"Tugaydaki her şeyi eski yerine koy! Benim ve timin odasından uzak dur. Oraları biz düzeltiriz. Time resmi olarak katılana kadar da o daya ve mühimmat odasına girme! Git ne yapıyorsan kendi odanda yap!" dedim durup omzumun üstünden ona bakarak.
Olaydan sonraki sabah tugaya gittiğimizde her şeyin eski haline döndüğünü gördük. Tek eksik biraz üstüne gitmiş olabileceğim Asena. Mühimmat odasını da düzeltti mi diye merak ettiğimden timi ve şaşkınlıklarını odada bırakıp dışarı çıktım. Birkaç saniye duraksadım ve derin bir nefes aldım. Sonunda kapıdan sırtımı ayırıp koridorda yürümeye başladım. Mühimmat odasına girdiğimde burası da büyük miktarda düzenlenmişti. Ama beklemediğim tek şey hücum yeleklerini eski yerlerine koymakla cebelleşen Asena. Beni hala görmediğini tahmin ederek arkasından yaklaşıp elinden hücum yeleklerini aldım. Bu kadın dağlarda 45 kilo çanta ve yaklaşık 20 kilo da mühimmatla nasıl kilometrelerce yürüyebiliyor? Yelekleri kenara bırakıp bana doğru dönmesini sağladım. Kafasını hafif yukarı kaldırıp yüzüme baktı. Dolmuş gözleri tavandan vuran ışıkla parladı. Benimle mühimmat dolabının arasından çıkıp kapıya doğru büyük adımlar atarak ilerlerken kolundan tutarak durdurdum. Ne kadar omuzundan tutup kendime çevirmek istesem de yüzünü bir türlü bana çevirmesini sağlayamadım. Birkaç dakika sonra böyle başarı elde edemeyeceğimi anlayıp tam bırakacakken ağzından bir hıçkırık kaçtı Asena'nın. Ağlıyordu, hem de hıçkıra hıçkıra. Yere çöktü ve hemen yanımızdaki dolaba yaslanıp dizlerini kendine çekti. Şaşkınlığımı bir kanara bırakıp yanına çöktüm. Benim söylediğim şeylere alınmış olamaz.
"Asena? N-neden ağlıyorsun?"
"Ben vatanıma karşı hata yaptım. Ben nasıl askerim böyle Arda?!" diye cevapladı yoğun hıçkırıklarının arasında. Etrafımızda kimsenin olmadığını bilmeme rağmen bakışlarımı etrafta gezdirip tekrar kimsenin olmadığını teyit ettim.
"Yapma Asena, sen ANKA'sın! Sen kimsenin yenemediği bir Türk Askerisin. Ne demek ben nasıl askerim? Sen Atatürk'ün tam da gurur duyacağı bir askersin. Herkes hata yapar, ama seninki hata değildi. Ben özür dilerim, çok özür dilerim. Fazlasıyla yanlış şeyler söyledim, çok üzerine gittim."
Ellerimi yanaklarına uzatıp gözyaşlarını sildim. Hafif yere eğik olan kafasını kaldırıp gözlerime baktı. Asena'ya daha da yaklaşıp sarıldım. Kafamı omzuna koydum, belinden sıkıca sarılıp kokusunu içime çektim. Birkaç dakika sonra şoku atlatmış olacak ki bana sıkıca sarıldı. Gözlerini omzuma gömüp boğuk çıkan sesiyle daha da şiddetli ağlamaya başladı. Biraz sonra ne yaptığını fark et etmiş olmalı ki hemen geri çekilip elinin tersiyle yüzünü sildi.
"Gerçekten Mustafa Kemal Atatürk benime gurur duyar mıydı?" dedi hüzünlü sesiyle. Hala içten içe ağlıyordu.
"Duyardı güzelim, emin ol en çok gurur duyacağı asker sen olurdun."
Mühimmat odasından çıkıp Asena'nın odasına geçtik. Asena elini yüzünü yıkayıp toparlandıktan sonra onu timin odasına bırakıp Tuğgenerale Asena'yı time daha erken alabilir miyiz diye soracağım. Bu işi en bahaneli şekilde halletmem lazım. Bunu neden yaptığımı ben de bilmiyorum. Sanırım söylediğim yanlış şeyleri telafi etmek ve onu daha fazla üzgün görmemek için. Az sonra Asena odadaki banyodan çıktı. Bu kadar vatanına aşık bir kadını ilk kez görüyorum. Annem de böyleydi. Asena her şeyiyle anneme çok benziyor. Gerek vatan sevdası, gerek temizlik ve düzen takıntısı, sanırım gülüşü de anneme benziyor. Umarım sonu benzemez...
Tuğgeneralin kapısının önünde durmuş içeri girince ne diyeceğimi düşünüyorum. Sonunda kafamda birkaç bir şey planladıktan sonra kapıyı çalıp içeri girdim.
"Komutanım müsait misiniz?"
"Evet Arda. Gel otur. Bir şey mi konuşmak istiyorsun?" Abi adam yapıyor bu sporu. Kain midir nedir?
"Evet, komutanım aslında size bir şey soracağım." Dedim otururken. E her seferinde bağırtmamak lazım adamın ses tellerine de yazık sonuçta.
"Komutanım Asena timimizin sağlıkçısı olarak bir aydan daha önce göreve başlayabilir mi?"
"Neden Binbaşım?" Bahane loading...
"Komutanım ne kadar bir ay boyunca burada eğitim verecek olsak da biz askeriz ve işimiz hiçbir zaman belli olmuyor. Eğer acil bir görev çıkarsak yanımızda sağlıkçımız da olsun diye düşündüm." Çok düşünmeme gerek kalmadı açıkçası çünkü istememin bir nedeni de bu.
"Peki, bunu ayarlayacağım ama ben de sana bir soru soracağım."
"Sorun komutanım."
"Sen Asena'yı seviyor musun?" Asena? Sevgi? Benim bu zamana kadar sevdiğim tek şey vatan. Ben anne baba değil vatan sevgisiyle büyüdüm.
"Komutanım, sevgi ne ki? Ben annemi babamı çok az hatırlıyorum. Benim çok az bir zaman yanımdalardı. Benim şimdiye kadar gördüğüm tek şey vatan sevgisi. Ben bir insan nasıl sevilir bilmiyorum komutanım. Asena'yı bilemem ama ben bir insan nasıl sevilir bilmiyorum. Annem Şehit Yüzbaşı, babam Şehit Binbaşı. Beraber aynı operasyonda şehit düştüler. Ben şimdiye kadar onları benden daha çocukken alan insanları öldürmek için yaşadım. Şimdiye kadarki bütün başarılarımı da duygularım olmadığından dolayı elde edebildim. Hem komutanım sevsem ne olacak ki? Bir gün şehit olacağım ve arkamda kalacak. Benim düşünce tarzımı bilirsiniz, ben askerlerin evlenmelerini ya da sevgililerinin olmasını yanlış bulurum. Sevebilirler elbette ama bize öğrettikleri gibi her zaman duygularımızı kendimize saklamalıyız."
Oy vermeyi unutmayın...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TÜRK ASKERİ OLMAK (Ara Verildi)
ActionÇok ama çok kısa bir süreliğine ara verildi. Güncelleme: O çok kısa ara bir yıldan fazla oldu. Bu kadar bölüm yayınlayıp asla geri gönüş almadığım için kitabı bırakıyorum. Olur da belki bir gün devam ederim, kimse bilemez. İki Komando Binbaşı... As...