Jungkook gülerek sokak aralarında koşuyordu. Arada bir arkasını dönerek peşinden gelen kişiyi kontrol ediyordu. Yolun başında SooJi'yi gördüğünde hızla onun yanına gitti ve nefes nefese, zor anlaşılan cümlelerini sıralayıp yolun hemen yanındaki bahçenin içine atlayarak saklandı. SooJi karşısında sergilenen rap performansından sadece 'bir kadın beni kovalıyor, kurtar beni' gibi cümleleri seçebilmişti. Olduğu yerde durup anlam vermeye çalışırken sokağın köşesinden fırlayan eli sopalı yorgun kadın her şeyi açıklığa kavuşturdu. Sağına soluna bakıp Soo Ji'yi görünce elindeki uzun tahtayı sallayarak ona yaklaştı. Korktuğunu hissediyordu SooJi. Yine başına iş açtığı için Jungkook'a dönüp baktı sinirle.
"O haylazın nereye gittiğini gördün mü?" Kadın arada bir derin derin soluklanarak acelesini belli eden hızlı konuşmasıyla ondan cevap bekliyordu.
"Şey... Hangi haylaz?" SooJi çekingence baktı kadına. Yalan söylemek istemiyordu ama biraz oyalayabilirdi galiba. Bir yandan gitmesi için Jungkook'a doğru elini sallarken diğer taraftan bu hareketi kadının görmemesi için uğraşıyordu."Kim olacak? Penceremden içeri tavuk atan haylaz. Tavuk sürekli kaçmaya çalışırken evden çıkarmak ne kadar zor oldu, biliyor musun?"
Kadının nefesleri daha düzenli bir hal aldığında SooJi şaşkınlıkla hala yerinden ayrılmayan Jungkook'a bakakaldı.
"Bahçenin içinde saklanıyor teyze!" SooJi her zaman bir ceza hakediliyorsa o cezayı çekmek zorunludur, diye düşünüyordu. Bu kişi Jungkook olsa bile... Bu yüzden hiç tereddüt etmeden onun yerini fısıldadı SooJi.Kadın gözlerindeki sinsilikle başını salladı ve aniden bahçeye girdi. Jungkook önce panikledi, hemen ardından kaçmaya çalıştı ama SooJi bu sefer yakalanacağını düşünüyordu. Zaten o sokaktan çıktığında Jungkook'un özür dileyen bağırışlarını ve acıdan attığı küçük çığlıkları duyabiliyordu. Bu çocuğun insanlarla hayvanları kaynaştırma gibi gizli bir projesi olmalıydı.
SooJi Jungkook'u görünce çıkardığı kulaklıklarını tekrar kulağına yerleştirdi. 3 şarkılık mesafeyi bitirip eve ulaştığında elindeki alış veriş paketlerini mutfağa bıraktı ve tekrar evden çıktı. Bugün perşembeydi. Dersi öğleden sonraydı bu yüzden bu günlerde işine sabah gidiyordu.
Ellerini ceketinin cebine sokup sakin adımlarla sessiz sokakta ilerliyordu, ta ki Jungkook yanına gelip omzuna çarpana kadar...
"Hain. Neden beni ele verdin?" Jungkook dudaklarını sarkıtmıştı ve SooJi eğer onu tanımasaydı bu masumluğa kanabilirdi. Bu yüzden onu yavaşça iterek kendinden uzaklaştırdı. Tabii ki ciddi değildi. Jungkook yeniden yaklaşıp yanında yürümeye devam etmişti."Hey! Ben senden büyüğüm. Benimle düzgün konuş!" Jungkook omzunu silkip sinir bozucu bir gülüş sundu.
"Aramızda 4 yaşın lafı mı olur? Hem de senden uzun ve daha olgun görünüyorken. Sana asla noona demeyeceğim."
SooJi kaşlarını çatarak ona baktı ama Jungkook'a uzun süre sinirli kalamayacağını biliyordu. O gerçekten sevimli, küçük bir kardeş gibiydi. Biraz şakacı, biraz kendini beğenmiş, biraz sinir bozucu, biraz umursamaz... her neyse iyi bir arkadaştı."Okula gitmeyecek misin?" Soo Ji az önce sinirlenen o değilmiş gibi normal bir şekilde devam etti. Jungkook ilk önce kravatını sonra da ceketinin yakalarını düzeltti. Montunun fermuarını da çenesine kadar çekmişti. Şuan hiç lise öğrencisini andırmıyordu.
Jungkook başıyla biraz uzaktaki renkli büyük panoyu gösterdi. "Seni Astra'ya bırakıp öyle giderim. Az kaldı zaten.""Jungkook'umuz büyümüş de ablasını işine mi bırakıyormuş?" SooJi gülümseyerek ona bakıyordu. Hayır, bu tamamen alaycı bir gülümsemeydi.
"Farkındaysan bunu söylerken bile başını kaldırarak bakıyorsun bana." Jungkook, öylece durup hafif açık ağzıyla kendisine bakan şaşkının saçlarını karıştırdı. "Bence büyümeye ihtiyacı olan sensin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NAMELESS • ☑︎
Fanfic" Sahip oluş yoktur. Sadece oluş, son nefesi vermeyi, nefessiz kalarak boğulmayı özleyen oluş vardır. " - Franz Kafka. ❄︎❅❆❅❄︎ Min Yoongi / Kim Seokjin bxg