Kaybetme korkusu.
Bu korkuyu çoğu kez yaşamışlığım oldu, sorun bu değildi. Sorun hiç bu kadar iliklerime kadar hissetmediğimdi. Kafayı yemek üzereydim.
"Hâlâ neden arıyoruz bilmiyorum. Öldüyse bile zaten amacımız buydu, en azından polisten kaçmamış olacağız."
"Yoongi."
"Yoongi dur artık, bir piçin peşinden tüm ormanı dolaştın."
Durdum.
Öfkeliydim, gerçekten öfkeliydim.
Hızımı alamadan adımlarımı abime doğru ilerletmiş, ellerimi yakasının iki yanına koyarak çekmiştim. Yüzlerimiz yakınlaştığında şaşırmışa benziyordu. Sinirle titreyen nefesimi bırakmış, savurarak ittirmiştim bedenini arkaya.
"Nereye gidiyorsan git, ben aramaya devam edeceğim."
"Ne halt ediyorsun?"
"Elimden bir kaza çıkacak, bu yüzden sus ya da git abi."
Ne olduğunu ben de anlamıyordum, sadece öfkeliydim işte. Ona bir şey olacak korkusu sinirlerimi alt üst ediyordu. Abime baktığımda küfür savurarak eve doğru yürüdüğünü görmüştüm.
Ellerimi saçlarım arasından geçirerek sinirle bağırmıştım. Şimdi sırası değildi, şimdi kendi başımla uğraşma sırası değildi. "Siktiğimin bipoları."
Kendi kendime mırıldanmış, işittiğim küçük sesle başımı kaldırmıştım hızlıca. "Jimin." Hızla ilerledim ağaçlığın yoğun olduğu bölgeye. "Hadi güzelim."
"Neredesin?"
"Yokluğunla sınama beni."
"Yemin ederim koruyacağım seni."
Sesin geldiği yöne ulaştığımda görememiştim onu, ağaca doğru savurduğum tekmeyle kafamın içindeki sesleri sakinleştirmeye çalışıyordum. Ağacın altına çökeceğim esnada duraksadım.
Duraksamamı sağlayan şey ise beyaz karın üzerinde, neredeyse karda kaybolacak şekilde kaplanmış siyah atkıydı. Hızlıca ağacın etrafını dolaşmış, yerde gördüğüm beden ile küfür mırıldanmıştım.
Korkum artarken yere çökerek baygın bedenin yanaklarını kavradım usulca. "Jimin." Buz gibiydi. Teni buz tutmuştu, neden eve dönmemişti? Yolu mu bulamamıştı?
Gözlerim, benim bile şaşıracağım hızda dolarken boynumdaki atkıyı çözmüş, boynuna takarak kucağıma almıştım hızlıca. Sayıklıyordu ama anlayamayacağım kadar zayıftı sesi. Isıtmalıydım, bir an önce ısıtmalıydım onu.
Etrafa bakındım. Evden oldukça uzaklaşmıştık. Bakışlarım ormanın arasında bulunan kamp kulübelerine kaydığında ise düşünmemiştim. Adımlarım hızla o yöne ilerlemişti.
"Yoongi."
"Şşh, bir şey yok. Sadece üşüdün, ısıtacağım tamam mı?"
Ses vermedi ya da başını sallamadı, yüzüme öylece bakıyordu sadece. Gözlerindeki bakışın ilk defa bu kadar boş olduğuna şahit olmuştum, bana bakarken gülen gözlerinden çok uzaktı.
Çok düşünmedim üstünde, üşüdüğü için afallamıştı belki de.
Sonunda geldiğimiz kulübelerden birine ulaşmadan önce görevlinin de benimle gelmesini ve kapıyı açmasını rica etmiştim. Jimin'i yatağa bıraktıktan hemen sonra ise ücreti ödemiş, yeniden kulübeye dönmüştüm.
Üzerindeki ıslak kıyafetlerden kurtulmam gerekiyordu, üşütürse mızmızlanırdı.
Montunu ve altındaki eşofmanı uzun uğraşlar sonucunda çıkarmış, üzerindeki kuru tişörtle kalmasını sağlamıştım. Hızlıca yorganı ve battaniyeyi etrafını saracak şekilde düzelttim. Kolumda hissettiğim el odağımı üzerine çektiğinde yatağın yanına çökmüş, gözlerimi solgun yüzde gezdirmiştim. Hâlâ üşüyor olmalıydı.
Mırıldandı. "Neden geldin?"
"Jimin, nasıl soru bu? Nasıl bırakırım seni dışarıda?" Güldü.
"Şaka yapıyorum yoon, kıyamazsın sen bana."
Fhasback
"Teyzen doğumu kendi kabul ettiği için o herif hiçbir ceza almayacaktı Namjoon."
"Ne demek ceza almayacaktı? Teyzemi o öldürdü!"
"Her şeyin zamanı var, bu kadar sabırsız olmamalısın."
"Çok bile yaşadı, ne boklar yediğini ona göstermek istiyorum."
"Şimdi olmaz, çok erken. Plan yapmadan hareket edemeyiz."
"İsmi ne?"
Konuşmalarının ortasında birden sorduğum soru dikkatlerini çekmiş olmalıydı ki, bakışları bana dönmüştü hızlıca. İç çektim sessizce, gerilmiştim. "Küçüklüğümden bu yana hakkında tek bir şey söylemediniz, bari çocuğun ismini söyleyin. Teyzemin çocuğunun ismini bilmeye hakkım var."
"Senin onunla bir bağın yok. Bu olaya girip başına bela almayacaksın, henüz 19 yaşındasın Yoongi."
"Kan bağım yok."
"Kesin sesinizi." Babam elindeki sigarasını bitirmeden söndürdüğünde gözlerini üzerimde hissetmiştim. Bakışlarımı kaçırdım yavaşça. "İsmi Jimin."
Bakışlarım yerde gezinmeye başlamıştı bu defa, benden dört yaş küçüktü.
"Şu an ismi önemli değil, önemli olan hâlâ nefes alıyor olması."
"Daha çok küçük." Mırıldandım.
Sanki çok dehşet verici bir şey söylemişim gibi ikisi de bana dönmüştü. Babam bıkkınlıkla omzuma dokunmuş, sıkarak ayağa kalkmama neden olmuştu. Gözlerim üzerinde gezerken samimi olmayan bir şekilde gülümsediğine şahit oldum.
Konu bu raddeye geldiğinde, ikisi de sevgiden arınmış birer insan gibiydi. Soğuk ve acımasızlardı, saçmaydı.
"Sen ilaçlarını almaya devam et, basket takımını da aksatma Yoongi." Bu dışarı çık demek oluyordu babamın dilinde.
"Bu arada Yoongi." Adımlarım kapıya doğru ilerlerken abimin sesiyle duraksadım. "Jimin hemen yan okulunda okuyor, karşılaşma ihtimaliniz yüksek. Tanımıyormuş gibi yap ve tanışmamaya gayret et ki sıkıntı çıkmasın." Başımı olumlu anlamda sallamakla yetindim.
Kapıdan çıkarken derin bir nefes almıştım, üzerimdeki baskı beni boğuyordu. Abim ve babam o çocuğun sürekli suçlu olduğundan ve teyzem dışında bilmediğim daha birçok şey olduğundan bahsedip dururdu. Sadece bahsetmeyle kalırdı, asla anlatmazlardı. Ben de artık sorgulamama kararı almıştım.
Ona karşı merhametli olmak tamamen insaniyetten kaynaklıydı, bir de, teyzem oğluna böyle davranmamızı istemezdi. Yüzünü çok hatırlamıyordum ama bana verdiği sevgi, o sevgiyi hiçbir zaman unutmayacağıma emindim.
Düşünmeden edemiyordum. Abim ve babam tersini söylüyor olsa da, teyzem affetmezdi.
Teyzem oğlunu öldürmek istediğimizi bilseydi ve görseydi, bizi asla affetmezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
memento mori, myg&pjm
Fanfiction"Sana yine yazıyorum çünkü yalnızım ve çünkü kafamın içinde seninle konuşurken senin bunu bilmiyor, ya da bana karşılık veremiyor olmana katlanamıyorum." Memento Mori : "Fani olduğunu, öleceğini bil. Birgün öleceksin, bunu hatırla ve şimdi yaşa."