Sanki tüm bu psikolojik baskıyı ve hasta ithamlarını yiyen benmişim gibi dakikalardır ağlıyordum onun göğsünde. Benim onu teselli etmem gereken yerde, sırtımı sıvazlayan oydu. Durum garipti. Kimsenin çıtı çıkmıyordu. En son ağlamam kısık sesli hıçkırıklara döndüğünde ellerini yanaklarıma yerleştirip gözlerimin içine bakmıştı uzun uzun.
"Jimin, sen benim yanında böyle rahat olduğum ilk ve tek kişisin. Özellikle böyle bir yerde, kimseyle konuşmayacağımı düşünürken yüzümü güldüren kişisin. Evinin kapısını açan ve tüm kötü huylarıma katlanan tek kişisin. Seni kaybetmek istemiyorum, beni anlıyor musun? Kendini suçlarsan beni sinirlendirirsin. Ağlamayı bırak."
Başımı sallamış, burnumu çekmiştim. Hâlâ elleri yanaklarıma baskı yapıyordu. Ördeğe benzediğimden emindim ama; burnu, dudakları ve gözleri kızarmış bir örnek.
"Neden öyle bakıyorsun?"
"Bilmiyorum, tatlı görünüyorsun."
"Beni öpecek gibisin."
"İzin verseydin bunu yapardım."
"Beni sevmiyorsun."
"Seviyorum."
"Ne?"
"Yani... Öpmeyi seviyorum. Seni değil, herhangi birisini. Ama seni öpmeyi de severim. Yani sen olduğun için değil tabii ki, seni sevdiğimden değil. Öpmeyi sevdiğimden. Seni de seviyorum. Ama yani, öyle değil. Sen sadece... Hep buradasın ya o yüzden. Seni sevdiğimden değil, burada olmanı sevdiğimden. Burada vakit geçirmeyi seviyorum. Yani hastanede değil, seninle vakit geçirmeyi..."
Soru dolu bakışlarımı ona yönlendirdiğimde derin bir nefes alıp vermiş, alnını alnıma yaslayıp gözlerini kapatmıştı. Nefesi yüzüme çarparken ben de gözlerimi kapattım.
"Unut tüm söylediğim şeyleri. Kafam karışıyor, ne dediğimi bilmiyorum. Karmakarışığım şu sıralar. Senin yüzünden."
Gülümsedim, "Üzgünüm."
"Olma, ben üzgün değilim."
Bazen insan sebep aramazdı söyleyeceği ve yapacağı şeyler için. Tanışalı birkaç hafta oluyordu fakat görünmez bir ip ile sanki doğduğumuz andan beri birbirimize bağlıydık. Onun için her şeyi yapabilecek gibi hissediyordum, her şeyi.
Benliğimden bile vazgeçecek kadar önemsemiştim.
Parmaklarım titreyerek saçlarına ulaştı. Ucu kırık tutamları, daha da kırmaktan korkarcasına; yavaşça, dikkatli bir şekilde okşadım. Biz doğuştan eksik insanlardık. Hep eksik olan diğer yarımızı, yaramızı kapatanı arardık.
ve sanırım, sen benim en büyük kalp yaramdın.
Ellerini yanaklarımdan çekip aşağı kaydırdı, yavaşça belime sardı.
"Ben temastan hoşlanmıyorum."
Gözlerimi açtım.
"Ama,"
Sıkıca belime sarıldı, yavaşça alnını alnımdan çekip gözlerini araladı.
"senden çok hoşlanıyorum."
Yutkundum. Bu belki de hayatımda ilk kez böyle şaşırdığım sefer olabilirdi. İlk duyuşum değildi fakat hepsine bedeldi.
Sahi, neden öyleydi?
Sadece birkaç haftadır tanıdığım birisine neden böylesine bağlı hissediyordum? Neden bu kadar çabuk etkilenmiştim ondan? Bizi birbirimize çeken şey neydi?
Bunlara verecek bir cevap bulamazdım fakat bildiğim tek şey vardı, o da; ikimizin de birbirimizden başka kimseye sahip olmayışımızdı.
Elimi kaldırıp yanağına yasladım. Başını hafifçe eğerek iyice yasladı yüzünü avucuma. Gülümsedim. Ama o gülümsemedi, öylece gözlerimin içine bakmaya devam etti.
"Bir cevap verene kadar, sen istemediğini söyleyene kadar senden hoşlanacağım."
"O ne demek? Cevabım olumlu olursa benden artık hoşlanmayacak mısın? Elde edince soğumak gibi mi?"
"Cevabın olumlu olursa senden hoşlanmayacağım, seni sevmeye başlayacağım. Olumsuz olursa seni sevemem, bu bana acı verir Jimin. Kalp yaralarımdan birinin sebebi olmanı istemem. Seni hep iyi hatırlamayı tercih ederim. Pembe saçlarıyla hayatıma dalan o tombul, güzel çocuk olarak..."
"Ya ben seni sevdikten sonra benden vazgeçersen?"
"Gidersen, yalnız kalırım. Vazgeçmem o yüzden senden."
Senden alabileceğim en büyük intikam.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
memento mori, myg&pjm
Fiksi Penggemar"Sana yine yazıyorum çünkü yalnızım ve çünkü kafamın içinde seninle konuşurken senin bunu bilmiyor, ya da bana karşılık veremiyor olmana katlanamıyorum." Memento Mori : "Fani olduğunu, öleceğini bil. Birgün öleceksin, bunu hatırla ve şimdi yaşa."