20. Bölüm

1.4K 146 127
                                    

Limit: Vote: 80 Yorum : 100

Gece üçte kalkmış, eğitim sağasına geçmiş, akşam da ben gittikten sonra neler olduğunun bilgisini bir yandan alırken bir yandan da mekik çekiyorduk. Valla konuyu ele alan dinlendiği için sırası gelen konuşuyor bende bu sayede eksiksiz zulamı dolduruyordum.

Anlatılana göre ben gittikten sonra Demir'in kükremesine cama çıkmışlar ve Kerim denen it korkudan "Bir şey olmadı" diyerek üstünü kapatmaya çalışmış. Adamlarının çoğunu ise revire taşımış, bazısını da hastanede yollamışlardı. Duyumuma göre lal olmuş gibi kekeleyen iki asker varmış. İki terapiyle kendine gelirler bu sayede kimsenin iffetine laf edilmeyeceğini öğrenir ve boş işlerle uğraşana kadar vatanını savunmasını öğrenirlerdi.

Üzüldüm mü? Valla üzülmedim. Eğer komutanları konuştuğunda her biri destek çıkıp iğrenç yakıştırmalarına devam etmeseydiler, sadece kerime yönelirdim ama bir deliyle uğraşılmaması gerektiğini öğrenmeli ve ona göre ayaklarını denk almalıydılar. Sonuçta benim Demir puştuna bile eyvallahım yokken onlar kim köpek.

Demir neden olsun ki? Dediğinizi duyar gibi olsam da mevzuyu biliyorsunuz diyerekten kıyısından kaçmayı tercih ediyorum. Eğitim bittikten sonra herkes dağılıp duşunu almışken bende evime geçip aynı şekilde duşumu alıp yorgunluğumdan arındıktan sonra kahvaltı saati yaklaştığı için hazırlanıp çıktım. Aynı anda karşı kapının açılmasına da artık şaşırmıyordum. Adam kapının orda benim çıkmamı bekliyordu resmen. Düşünceme göz devirip hiç görmemiş gibi aşağı doğru inerken bir ses duydum ama bu ses benim ayaklarımın yere çakılmasını sağlarken kalbimin de at yarışçılarına aday olarak baş vurmasını sağlamıştı.

"Günaydın sevgilim."

"Sevgilim." Ay ne güzelde çıkmıştı ağzından. Nasıl da yakışmıştı bir kelime doyamadığım dudaklarına. Öhö öhö saçmalama kızım. Yelkenleri suya indirme zamanımı şimdi. Gitsin hemşire Kadriye'ye desin diyeceğini.

"Ay Kadriye mi geldi? Nerede?"

"O kim kızım şimdi?"

"Sevgilim dedin ya? "

"Ha sen hala kıskançlık dozunun etkisinden çıkamamışsın sevgilim. Boşuna kendini strese sokuyorsun benim gözlerim göreceğini görmüş."

Yok bununla konuşmamam gerekiyor. Kesin, kesin konuşmamam gerekiyor. Hiç iyi gelmiyor bu manda kafalı adam. Bir daha ses vermeden aşağı doğru inerken "Eee sevgiline sabah öpücüğünü vermeden nereye güzelim?" ah bu adam neden sabah sabah ayarlarımla oynuyordu ki? İlla yiyecek lafı yoksa susmak bilmiyordu.

"Sen biraz kalıbının adamı mı olsan? Bu nasıl bir kişiliktir anlamadım. Hiç mi gururun yok senin?"

"I ıh aslında senin gözündeki adamı oynuyorum. Şerefsiz, puşt, karı düşkünü ve daha fazlası erkekler böyle olmuyor muydu? Hani sen beni böyle görüyorsun diye dedim. Neyse hayatım. Hadi kahvaltımızı yapalım. Acıkmışındır sen şimdi. Tabi beni yemeni tercih ederim ama şimdilik yavaştan alıp flört dönemi yaşamaya karar verdim."

Ulan adam beni hakikatten kapak etti ya! Hem de beni. Bakmayın öyle yiğidi döverim ama hakkını veririm. Adam benim oluşturduğum kalıba cuk diye oturmuş valla.

"Yakışmış. Neyse dert edecek ben değilim Kadriye'n iki sokak ötede. Git onunla istediğin yeri doyur Demir'cim. Hadi eyvallah."

Ne? Ha siz benim cevapsız kalacağımı sandınız. Hadi ama ben ayı Şehmuzla bile iletişim kurmuş insanım. Bu kimmiş ayak tırnağımın kiri hıh. Onu orda sap gibi bırakıp hızlıca inecekken son anda vaz geçip elimi yukarı kaldırırken "Aslında ben tavşanlarımın yanına uğrayacaktım. Sende gelmek ister misin? Hem Kadriye'ne hediğe olarak vermek istersen yavrulamışlarsa verebilirim bir tane. " diyerek somurtmasını zevkle izlerken "Kıskanç cadı." değip öfkeyle bakmıştı. Ha şöyle Demir bu olmalıydı. Keza diğerini hiç sevmedim.

Deli&Manyak (Yarı Texting) İki KomutanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin