Gözlerimi yine sessiz ve sakin bir sabaha açıyorum. Sızım sızım sızlayan bacaklarımı zar zor hareket ettirip yataktan sarkıtıyor, çıplak ayaklarımın zeminle buluşmasını sağlıyorum. Günlerdir hiç uyumamış oluşumun getirisi olan ağrıları umursamadan karşılıyorum. Her sabah üzerimi giydiğim aynanın önüne geçiyorum. Gözlerimin altındaki siyah halkalar daha da belirginleşmiş; dudaklarının değdiği her yer çirkinleşmiş, gidişinin ardından tek güzel yer dahi kalmamış vücudumda.
Yapmayı istediğim ne varsa şimdi onları değil de; eskilerin hasretini çekiyorum.
Çok yere düşmüşüm, kalkamamışım. Yaralarım artmış, tek yaptığım ağlamak olmuş. Sözlerimi tutamamışım. hayal kırıklığı olmuşum senin için.
Perdemi çekiyorum ağır hareketlerle. Eskiden beraber suladığımız o çiçek dolu saksıların bazıları yere düşmüş. Yeni çıkmaya başlayan fidanlar tıpkı senin dünya üzerinde yirmi ikiden fazla vakit geçiremediğin gibi; kısacık vakit yaşam sürmüş ve kuruyup ölmüşler.
Bir çiçeğe bile ömür olamamışım.
Bir çiçeğe tek isteği olan suyu vermemişim. Aciz, iğrenç bir insan olmuşum.
Yokluğunun bilmem kaçıncı günü. Ben yine her fırsatta aşkımı fısıldadığım duvarlarda gezdiriyorum parmaklarımı. Fotoğraflarının asılı olduğu çerçeveye çarpıyor elim. Yere düşüyor. Tam senin olduğun kısımdan kırılıyor. Korkuyla eğilip seni o kesik camların arasından çıkartmaya çalışıyorum. Parmaklarım kanıyor, kurtarıyorum seni.
"Sevgilim, kurtardım seni."
"Jimin, iyi misin?"
Ancak o an fark ediyorum yeniden ağlamaya başladığımı. Yaşlarım güzel yüzüne damlıyor. Gülümsemen bir bıçak gibi yaralıyor her zerremi.
"Çok özledim..." diyorum. "Çok özledim seni. Köpek gibi özledim."
Tir tir titriyor bedenim. Ne başıma saplanan ağrıyı, ne de cam parçalarını umursuyorum. Ayaklarımı sürte sürte ilerliyorum koridorlarda. Elimde sen varsın. Fotoğrafını bırakamıyorum çünkü senden bana kalan tek şey fotoğraflar ve güzel kokunun sindiği kıyafetler. Ancak ben bu evden nefret ediyorum. Çünkü şimdi sen son anılarımızı geçirdiğimiz bu evden, benden uzaktasın.
Merdiven trabzanlarına sürtüne sürtüne iniyorum alt kata. İç çekiyorum. Ağlamam çoktan durmuş. Bu kadar alçağım işte, arkandan ağlayamıyorum bile. Güçsüz kalmışım, bitmişim. Yaşlarım bile yetersiz. Şimdi sensiz tamamen eksiğim.
Gücümün kesildiğini hissettiğimde sırtımı duvara yaslıyorum. fotoğrafını okşuyorum hafif kanlı parmaklarımla. o gün geliyor aklıma.
Çığlık atıyorum. Ömrümde ilk defa, bir kaybı kaldıramıyorum. İlk defa birinin benden sonsuz gidişine omuz silkerek karşılık veremiyorum. Benim için yaşam anlamına gelen kişinin benden gidişine ihtimal veremiyorum. Parmaklarımla nabzını kontrol ediyorum. İncecik bileklerin kayıyor ve yere düşüyor avuçlarımdan. Güzel, parlak tenin daha da beyazlaşmış. Üşümüşsün. Morarmış bazı yerlerin. Isıtmak istiyorum seni. Sıkı sıkı sarılıyorum vücuduna. Bağırışlarım belki öte sokaklara ulaşıyor ancak gelip giden yok. Sen de gelmiyorsun. Hatta gitmeden önce beni beklememişsin bile. Tek başına gitmişsin. Oysa söz vermiştik birbirimize, yalnız bırakmak yoktu bizde. Ufak bedenini kucaklayıp öpüyorum güzel yüzünün her köşesini. Yanaklarını okşuyorum, adınla sesleniyorum. "Jimin," diyorum. "Bebeğim. Güzel bebeğim, bana dön. Beni bırakma."
Cevap yok. Ağlamalarım haricinde çıt yok. Anında gülüşün geliyor gözümün önüne. İnce sesinle attığın kahkahaların. Kızarmış yanakların ve utanıp kaçışların.
"Hayır ya, hayır. Yalvarırım bana bunları düşündürtme. Çimdikle kollarımı ve saçlarımı çekiştir. Rüya gördüğümü söyle. Saçma bir kabus olduğunu söyle jimin, ne olursun."
Yine cevapsızım.
"Seni baharın ortasında açan güzel çiçeklerle beraber uğurladım güneş gören bir yere."
Sayamayacağım kadar çok yaş döktüm. Benden gittiğin o gün yaşanan her şeyi hatırlıyorum. Bu yüzden aynı seni bulduğum şekilde oturuyorum küvete, jileti damarlarıma bastırıp üstümün kan gölüne dönüşmesini sağlarken hâlâ bu eve veda ediyorum.
"Yanına yatacak yüzüm yok, sana hiç iyi gelmedim. Bu yüzden çirkin bir ölümü hak ediyorum. Aslında ölmemeliyim. Günden güne yanımda ölüşünü görmemezlikten geldiğim ve seni umursamadığım için yokluğundan bu kadar kolay kurtulmamalıyım. Ama yemin ederim Jimin, sensiz geçirdiğim her an, benim için en azaplı geçen zamanlardı. Senden sonrasının olma ihtimalini hak etmiyorum. Olmamalı. Senden öncesinin olmadığı gibi, senden sonrası da olmamalı. Yalnızca sen olmalısın benim için."
Seni kaybettiğim yerde ben şimdi kaçıncı kez öldüm bilmiyorum. Ancak bu son oluyor. Gelmeye çalışıyorum şimdi olduğun yere. Yanına uzanacak yüzüm yok fakat seni görebileceksem eğer sorun etmeyeceğim.
Beni affet.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
memento mori, myg&pjm
Fanfiction"Sana yine yazıyorum çünkü yalnızım ve çünkü kafamın içinde seninle konuşurken senin bunu bilmiyor, ya da bana karşılık veremiyor olmana katlanamıyorum." Memento Mori : "Fani olduğunu, öleceğini bil. Birgün öleceksin, bunu hatırla ve şimdi yaşa."