:Sooji:
Birkaç gün önceki yaşadığım olay, her ne kadar hatırlamasam da, beni iki gün boyunca idare etmişti. Aklıma geldikçe gülümsememe engel olamıyordum. Sürekli yüksek sesle şarkı söyleme isteğim beni zor duruma sokuyordu. Mesela bugün Astra'ya giderken kendimi kaptırıp "I am a good boy." diye bağırmıştım. Sonrasında gerçekten çok ilginç bakışlar yığılmıştı üzerime. Bir erkek bile bu kadar gururla haykıramazdı cinsiyetini.
Sonra ne mi oldu? Rilakkuma kostümümü giyip parka girdiğimde o küçük veleti gördüm. Heyecanla etrafıma bakarken aradığım bedeni bulmuştum. Sonrasında 3 saat boyunca o büyük, rahatsız kostüm başlığını çıkaramadım. Gözlerimdeki hayal kırıklığını kimse görmesin istiyordum.
Modum tamamen düşmüştü ve duygularımı kara borsaya yatırmamıştım henüz. Yani düştü mü, bir daha zor artıyordu.
YoonGi yanındaki kızla konuşurken ne konuştuklarından çok YoonGi'nin hangi ayakkabısını giydiğini merak ediyordum. Elbette, benim yanlış şeylere odaklanma gibi saçma bir özelliğimin olduğunu etrafımdaki herkes bilirdi.
Ben buna beynimin kendini savunma mekanizması diyordum. Çok düşüneceğim veya üzüleceğim zamanlarda hep farklı şeylere yöneliyordum. İçimdeki ses o süslü şempanzenin YooNa olduğunu dikte ederken bunun başka bir açıklaması olamazdı.
YoonGi'nin birkaç kez bana baktığını farketmiştim. Bunun için heyecanlanamıyordum bile. Umursamadığımı düşünmeme rağmen rahatsız edici bir şeyler tüm enerjimi emip götürüyordu sanki.
Sinirlenmeye başlamıştım. YoonGi tüm neşemi, hayallerimi ve umutlarımı bir karahindibaya üflüyormuş gibi dağıtıyordu. Oturduğum yerde mavi topu uzağa atıp küçük bir erkek çocuğunun bana geri getirmesi döngüsünden oluşan küçük oyunumuza benziyordu çoğu şey. YoonGi benden uzaklaşıyordu, sonra bana yaklaşıyordu, tekrar uzaklaşıyor ve yeniden yaklaşıyordu...
Elimde sıktığım yumuşak topa 10 saniye bakınca YoonGi'yi görebiliyordunuz. Yani benim şu an gördüğüm şey buydu.
Sinirle topu daha uzağa attım. Mavi topun gittiği yeri gözlerimle takip ediyordum, kostümün izin verdiği doğrultuda başımı biraz kaldırmam gerekmişti.Min YoonGi ilkokul laboratuarlarındaki mikrop yuvası bir mıknatıstı, omuzunun iç kısmına çarpan top da demir tozuydu. Hayır, Min YoonGi yılın ikinci kar'ı kadar temizdi. Kendi halimde düşünürken bir kez olsun hakaret içerikli cümle kuramıyordum ona karşı. Sanki yüzyılın sansürünü yiyecekmişim gibi kaçınıyordum. Gerçi YoonGi az önceki benzetmemi duysaydı, anteni çekmeyen karıncalı televizyon ekranına çevirirdi hayatımı. Abarttım, biliyorum...
Her neyse... YoonGi öncelikle kaşlarını kaldırıp neler olduğunu anlamaya çalıştı. Sonra kaşlarını yavaşça çatarak yere düşen topu aldı ve bana doğru baktı. Ben yüzümün görünmemesinin verdiği rahatlıkla başka şeylerle ilgileniyormuş gibi yaptım. Yanımdaki minik kızın saçlarını büyük ellerimle bağlamaya çalıştım. Sonrası karadüğüm...
En sonunda merakıma yenik düşüp YoonGi ve yanındaki kıza baktım. Oynadığım velet paytak adımlarla onların yanına ulaşmıştı nihayetinde. YoonGi hayranı olduğum gülümsemesini küçük çocuğa sunarken topu beklentiyle açtığı minik avcuna bıraktı. Tekrar bana doğru dönerken bakışlarımı kaçırıp ağlamaya başlayan kıza bu saç modelinin ona çok yakıştığını ve havalı göründüğünü anlatmaya çalışıyordum.
Park alanının içinde köşe bucak YoonGi'lerden ve o küçük şeytandan kaçarak geçirdiğim 3 saatte fazlasıyla terlemiştim. Kostüm başlığını çıkarmamak için büyük bir çaba gösterip bunu başarmıştım. Koşar adımlarla Jinyoung'un peşine takılıp soyunma odalarına ilerlerken aklımdan geçen tek şey bir an önce Rilakkumalığı bırakıp insan formuma dönmekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NAMELESS • ☑︎
Fanfiction" Sahip oluş yoktur. Sadece oluş, son nefesi vermeyi, nefessiz kalarak boğulmayı özleyen oluş vardır. " - Franz Kafka. ❄︎❅❆❅❄︎ Min Yoongi / Kim Seokjin bxg