Her şey hızlı gelişmişti. Bir anlık aldığım kararı uygulamamızın beraberinde, şimdi burada masamın üzerinde topladığımız evraklarla bakışıyorduk. Gerçi sadece Yoongi bakışıyordu, ben ise salonumun ortasında dönüp durmakla meşguldüm.
Hastaneden çıkana kadar gergin hissetmemiştim, sabah da böyle değildim. Akşama doğru hastaneye giriş zamanının gecikmesi, bayan Wong'un sürekli mesaj atması hâliyle beni germişti. Gözlerim kıyafetlerimizin olduğu bavullarda gezerken iç çektim, gerçekten hayatım boyunca yaptığım en riskli şeydi. Onca gerginliğin arasında, yine de iyi hissettiriyordu. Asıl anlamlandıramadığım nokta da buydu zaten. Suç olduğunu bildiğim bir şeyi yaparken iyi hissetmek, gerçekten suçlu olduğumu kanıtlardı.
"Rahatla artık." Olduğum yerde gezinmeye devam ederken gözlerim Yoongi'ye kaymıştı saniyelik, gerçekten biraz endişelense olmaz mıydı? Neden bu kadar suratsız olmak zorundaydı ki?
"Bu belgeleri çantaların içerisine koy, sinema saati gecikiyor, gitmeliyiz." Gözlerimi devirdim.
"Jimin." Olduğu yerden kıpırdanıp bana doğru adımladığında ben de durarak onun bana yaklaşmasını beklemiştim. Ellerini, sanki yerleri her zaman oraya aitmiş gibi yanaklarıma yerleştirdiğinde gözlerimi kapayarak yanağımı avcuna daha çok yaslamıştım. Tüm sıkıntılarımın dindiğini hissediyor gibiydim. Söze başlayacak olmasını engelleyen kapı sesi, az önceki dinen sıkıntılarımı yeniden alevlendirmişti. Beni ziyarete gelecek biri yoktu, Namjoon hyung yeni evimin adresimi henüz bilmiyordu.
Panikledim. "Sakin ol, burada bekle beni." Başımı salladım. Yapacak başka bir şeyim yoktu.
Kapıya adımlayarak delikten bakmış, kaşlarını çatarak öfkeli bir nefes çekmişti içine. Bu yüz ifadesini biliyordum, her zaman, "batırdım" demekten ibaretti.
"Belgeleri çantaya koy ve arka kapıya yürü. Bavulları hızlıca çıkarmaya bak, ve sakın arkanı dönme Jimin. Arabanın anahtarlarını almayı unutma, Jimin, beni arabada bekle, hızlı ol!"
Son kelimelerini bağırarak söylediğinde kapı daha sert çalmaya başlanmıştı. Sıçradım yerimde usulca, titriyordum. Yoongi'nin dediğini yaparak belgeleri sırt çantama koymuş, terleyen ellerimle bavulları alarak arabanın anahtarını cebime sıkıştırmıştım. Ona bir şey olacak düşüncesi korkumu daha da yakıp kül ediyordu. Dediği gibi arka kapıya ulaştığımda onun da ön kapıyı açarak bir adamı hızlıca içeri çekişine ve yumruk atmasına şahit olmuştum. Korku iyi hissettirmiyordu, öylece kalakalmış, Yoongi'nin adamı yumruklamasını izliyordum. Tâ ki arkasından gelen iki adam onu kollarından tutup kaldırana kadar.
"Bizimle gel, baban daha çok sinirlenmeden sözünü dinle." Güldü. Yüzünde gördüğüm en garip gülüştü, birçok şey barındırdığına yemin edebilirim. Kin, nefret, hırs, alay. Eğer bir insanın gözlerinden ateş çıkması gerçek olsaydı, şu anda bu ana şahit olabilirdim. Şayet Yoongi, ben onun için endişelenirken iki adamdan da kurtulmayı başarmıştı.
Babasına ettiği küfürleri kulak ardı edemezdim, gerçekten nefret bile etmiyor olmalı diye değiştirmiştim fikrimi. Buz gibiydi, dakikalarca öylece duran düz yüz ifadesindeki kin yok olmuştu.
İki adamı da yere sermişti fakan sondakinden ona gelen yumruktan kaçamadığında, korkuyla bir adım attım salona doğru. O an farkettim ki bunu gerçekten yapmamam gerektiği konusunda ısrarcıydı. Bana döndürdüğü gözlerini adama çevirmişti, adamın güldüğünü gördüğünde ise öfkeyle bağırdı. "ŞU SİKTİĞİMİN ARABASINA BİN!"
Bir yumruk daha yemişti, bu defa benim yüzünden kanayan burnunda gezdirdim dolu gözlerimi, gerçekten sözünü dinleseydim, dikkati dağılmamış olacaktı. Ben arka kapıdan çıkarken son kez şahit olmuştum, toparlayıp adamın üzerine çıkarak yüzünü kan içinde bıraktığına. Şiddet yanlısı değildi, beni korumaya çalıştığını biliyordum. Ya da en azından, ben öyle olmasını umuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
memento mori, myg&pjm
Fanfiction"Sana yine yazıyorum çünkü yalnızım ve çünkü kafamın içinde seninle konuşurken senin bunu bilmiyor, ya da bana karşılık veremiyor olmana katlanamıyorum." Memento Mori : "Fani olduğunu, öleceğini bil. Birgün öleceksin, bunu hatırla ve şimdi yaşa."