"Ona aşık olmadım, sizi temin ederim. Fakat lakayt da kalmadım. Daha doğrusu beni biraz işgal etti."
_Chanyeol
Jongdae üst kattan hoplaya zıplaya indiğinde tüm sinirimi yutmak zorunda kalacağımı hissetmiştim. O her zaman gülerdi ama bu akşam ki gülüşü bambaşkaydı. Beyaz gömleğinin üzerine sıkıcı kahverengi bir süveter giymişti. Saçlarını taramış, her zamankinden daha güzel bir şekil vermişti.
"Erken gelmene sevindim." dedi merdivenlerden inerken. Ona cevap vermeye bile gücüm yoktu. Başımı usulca sallamakla yetindim. "Üstünü değişmemişsin daha. Hadi bizimle içmeye gel."
Bizimle.
"Yorgunum, yatıp dinlenmem lazım." eve gelirken kesinlikle Jongdae ile konuşacağım şey bu değildi. Planım o kadar aksi bir yönde ilerliyordu ki, ağzım bana ait değilmiş gibi hissediyordum. "Oyun bozanlık yapıyorsun. Hadi kalk, çocuklar yarın dönecekler, onlarsız son gecemiz."
Jongdae'nin diretmekte üstüne olmadığı için mecburen kalktım. Midem bu geceyi bir daha nasıl kaldırırdı hiçbir fikrim yoktu.
Arabaya binip, on dakikalık yolu büyük bir sinirle beş dakikaya indirdim. Aslında yolda söyleyecektim, yemin ederim diyecektim ama bir insana 'sevgilin bana beni sevdiğini söyledi' nasıl denirdi, hiçbir bilgim yoktu. O an aklıma geldiğinde midem tekrar ters döndü, arabayı durdurdum. "Sophia orda." dedi Jongdae. Hevesle arabadan indi, sanki sevgilisini daha bugün görmemiş gibi özlemle koşup sarıldı. Bu görüntü midemi bulandırdı, Jongdae o kızı delicesine severken, Sophia'nın bana karşı bir şeyler hissettiğini bilmek midemi aşırı bulandırdı.
Sophia'nın bu sabah ona sarılmasında büyük bir samimiyet görürken, şimdi bomboştu. Acaba hep böyle miydi diye merak ettim. Kör müydük bu kadar? Bu kız gerçekten büyük bir oyun mu oynuyordu bizle?
Arabadan inmeye niyetim olmasa bile indim. O sıra ikisi öpüşüyordu, Jongdae sevgilisine dokunuşlarıyla sevgisini belli ediyordu. Onları hiç tanımasaydım dahi Jongdae'nin bu kıza taptığını söyleyebilirdim.
"İçerdeyim ben." dedim yanlarından geçerken. Bir biraya ihtiyacım vardı. Her şeyi unutmak ya da bir şeyleri söylemek istiyordum.
"Channie~" daha önce gördüğüm ama adını dahi hatırlamadığım kız beni kapıda karşılayınca yüzümü ekşittim. Kızlar ilgimi çekmiyordu, ilgimi çekse bile bir şeyler hissetmediğim kişilere umut verici tek bir şey bile yapmazdım. "Hoş geldin." dedi kocaman gülümseyerek. Koluma girmek için harekete geçtiğinde geriye çekildim, "Rahat bırakır mısın?" dedim. Kibarlıktan epey uzaktı sesim. İnsanların bana yılışmasını hiç sevmiyordum. İnsanlar da arkadaşlarımın aşırı samimi tavırlarından dolayı beni de öyle sanıyorlardı. Ama ben somurtkandım, ciddi bir insandım, arkadaşlarımın tam tersi.
Kız küfür savurarak uzaklaştı. Ben de kendime bira alıp, sakince köşeye çekildim.
İşte gerçekten hayatımın dönüm noktasındaydım. Sıradandı, oturuyordum ve biramı yudumluyordum. Normalden hiç uzak değildi ama bir daha kalp atışlarımın normale dönmeyeceğini hiç tahmin edemedim. Hayatımın öncesi silindi, onu görmediğim zaman dilimleri yok oldu.
Pembe saçlarıyla bar tezgahının arkasında Chester amcaya bir şeyler anlatıyordu, elindeki kağıtları gösteriyordu. Gözlerimi ondan alamadım, minik bedeni giydiği hırkasının içinde kaybolmuştu. Kendine hiçbir şekilde özenmeden geldiği aşikardı ama o parlıyordu. Çekemedim gözlerimi, o an düşündüğüm tek şey bu kişiyi saatlerce izleyebilecek olmamdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kırmızı şemsiye | chanbaek
Fanfic"Sana dokunduğumda ellerimi saatlerce yıkadığımı göreceksin, benimle bir kafeye oturamayacaksın, dışarda yemek yiyemeyeceksin, obsesyonlarım olduğunda saçma sapan hareketlerim olacak. Ben her şeyiyle kabul edilebilecek bir adam değilim." 15.03.22