13. Bölüm

1.3K 141 23
                                    

İnci'nin ağzından

Nişanlı değilmiş, yani ilk başta dedikleri doğru muydu? Şimdi düşününce ilk konuştuğum salakla ben o değilim dedikten sonra konuştukları farklıydı. Ah kızım zekanın mercimeklerimi pişti senin? Nasıl fark etmezsin?

"Oğlum it soyumu yakaladın sen?"

Sesi duyduğum da artık çıktığım kayanın tepesinde şükreder olmuştu. Ah şimdi siz bana en son seni farenin peşinde bırakmıştık ne ara kaya tepesine çıktın diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Ah cacıklı helvalarım ah. Bu afet neler yaşadı neler, bir bilseniz. Nasıl ölümlerden döndü. Nasıl gariban aç be aç, susuz, bir bitap düştü. En önemlisi ne biliyor musunuz? Lolipopsuz kaldım. Ulan bu bana revamı değil mi? Şekerim düştü gece gece. Tamam be iki dakika abarttırmıyorsunuz anasını satayım. Yarış programların da bir saat az sonra diyorlar. Hiçbirinizin gıkı çıkmıyor. Azıcık reklam yapsam ne olacak yani? Hemen kendinizi hatırlatın. Ya mübarekler dev gibi ayı beni yemek için bekliyor. Azıcık ajitasyon yapsan ne olur. Yok yani şurada ölünce, rahmetli çok konuşuyordu diyerek bir anıma sahip olmuş olursunuz fenamı? Hiç göz devirmeyin Afrodit gibi karıyım. Bir kedi tacım eksik. Gerçi onun başında kedi tacı var mıydı? Aman her neyse yoksa da bu saatten sonra mumyasının başına takar oldururuz. Yeter ki isteyelim. Tamam tamam sakin anlatıyorum be! İki dakika stres attırmadınız.

Derenin yanından kalkan puştu biraz daha takip ettikten sonra dağın diğer tarafında yanan ateşleri görünce yerlerini bulmuş olmuştum. Adımlarımı hızlandırıp sakat ayakla kaplumbağa gibi giden adamın arkasında bittim. Siz düşünün tavşan ve kaplumbağa hikayesinde tavşan olmayı seçip hikayeyi baştan yazmaya karar vererek toptan kaplumbağayı öldürüp tavşanın gururunu kurtarma çabasına girip elimi otlara önce sürtüp sonra biçer gibi kopararak ağzını tutup boğazına bıçağı dayarken kulağına yanaşıp "Tek bacaklı kurbağa beni özledin mi?" demiştim. Ağzına tıktığım otlardan konuşamıyor ama titremesinden anlaşılıyordu ki beni beklemiyordu. Eh salak işte. Ulan her an ne yapacağını bilmediğin bir insan tanıdıysan sürekli tetikte olursun değil mi? Ama işte herkes bir ben olamıyor cacıklı helvalarım.

Ah şu an yalvarıyor galiba ki? Ağzından saçma sapan belirsiz uğultular çıkıyordu. "Şiş sakin ol sıçancık. Ben daha hiçbir şey yapmadım rahat ol ya. Sadece yakından göreyim dedim. Fenamı özleşmiştik kaç saattir. Göremedin beni ama bak benim içim razı gelmedi. Tek taraflı nereye kadar dedim çıktım karşına. İşte böylede merhametli biriyim." Iıy ulan elime ot alıyoruz avcumuzu kirletmemek için adamın göz yaşı elime değiyor iyi mi? Hayır meydanda hayrına çul bağlatmakta hayal oldu. Sinirlenmiştim. Öfkeme tezat" Ulan sıçan, ulan beni gebert diye ömrümü yedin. Ağlama lan! Sokuk herif, geberteceğim zaten." diyerek boğazını hiç düşünmeden keserken" Ah işte bak bitti. Hadi canını tam ver. Bende işime bakayım." dedikten sonra bulunduğum alandaki ağaca sırtımı dayayıp boş boş baktım. Bir süreden sonra bunları öldürmek haz vermeye başlamıştı. Can diye vicdanım dahi sızlamıyordu. Onlar istemişti. Ben eskiden böyle değildim. Kimse ölmesin, kimse acı çekmesin isterdim ama binlerce yanan evi gördükçe, küçücük çocukları anasız babasız bırakıldıkça, kadınlara tecavüz edip çocukları daha küçücük yaşta dağa kaçırdıklarında bende değiştim. Ama son darben o gece olmuştu. O geceden sonra yeminim bir lanet gibi haz verir olmuştu. "Onlar hak ettiler" diyen tarafım haklıydı ve haklı kalacaktı. Ben eli kana susamış bir seri katilden farksızdım. Ama ben masumun değil, masumun gözyaşını görmeyenin seri katiliydim.

Son can çekişlerini izlerken yüzünde hazla dolu bir gülümseme vardı. Artık gebermişti. Ellerimi son kez çimlere sürtüp ayaklandım ve fareyi asker selamı verirmiş gibi konumlandırdım. Küçük taşları toplayıp "Ölümüne hazır ol Lavini" yazdım. İçimdeki intikam ateşi ve mantığım arasında kamıştım. Oraya girip önüme geleni öldürmek istiyordum ama intikamım Lavini'tle değildi. Üstlerini de bulup toptan temizleyip öyle ölecektim. Ne kadar intikam ateşim git dese de irademe sahip çıktım ve her zaman üzerimde taşıdığım ay yıldızlı şerefimi tam pisliğin üzerindeki ağacın tepesine çıkıp astım. Tabi ki sıçan tam bayrağıma bakıyordu. Bu benim parolamdı. Her mesajımı böyle verirdim ve Laveni iti görür görmez tanıyacaktı. Onun mesajımı alırken ki yüzünü görmek istesem de hava aydınlanmaya durmuştu. Hem lolipopumda bitmişti. Dede olacak bunaklarda o kadar yol gelemeyiz deyip beni tek bırakmıştı. "Anca gırgır şamataya koşsunlar zaten." Söylene söylene yolu yarılamıştım galiba bakın galiba diyorum çünkü buralar hiç tanıdık gelmemişti. Allah'tan askerimde şu yosunlar sayesinde yer yön biliyoruz ama o puşt Demir yüzünden karargah nerede bilmiyorum. O yüzden kaybolduğumu düşünmem çok normal bence cacıklı helvalarım. Sinirlerimde git gide bozulmaya durmuştu. Üzerimde hala o şerefsizlerin çulları vardı. Önüme çıktıklarında saldırıya uğramayayım diye. Tabi ki her türlü ezerim onları ama bir konu var ki stratejik davranıp hiç kurşun harcamamak daha iyi değil mi? Sonuçta sınırlı kurşun var ve mantıklı olmak en doğrusu.

Neyse neyse ağaçlık alandan çıkıp kayalık alanlarda fink atarken arkamda böğüren bir ses duydum. Ulan bakmaz olaydım. Ayı beni görmüş böğürüyor. O an anladım ulan akşam yemeği niyetine öldürüp leş olduktan sonrada yemek için böğürüyor. İnanır mısınız canlarım aç olmama rağmen yemeklerin can çekişini hissettim. Nerden geldi bilmiyorum ama gözümün önünden geçen yemekler ben, ben ise ayı olmuştum. İşte göt korkusu neler düşündürüyor değiyorsunuz değil mi? Ayıp, ayıp demeyin çünkü tabanlara kuvvet düz duvara tırmanır gibi düz kayaya tırmanmış, kaç saattir gitmesini bekliyordum. Ulan işin kötü yanı ayı gözleri üzerimde bir köpek gibi bakıp "Gel artık" diyordu resmen. Ama iyi haberimde var galiba ayı dilini çözdüm ki ne zaman konunu oraya geldiğini bilmesem de "Peki sizin üreme nasıl oluyor" diye sormuştum. Anca böğürse de Demir hanzosundan az çok bu dili anlamıştım. Mesela ayı kardeşin "Özelime girme" dediğini anlaman zor olmadı. Ya işte abartmakta haksız değilmişim dimi? Neler yaşamışım be ben? Altını çiziyorum, hala yaşıyorum çünkü şu an bir adam gelip ayının başını okşadı. Daha demin konuşan adamında ayıya dediğini anlamıştım. Ulan ne yaşıyorum ben güneş başıma geçti de serap mı görüyorum ulan? Daha ne görecek bu dünyada nadir bulunan bal rengi gözlerim. Djsýkaslpl Boşuna Afrodit gibi karıyım demiyorum ya ben.

"Hey dayı canına mı susadın? Seni yiyecek şimdi ayı? Yemek için kaç saattir yolumu gözlüyor senin haberin var mı? Aç hayvan aç. Bak şimdiden diyorum hiç kılımı oynatmam ha"

Ulan o dayı bana silahını mı uzattı? Vuracak mı lan beni? Hem de beni? Acaba kılımı kıpırdatmam dedim diye mi öldürecek. "Tamam dayı ayağımı kıpırdatırım ne diye sinirleniyorsun? Hadi indir silahı da şu ayı ne iş anlayalım." Dedikten sonra konuşunca işler değişmişti.

"İn aşağı it soyu."

"Hop dayı yaşlı maşlı dinlemem imliğini sıkarım. Ulan yoksa sen terörist misin?" Bende silahımı çıkarıp dayıya uzattım. Hiçte terörist gibi durmuyordu lan.

"Ulan it silahını indir, üzerindekileri görmüyor gibi benimi o soysuzlardan bir tutuyorsun?"

Sözlerinden sonra üzerime baktım. Normaldi tabi! Açtım ulan, ayı da bana açtı. Bende yemeklere, lolipopsuz iki saatini bu taşın basında geçirende bendim. Kimse aç susuz dememişti canım." Ha onları değiyorsun sen" deyip silahımı yukarı doğru kaldırırken "Askerim dayı ben. Operasyondan dönüyordum" dedim. Dayı tek kaşını kaldırmış tüfeğini indirmezken ben bir sivile silah kaldıracak değilim diyerek indirmiştim. Dayı "Nereden bileceğim o kıyafetlerle?" değince üzerimdeki mont gibi olan kahverengi hırkayı indirip kazağıda az aşağı doğru çekerek altımda bulunan ünü formamdan birazda olsun görünmesini sağlayıp "Oldu mu dayı?" dedim. Dayının gözleri maşallah ayı kardeş gibi üzerimden çekilmezken "Adın ne peki?" diye sormuştu. Tövbe yarabbi sanki kırk yıllık tanışız ha, bıkkınca "İnci dayı İnci tanıdın mı? Ne diye soruyorsun? De şu ayı seni dinliyor, çek önümden gideyim. Görevde ölmedik ayı korkusuna öleceğiz anasını satayım" dedim sitemli sitemli. Hayır arkadaş bu asker neler çekmiştir diyen yoktu. diyecektim ki dayı konuşunca tersi olduğunu anlamıştım.

"Kusura bakmayasın komutan kızım. Bize sizi bulmamız söylendi ama biz tanımadığımız için üzerinizde de deyyusların kıyafetini görünce Şehmuz da size yürümüş"

"Şehmuz?"

Eliyle yanındaki ayıyı gösterip "Şehmuz bu işte" diye tanıtmıştı. Ah ben şaşkınlıktan şaşkınlığa girmiştim tabi. Ah cacıklı helvalarım, ayıyı terörcülere karşı eğitmişler o kaya üstünde üzerimdeki terörist kıyafetlerinden kurtulunca sürekli böğüren ayı kedi gibi olmuştu ya! Dayı oturtup bir şeyler yerken hikayeyi de anlatmıştı. Köy koruyucularıymış, buralarda sürekli nöbet tutar küçük aksilikte askere haber verirlermiş, Şehmuzun bir kardeşi daha varmış, bebekken bulmuşlar annelerinin ölmüş başında görünce almış biraz büyütüp yeniden doğaya salacaklarmış ama ayılar gitmemiş, sonrada eğitmişler arada meydana salıp gözettiriyorlarmış. Vay be dedim bizim oralarda da ayıyı ortaya koyar oynatırlar. Halbuki ne cevherler varmış be bu ayılarda. Bir şeyler atıştırdıktan sonra korukçu dayıyla karakola gelmişti. Tabi beni gören girişteki askerler selam verirken albayı da bilgilendirmişti. Ee artık evimize geldiğimize göre şimdi Demir efendiye bol çiçekli bir geçmiş olsun demek gerekir. Vicdanlı olmak bunu gerektirir değil mi?

O kayada mesajlarını bol bol okudum ve bilme düşüncesi oluştuğu için ikinci telefonumu karargahtakilere benim numaram diye dağıtıp bu şekilde o düşüncesi oluştuysa da yok etmeliydim. Son kozumu da oynayıp onun keyif aldığı saatlerin öcünü alıp bütün ilişkimi kesecektim. Çünkü artık Demir'le yakın olmak hiç hoşuma gitmiyordu.

Deli&Manyak (Yarı Texting) İki KomutanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin