"Uzun süre burada kalamam."
"Siktir git o zaman."
Keskin bakışlarım, elimde doğradığım domatesten Yoongi'ye kayarken gözlerimiz birleşmişti. Sabrımı sınıyordu cidden. Namjoon hyung geldiğinden bu yana didişiyorlardı. Gerçekten birbirlerini sevmedikleri için, her an kan bıçak havada uçuşacak gibi tetikteydim.
"Yoongi." Bar tezgahını geçerek kolundan tuttum sıkıca. Namjoon hyung'a gülümsemiş, daha sonra Yoongi'yi kolundan odaya çekmiştim.
"Ne dedim yine?" Ben kapıyı kapatırken bıkkın bir tonda konuştu.
"Ne dediğini biliyorsun." Azarlar ses tonumla ona döndüğümde göz devirdiğine şahit olmuştum, gerçekten bu konuda beni dinlemeyecekti.
"O herifi sevmiyorum, sürekli senin götünde geziyor."
"Bana destek oluyor."
"Ben sana destek olurum."
"Şu an yardım alabileceğimiz tek kişi o, sorun çıkarma artık."
"Geldiği yere gitsin o zaman, seninle yalnız kalmak istiyorum."
"Sadece kahvaltıya kadar sabredemez misin? Bizimle kalamayacağını söyledi zaten, biraz kibar ol."
"O sikik herife kibarlık göstermek zorunda değilim Jimin." Omuzlarımı düşürdüm. Gerçekten inatçının tekiydi, belki de onunla değil de Namjoon hyung'la konuşsam onu duymazdan gelebilirdi. Mutfağa dönerek telefonla uğraşan bedende gezdirdim gözlerimi, aynı zamanda masaya yıkayıp bıraktığım üzümleri götürüyordu ağzına. Yoongi, sırf inat olsun diye üzüm tabağını kendi önüne çekerek yemeye başladığında kıkırdadım. Bazen gerçekten küçük bir çocuk gibi davranıyordu.
"Ben Seul'e döneceğim, istediğiniz bir şey olursa ararsınız getiririm." Telefonuyla ilgilenmeyi bıraktığında gözlerimi üzerinde gezdirmiştim. Acelesi varmış gibi ceketini giyinerek gülümsemişti bana. "Geldiğin için teşekkür ederim hyung."
Yanıma doğru yaklaşarak sarılmış, alnıma öpücük bırakmıştı. Yoongi bu sahneden sonra sandalyesini gürültülü bir şekilde ittirerek bileğimden kavramış, çekerek ayırmıştı beni Namjoon hyung'un karşısından. Şimdi ise ikisi yüzyüzeydi. Pekâlâ, burası her an patlayacak gibiydi.
"Şimdi gitsen iyi edersin." Yoongi, oldukça sinirli çıkan sesiyle mırıldandığında olduğum yere sinmiştim. Gerginlik çıksın istemiyordum, Yoongi sinirlenince başka birine dönüşüyordu.
Namjoon hyung güldü. Sorun etmedi, bu yüzden rahat bir nefes alabilmiştim. Bana el sallamış, Yoongi'ye ise en delici bakışlarını göndererek çıkmıştı evden. Kaşlarımı çatarak bileğimi sıkan elden kurtuldum. Gerçekten çok olmaya başlamıştı bu herif.
"Sana biraz sabret dedim, ne yapmaya çalışıyorsun?"
"Sana dokunuyor."
"Ne?"
"Sana dokunamaz."
"Yoongi, beni mi kıskandın sen?"
"Ne münasebet?"
Gülerek doğradığım domatesleri tabağa yerleştirmiş, haşlanan yumurtaları sudan almıştım. Arkamda huysuzca bekleyen bedene bakmamaya çalışıyordum, çünkü ona hem kızdındım, hem de yanaklarını sıkmamak için kendimi zor tutuyordum. Somurtunca tombul yanakları ortaya çıkıyordu, komikti.
"Buraya gelirken filme gidemedik, istersen beraber burada film izleyebiliriz." Hazırladığım tabakları masaya yerleştirirken cevabını duymak adına gözlerimi yüzüne çevirdim. Keyfi yerine gelmiş gibi bir hali vardı, emin değildim.
"Bana bir öpücük daha verirsen neden olmasın?" Evet, keyfi gayet yerindeydi.
"Her şeyi fırsata çeviriyorsun." Homurdanarak meyve suyunu da bardaklara doldurmuş, yanına oturarak gözlerimi masada gezdirmiştim. İştah açıcıydı. "En azından hayır demedin."
"Kahvaltını yap Yoon."
Kahvaltıdan sonra ortalığı toparlamış, teklif ettiğimin aksine film izlemek yerine dışarı çıkma kararı almıştık. Kış gün yüzüne yeni yeni çıktığından, kendini ufak ufak atan kar keyfimi yerine getirmişti. Karı çok seviyordum, yılın ilk karında ise Yoongi ile birlikte olmak biraz garipti. "Üzerin kalın değil, bunu al."
Boynundaki atkıyı çıkardı ve boynuma sardı. Siyah atkı, boynuma büyük gelerek burnuma kadar çıktığında gözlerimi kırpıştırdım. "Sen üşürsün."
"Üşümem, sen üşüme yeter." karnımın karıncalandığını hissettim. Gerçekten karıncalanmıştı, bu his hem midemi bulandırmış, hem de nefesimi kesmişti. Bunlar olmasına rağmen çok iyi hissettirmişti, anlayamıyordum.
"Hadi artık, çok konuştun, çıkalım!" Konuyu dağıtma amaçlı dengesizce elinden tutarak dışarıya çekiştirmiştim bedenini, etrafın yavaş yavaş beyazlarla örtülmeye başlaması gülümsememe neden olmuştu. "Çok güzel."
Elini bırakarak bahçeye doğru adımladım. Şimdi kar üzerime yağıyor, siyah atkının üzerinde beyaz tanecikler bırakıyodu. Çok geçmeden erise de yerine hemen yenisi konduğundan üzülmüyordum. "Yoongi, buraya gel."
İkiletmedi, gözlerini üzerimden çekmeden yanıma adımladığında ne ara aldığını bilmediğim kırmızı şapkayı kafama geçirmişti. "Hasta olursan seninle uğraşamam. Çok durmayalım."
"Birazcık eğlenebilir misin? Suratsız bir şekilde durmak için mi çıktın dışarıya?" Ağacın üzerindeki karları sallayarak yere döktüğüm sırada kurmuştum bu cümleyi. Tabii, cümlenin hemen ardından kafama bir kar topu yemeyi beklemiyordum. Kaşlarımı çatarak arkamı döndüğümde bu defa suratıma gelen soğuk kar ile duraksadım. Anlaşılan o da duraksamış, vereceğim tepkiyi bekliyordu.
"Min."
"Jimin."
"Seni öldüreceğim."
Böyleydi, bunun sonrasında o bahçe boyunca kaçmıştı. Kovalamaya çalışırken iki kere düştüğümden sonunda pes etmiş, yere yığılarak kar meleği yapmaya karar vermiştim. Yanıma doğru adımlayarak yüzüme eğildiğinde gözlerimi devirmekle yetindim. "Eve girelim, sana sıcak çikolata yapayım."
"Oha, yapmayı biliyor musun?"
"Jimin, ben geri zekâlı mıyım? Niye bir şeyi biliyor olmamı garipsiyorsun tanrı aşkına?"
"Çok konuşma, hadi gidip ısınalım."
Gün bizim ufak atışmalarımız, Yoongi'nin gerçekten de çok güzel yapabildiği sıcak çikolatayı yakmasıyla bitmişti. Aslında biteli iki saat oluyordu, sadece ben kaldığım odada uyuyamıyor, sürekli yatakta dönüp duruyordum.
Yan odadan gıcırtılı sesler duymaya başlayalı ise beş dakika olmuştu. Kalkıp bakma kararı verdiğim için ise tedirgindim, Yoongi rahatsız olabilir diye düşünmeden edemiyordum.
Merakıma yenik düşerek geldiğim odanın kapısıyla bakışmayı kesmiş, iki kere tıklattıktan sonra içeriye adımlamıştım. Sandığımın aksine uyuyordu, ama kâbus görüyor gibiydi.
"Abi yapma, bırak! Sana zarar gelecek!"
Uykusu içerinde acı çekerek söylediği şeyler yutkunmama neden olurken yavaşça yatağına çıktım, parmaklarım alnındaki terlemiş saçlarda gezerken iç çekmiştim.
"Yoongi." Duymadı.
"Yoongi uyan, iyisin." Uykusu derin olmalıydı.
Onu sarsacağım esnada komidin üzerinde yanıp sönen telefon ışığı ile duraksadım, merakım yüzünden birgün başım belaya girecekti fakat bakmak istiyordum.
1 yeni mesaj •
Babam:
Her şeyi eline yüzüne bulaştırıyorsun, eğer bunu da batırırsan karşıma çıkma. Yapman gereke-Okuduğum mesaj telefonun elimden çekilmesiyle kesildiğinde, korkuyla bakışlarımı Yoongi'ye çevirmiştim. Kaşlarını çatmış, keyifsiz ifadesiyle gözlerini yüzümde gezdiriyordu.
Bir şey diyeceği korkusu yatağa daha çok sinmeme neden olurken, dudaklarıma doğru uzanan ince dudakları tam olarak hesaba katmamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
memento mori, myg&pjm
Fanfiction"Sana yine yazıyorum çünkü yalnızım ve çünkü kafamın içinde seninle konuşurken senin bunu bilmiyor, ya da bana karşılık veremiyor olmana katlanamıyorum." Memento Mori : "Fani olduğunu, öleceğini bil. Birgün öleceksin, bunu hatırla ve şimdi yaşa."