“Balık yeme fikrini yarına bırakmamız hiç de iyi değildi.” dedi Edwin.
Jack cevap verdi:
“Balığı çok mu seviyorsun?”
“Çok sevmek de ne demek? Ben, balık yemeyen insanların aklına şaşıyorum.”
“O zaman onlarla bir gün daha geçirecek olmanın keyfini çıkar.” Jack’in ses tonunda sinsi bir alaylama olduğu belliydi.
Martin ve Jack’in kahkahalarını Amin böldü:
“Haydi Edwin. Sıra sende… Ne kadar daha beklememiz gerekiyor?”
İskelenin hemen kenarındaki kafenin bahçesinde oturan gençler, tatilin tadını çıkarıyorlardı. Bir yanda kafenin içinden gelen hafif bir müzik sesi, diğer yanda hemen yanı başlarında bulunan denizden gelen dalgaların sesleri… Durup durup yeniden coşan dalgalara, ağustosböcekleri eşlik ediyordu. Çam ağacından yapılmış, bu küçük masada neşeyle briç oynayan dört gencin yanına sessizce yaklaşan Samuel, çığlık atarcasına Jack’e seslendi:
“Demek dördüncü genç sensin. Diğer arkadaşınız gelmedi mi? Mademki sürekli ayrı ayrı gezeceksiniz, neden tatile beraber geldiniz?” Samuel, gülmeye devam ediyordu.
“Bill uyuyor.” dedi Jack.
“Herkesin tatil anlayışı farklı tabi… Kimisi tatili gezip görmek, yeni yerler öğrenmek için tercih eder. Bazıları ise öğrenme ya da keşfetme kaygısı taşımazlar. Sadece arkada bıraktıkları dünyalarından kısa bir süreliğine de olsa kopmak isterler. Bazıları da sizin arkadaşınız… Neydi adı?”
Edwin atıldı: “Bill… Bill Redenblack…”
“Ha Bill! Bazıları da Bill gibi hem kendi dünyalarından, hem de bulundukları yerden kopmak isterler. Bir süre yaşamıyormuş gibi yapmayı tercih ederler. Ölü taklidi gibi bir şey bu…”
Bilmiş bir tavırla, göbeğini hoplatarak kahkaha atan Samuel’in sözlerine, henüz kafenin bahçesine yeni girmiş olan Bill devam etti:
“Kimileri de ölmek için çok genç olmasalar da buna hiç aldırış etmezler. Belli bir yaştan sonra kiliseye kapanıp Tanrı’dan günahları için af dilemek yerine, eline aldıkları şişeyle gece-gündüz, orada-burada sarhoş gezerek gevezelik ederler.”
Samuel, elindeki şişeyi hafifçe yukarı kaldırdı.
“Kızmana gerek yok evlat. Ben sadece sizin iyi vakit geçirmeniz için çabalıyorum. Sizi memnun etmeliyim. Bu, benim işim… Bunun için bana para ödüyorsunuz. Öyle değil mi?”
“Sanırım bugünlük verdiğiniz memnuniyet yeter. Çok teşekkür ederiz. Paranın üstü kalabilir.”
Dört kişinin briç oynadığı bu küçük masaya bir sandalye çekerek Martin’in yanına oturdu. Keyfinin az önceki gibi olmadığı her hâlinden belli olan Samuel, yapmacık bir gülümsemeyle, “Görüşürüz gençler!” diyebildi. “Size iyi eğlenceler!”
“Bunu yapmamalıydın.” dedi Edwin.
“Adamcağız çok üzüldü.”
“Eğer biraz daha fırsat verseydim, şu anda bu küçücük masada altı kişi oturmuş, yaşlı ve yaşlı olduğu kadar da geveze olan bir adamı dinliyor olabilirdik. Onun ne kadar boşboğaz bir insan olduğunu sabahtan beri anlatan siz değil misiniz? Bana teşekkür edeceğiniz yerde, bir de kalkmış eleştiriyorsunuz. Hiç yakıştıramadım.”
Bu son cümle, Edwin’i de güldürmeyi başarmıştı.
“Gel, biraz da sen oyna… Sana yerimi verebilirim.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞU SAATTE ORADA MIYDIN?!(Son Sayfası Yırtık Kitap)
Tajemnica / ThrillerKısa zamanda 32 baskı yapan ve 2012 Anadolu Edebiyat Ödülleri'nde ROMAN dalında ödül alan, sıradışı bir polisiye roman... 'Son Sayfası Yırtık Kitap' artık WattPad'de! Keyifli okumalar... Demek buraya baktın. Ama burası "orası!" değil. Peki söyle o z...