SooJi düşünmekten sınavına çok iyi hazırlanamamıştı. Odaklandığı tek şey sınavdan sonrasıydı. Onunla ne konuşabileceğini düşünmüştü tüm gece. Saatler çok çabuk ilerliyordu. Bu SooJi için büyük bir nimetti.
Sınav kağıdındaki kelimeleri yanlış okuyup, bilim insanlarına verdiği örnekte cevap olarak Min YoonGi yazacak kadar dalgındı. Yaptığı şeyi farkedince de silmeye çalışıp mürekkebi daha çok dağıtacak kadar şaşkın ve kağıdı yırtacak kadar aptallaşmıştı. Gözetmenin sert bakışları yüzünden stres altında bitirdi sınavını.
Fakültenin içinde bir adet kar beyaz tenli, siyah saçlı, tatlı birini arıyordu. Ona görüşürüz demişti ama onu nerede bulabileceğini söylememişti. Bu yüzden yemekhanenin eski masalarından birine oturup ne yapacağını düşünmeye başladı. Eğer şanslıysa YoonGi buraya uğrardı. Ama Do Soo Ji şanssızlığı tescillenmiş bir kanı olduğu için telaşla yerinden kalktı ve üzerini düzelterek geniş koridorlara çıktı.
Fakültenin çıkış kapısında beklemeye karar vermişti. Çok beklemesine gerek kalmadan aradığı bedeni gördü. Yanına gidebilecek cesareti kırılmıştı onu görünce. Nasıl bu kadar çabuk duygu değişimi yaşayabiliyordu?
Min YoonGi arkadaşlarıyla konuşurken ona bakan SooJi'yle göz göze gelince durakladı. Daha sonra ise arkadaşlarından ayrılıp büyük kapının yanında bekleyen SooJi'ye yaklaştı. İsimsiz'in kendisinin aksine bu kadar soğukkanlı olması SooJi'yi daha fazla heyecanlandırmıştı. Hiçbir hata ya da sakarlık yapmamalıydı.
"Hadi buradan gidelim." YoonGi'nin yumuşak sesini duyduğunda yere eğdiği başını kaldırıp onu onayladı. Sonrasında sadece onun nereye gittiğini takip etmesi gerekiyordu. YoonGi fakülteden çıktığında birkaç adım geriden onu takip ediyordu SooJi. Heyecanı yavaş yavaş azalıyordu ama bu yine de düşüp bayılma hissini ortadan kaldıramıyordu.
Min YoonGi aniden durup arkasına baktı ve kaşını kaldırdı.
"Çocuk değilsin. Yaramazlık yapıp ceza da almadın. Neden öyleymiş gibi arkamdan geliyorsun?"
"Oh? Gitmemi mi istiyorsun?" SooJi önüne düşen birkaç tutam saçı kulaklarının arkasına sıkıştırdı. Cümleleri farklı şekilde anlama gibi bir yeteneği vardı.
"Hayır." YoonGi nefesini dışarı verip devam etti. "Yanımda yürü. Dışardan garip görünüyordur." Yoongi cümlesini bitirir bitirmez kalbinin teklediğine yemin edebilirdi SooJi.
"Ta-tamam." İki adımla onun yanına ulaştı ve YoonGi'nin yakınlardaki bir kafeye giden adımlarına uymaya çalıştı. Kısa bacaklarına göre büyük adımları vardı YoonGi'nin. Şu an SooJi bunu düşünmekle meşguldü. Onun varlığına acilen alışması gerekiyordu.Rengarenk dekore edilmiş kafenin geniş masalarından birine oturduklarında SooJi bunun küçük bir randevu olduğu fikrini aklından uzaklaştırmaya çalışıyordu. Her şey JaeWook sayesindeydi ve ona teşekkür bile edemiyordu. Bu onu daha çok üzerdi.
YoonGi telefonunuyla biraz uğraşıp telefonu masanın kenarına koydu. SooJi sadece onu izliyordu. Pazar günleri kilisenin yolunu aşındırması gerekiyordu. Zamanında kilisenin mistik havasına kapılıp ellerini birleştirmişti, sevgisini İsmsiz'e duyurabilmek için. Ve hayallerinin küçük, çok küçük bir kısmı şimdi karşısında duruyordu.
YoonGi ona baktığında gözlerini kaçırma dürtüsüne engel olamadı. Gergin havayı dağıtmak için konuşmak istiyordu. Onunla ilgili şeyler öğrenip ona daha fazla aşık olmak istiyordu. Buraya kadar gelmişti ve bunu çöpe atamazdı. Kendini biraz cesretlendirip boğazını temizledi ve önündeki menüyle ilgilenen YoonGi'nin dikkatini çekebildi.
"Imm.. Burnun çok güzel." SooJi ağzından çıkan şeylere inanamıyormuş gibi gözlerini açtı. Ardından kendini cezalandırmak istercesine alt dudağını ısırdı. İçinden kendine küçük bir küfür savurduğunda utangaç bir şekilde YoonGi'ye baktı. Onun tepkisini merak ediyordu. Düz bir ifadeyle söylenilen şeyi anlamaya çalıştığı belli oluyordu, SooJi'ye bakıyordu YoonGi. Belki kelimeyi yanlış duyduğunu düşünerek aklında çevirdi birkaç kez. Ama SooJi'nin 'ah yine batırdım ' bakışları bir yanlışlık olmadığını kanıtlıyordu. Önce kaşlarını çattı. Sonra SooJi'nin hiç beklemediği bir şey oldu.
Min YoonGi gülüyordu. Uzaktan görürken her zaman imrendiği gülüşünü sergiliyordu ona. Gülerkenki sesinde boğulmak istedi bir an. Ona bahşedilmiş en güzel şeydi. Tekrar eden seslerden nefret ederdi ama bu ses... Bu ses bozuk bir plakta takılıp sürekli tekrar etmesini isteyebileceği bir şeydi. Sadece 10 saniye duyduğu gülüşü, beyaz ve kusursuz dişlerini sergilerken kısılan gözleri onun bir ömrüne değer gibiydi.
"Bunun benim için ne anlama geldiği bilseydin bu kadar gülmezdin." SooJi üzerindeki gerginliği atıp gülümserken söyledi. Az önceki aldığı tepki onu rahatlatmıştı.
"Ne anlama geliyormuş?"
"Bu bir sır. Henüz sana söyleyemem." Onunla bunu paylaşmak istiyordu. Küçük bir sır olsun aralarında istiyordu ama şimdilik bu kadar iltifat yeterliydi. Yanlarına gelen garsonla son kez gülümsedi ona SooJi. Onun ne isteyeceğini merak ediyordu. Neleri sevdiğini, nelerden hoşlandığını, nasıl biri olduğunu... hepsini."Çikolatalı milkshake." YoonGi gülümsemesini sonlandırıp yanlarına gelen garsona önündeki menüden istediği şeyi gösterdi. İkisinin bakışları SooJi'ye döndüğünde henüz ne isteyeceğine karar verememişti. Bu yüzden sadece "Aynısından." demekle yetindi.
"İlk olarak sürekli utanıp sıkılan kişilerden hoşlanmam. Çabuk yorulurum, bu yüzden hareket etmeyi sevmem. Sabahları da sevmiyorum. O zamanlar yanıma yaklaşıp beni sinirlendiren insanlardan özel olarak nefret ederim. Ayrıca ben istediğim için aynı şeyi içmek zorunda değildin." Uzun soluklu konuşması SooJi'nin fazlaca şaşırmasına neden olmuştu. Gözlerini kırpıştırıp toparlanmaya çalıştı. Konuşurken dudaklarını yiyor gibiydi sanki. Ya da vurgulu konuşuyor demek daha doğru olurdu. Yine de çok güzel konuşuyordu.
Saydığı şeyler nefrete dayalıydı ve bunun henüz başlangıç olduğuna emindi SooJi. Onun hakkında bir şeyler öğrenmek, mutlu olması bir yana onu korkutmuştu. Ya kendisinden de nefret ederse? Gerçi şimdi bile nefret etmediği garanti değildi.
"Rahat davranabilmem için alışmam gerek." dudaklarını birbirine bastırdı ardından. İçecekleri servis edildiğinde konuşmamayı tercih etti YoonGi. Sadece alaycı bir şekilde SooJi'ye bakmıştı.
Garson eğilip yanlarından ayrıldığında YoonGi yorgun gözlerini kapattı ve dinleniyormuş gibi görünüyordu. SooJi kapalı gözlerinden istifade, onun kusursuz yüzünü inceliyordu. Ona bu kadar yakın olarak kalbinin atışlarını düzene kavuşturmakta zorluyordu. Titreyen kirpikleri, yüz hatları, alnına dökülen saçları çok güzeldi. Ayrıca burnu gerçekten fazla güzeldi.
"Yüzümün dikkatlice izlenmesinden de hoşlanmam."
SooJi onun küçük gözleri yüzünden ne zaman farkettiğini anlayamamıştı. Ama yakalanmak yanaklarının kızarmasına neden olmuştu.
"Ben de. Üzgünüm." dedi ve yutkundu sonra. Su ihtiyacıyla önündeki milkshake'in yoğun kakao tadına bıraktı kendini. Bu susuzluğunu artıracaktı ama en azından soğuk olması hissettiği sıcak havayı bastırırdı."Ben... biliyorsun beni daha önce hiç farketmemiştin ve şimdi karşımdasın."Bunu söylemek için bakışlarını ondan çekip masadaki ıvır zıvırları incelemesi gerekmişti.
"Bu yüzden JaeWook'a minnettar olmalısın."
SooJi hiçbir şey söylememişti bunun karşısında. Ona karşı minnettardı ama YoonGi'nin bunu söylemesi hoşuna gitmemişti."Üzülme. Senin için onu buraya çağırdım, yakında burada olur." Öncekinden daha yapmacık bir gülümseme belirdi YoonGi'nin ince dudaklarında. SooJi yaşadığı hayal kırıklığından konuşamıyordu bile. O bunu bilerek yapmıştı. Aklında neler geçiriyordu bilmiyordu ama SooJi'nin üzülmesi için birebir kaliteli fikirler buluyordu. JaeWook buraya geldiğinde araya sıkışmış gibi olacaktı. Eğer en yakın arkadaşıysa bu saçma ayrıntıyı neden atlıyordu ki?
En önemlisi neden hiçbir şey SooJi'nin istediği gibi gitmiyordu? Hayatı pek de onun hayalleri çizgisinde şekillenmeye niyetli değildi.
YoonGi'ye karşı kırılma hakkı yoktu. YoonGi ne yaparsa yapsın, nasıl davranırsa davransın ondan vazgeçemezdi. Ve SooJi artık bundan nefret ettiğini düşünüyordu. Aşık olmak gerçekten nefesinı kesiyordu. Kötü anlamda...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NAMELESS • ☑︎
Hayran Kurgu" Sahip oluş yoktur. Sadece oluş, son nefesi vermeyi, nefessiz kalarak boğulmayı özleyen oluş vardır. " - Franz Kafka. ❄︎❅❆❅❄︎ Min Yoongi / Kim Seokjin bxg