9

594 116 114
                                    

"Dengesiz olduğunu kabul ediyorsun yani?"

"Bilmem, sinirseldir belki. Sadece her insan gibi duygu karmaşası yaşadığım zaman içimi bu şekilde dökmek beni daha çok rahatlatıyor. Bunu ağlayarak yapan bir insandan ayıran hiçbir şey yok bana sorarsan."

Duraksadım, söylediklerinde hiçbir yanlış yoktu. Aslında düşündüğüm gibi gerçekten zekice cevaplar veriyordu fakat bu bazen beni epey geren bir konu hâline gelmişti son zamanlarda. Yoongi'nin bu hastanede olmasının sebebi ciddi bir gizem hâline geldiğinden beri burnumu sokmadan duramıyordum. Olayı tamamen öğrenip içine girmek, kahramancılık oynayıp onu buradan çıkartmak gibi çocuksu bir heyecanım; bir aptallığım vardı. Ancak kafama koymuştum. Çünkü burada bir şeylerin ters gittiğini anlamamak için de aptal olmak gerekirdi. Olayları en yakın zamanda ayrıntılarıyla öğrenmeli, doğruları Yoongi'den öğrendikten sonra belki de durumu polislerle paylaşmalıydım.

"Daldın gittin yine şişko."

"Senin baban şişko."

"Çok kabasın."

"Bir kere daha şişko dersen seninle uyumayacağım."

"Demeyeceğim."

"Neden bana ufak ipuçları vererek işimi kolaylaştırıp seni buradan çıkartma işini hızlandırmak yerine uzatmayı tercih ediyorsun?"

Duraksadı. Bakışları yüzümden cama doğru kayarken, oturuşu dikleşti. Yutkunup boğazını temizledi. Rahatsız olduğunu farkettiğim için uzatmamaya karar vermiştim ki, ince dudakları aralandı: "Sadece babamın benden nefret ettiği ve ondan uzakta olmamı istediği için yaptığını düşünüyorum. Çocukluğumdan beri aramız iyi değil ve asıl ruhsal problemi olan kişi aslında o. Onunla yetiştiğim için siniri tamamen bana geçti fakat onunkisi kadar hastalıklı bir durumda değilim, buna rağmen her insan gibi arada geçirdiğim öfke nöbetlerini ve dengesiz davranışlarımı hakkımda yazılan raporlara abartılı bir şekilde geçirip buraya kapatılmamı sağladı. Bundan başka bir bilgim yok. Zaten bunları bilmen de sana fayda sağlamaz."

"Neyin fayda sağlayıp sağlamayacağına ben karar vereceğim."

"Öyleyse ben de senin hakkında bilgi edinmek istiyorum. Karşılıklı bilgi alışverişi, hm?"

Omuz silktim, "İşime yarayan her bilgiyi kabul ederim, istediklerini de sana söyleyebilirim. Zaten monoton bir hayatım var, tek başına yaşadığımı biliyorsun."

"Benim hakkımda ne bilmek istiyorsun?"

"Baban-"

"Jimin, benim hakkımda. Beni tanımak için konuş, anlamak için konuş, artık ailem ve hastane ile ilgili konuşma."

"Öyleyse sen sor, ne bilmek istersin hakkımda?"

"O gelen kişi kimdi? İçimde iyi bir his uyandırmadı."

"Çocukluk arkadaşım. Tek arkadaşım. Ailem gibidir benim için, her şeyin en iyisini o yapar. Her konu hakkında mutlaka bir bilgisi vardır, çok zeki birisi! Ayrıca biraz sakardı eskiden ama askere gidip geldiğinden beri epey değişmiş. Uzun zamandır görüşemiyorduk."

"Çok mutlu ve heveslisin anlaşılan ondan bahsederken?"

"Bu seni rahatsız mı etti?"

Yorganını üstüne çekip yatak ucunda oturan bedenimi bacaklarıyla ittirdi. Kalkmak zorunda kaldığımda uzanıp yerine güzelce yerleşti ve üzerini örtüp küçük gözlerini duvara sabitledi. Soluklandı, "Çıkış anahtarımı... Değerli çıkış anahtarımı benden almazsa rahatsız olmam."

"Neden düşündün böyle?" dedim ayakta dikilirken. Üşümeye başlamıştım.

"Sana değer veriyorsa iyiliğini ister... ve senin ışığın, benim kötülükle dolu yolumda ömrü kısa kelebekler gibi sönüverir üç günde."

Kollarımı göğsümde birleştirip camın önüne geçtim. O sırtımı izlerken, ben ise gökyüzüne bakıyordum.

"Ben daha çok kendi kararlarımı uygulamayı severim ama elbette onun düşüncelerini de dinleyecek ve saygı duyup dikkate alacağım. Fakat bu demek değildir ki senden vazgeçeceğim. Neden öyle olsun? Babam bile senelerdir ne yaptığıma karışmazken kim aldığım karara karşı çıkacakmış? Endişelenmen gereken tek konu kendini bana kanıtlamak olsun. Başka şeyleri düşünme sen."

"Hiç korkmuyor musun?"

"Neyden?"

"Beni buradan çıkarttıktan sonra başına geleceklerden."

"Ne gibi Yoongi? Açık konuş."

Omuz silkti, "Ne bileyim... Babam güçlü adamdır, fiziksel olarak değil de işte, eli kolu her yere uzanır. Sana zarar vermeye çalışabilir, başka yere yollayabilir. Beni tekrar bir yere kapatmakla uğraşacaktır."

"Kaçarız öyleyse."

"Ne?"

"Kaçarız diyorum."

"Ne zaman? Nereye?"

"Kendini kanıtladığın zaman. Bir yerlere."

"Hayatını bırakıp ben kaçayım diye sen de mi kaçacaksın?"

Göğsümde bağlı kollarımı çözüp kaşlarımı çattım ve arkamı döndüm. Göz göze geldiğimizde sorarcasına bakıyordu bana, "Saçmalama ya, o kadar çok sevmiyorum seni. Sadece özgürlüğü elinden alınmış herhangi bir insanı gördüğüm vakit sessiz kalamıyorum. O yüzden sana belli bir yere kadar yardım ederim. Şehirden uzakta kalacak yerini ayarlarım, birkaç günlük ihtiyacını getirip götürürüm. Arada ziyaret ederim. Takip edilmediğinden emin olduktan sonra işe girer ve başının çaresine bakarsın zaten. Sonsuza kadar beraber olacak değiliz ya?"

"Zaten ben de-"

"Huysuz yaşlılar gibi her dediğime bir cevap vermeye çalışma. Bir de laf sokmaya çalışman yok mu? Teşekkür nedir bilmez misin sen?"

"Bana baksana, ben senden büyük değil miyim? Önce sen büyüğüne saygılı davransana."

"Sus."

Kaşlarını kaldırıp biraz şaşkınlık biraz sinirle karışık yüz ifadesini takınmış, yatakta dik konuma gelip beni izlemeye başlamıştı. Omuz silkip terliklerimi çıkartmış, yatağa ilerleyip yorganın altına girdikten sonra ufacık yere kıvrılıp arkamı Min Yoongi'ye dönmüştüm. Birkaç haftalık yabancıydı işte, umursamamalıydım.

Ama işler zaten hiçbir zaman istediğim gibi gitmiyordu.

Sandığımdan fazla umursuyor, aynı zamanda da merakıma yenik düşüp olayları öğrenmek için hep daha yakınına girmek istiyordum.

"Hayalinde nasıl bir ev var?"

Hiç yadırgamadım. Kulağımın altına elimi koydum ve mayışmış bir şekilde sadece bu sorunun cevabını düşündüm.

"Mmm... Hiç düşünmemiştim aslında. Ama ben manzaraları çok severim. Ormanda, belki üç ya da dört katlı bir evim olsun isterdim. Böylece kışın sıcak çikolatamı içerken en üst katta karın yağışını; yeşil ormanı beyaza çevirişini izleyebilirdim. Hem büyük olması daha güzel. Birkaç odayı özel alana çevirebilirim bile. Mesela birini dansa ayırırım. Birini resime, diğerini heykelciliğe... Çok fazla hobim var. Hepsini yapabileceğim bir ortam yaratmak istiyorum. Evin havuzu da olmalı, yüzmeyi bilmem ben ama görüntüsü çok hoş dururdu yine de."

"Çok hayalin varmış."

"Çok hayalim var, ama küçük olanlar da var. Basit şeyler bile mutlu ediyor beni."

"Buna şüphem yok."

"Hmm..."

Gittikçe mayıştığımı, soğuk hava yüzünden uyumamak için zor durduğumu hissediyordum. Bu sırada Yoongi ise hâlâ arkamda dümdüz duruyordu. Yavaşça kaydı, başını yastığa koyduktan sonra yorganı üstüme örterken sessizce fısıldadı,

"Geçmişte ve bugün yaptığın her şeyin, söylediğin her cümlenin geleceğini şekillendireceğini asla unutma Park Jimin."

Unutmuyorum Min Yoongi. Zaten senin hakkındaki hiçbir şeyi, hiçbir zaman unutmayacağım.

memento mori, myg&pjmHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin