıslaklıkla ayrılmıştık hızlıca.

Bakışlarımız banyo kapısının altından sızan suya dönmüştü aynı anda, hızla ayaklandım.

Kapıyı açmak adına hamle yaptığımda kilitli olduğunu fark etmiş, korkuyla abime dönmüştüm.

"Bir şey yap, yalvarırım bir şey yap."

Abim donup kalmıştı, sadece suya bakıyor, bağırışlarımı duymuyordu.

Hıçkırdım.

Ellerim titriyordu, bedenim titriyordu.

Kapıya abandım yeniden. "Jimin, lütfen ses ver, Jimin ses ver bana!"

Sessizlikte nefes alamadım, ilk defa sessiz olan kafamın içi beni mahvediyordu.

Kapıya abanmalarım sonucunda, sonunda açıldığında dizlerim üstüne düşmüştüm suyun içine, gözlerimi yukarı kaldırmaya korktum.

Çünkü yerde oturmuyordu artık.

Ben o an anlamıştım,

Ölüm sessizliğinin, her zaman ölümden daha beter olduğunu.

memento mori, myg&pjmHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin