Gerçeklerle yüzleşmesi oldukça sancılı olan Özgür bir süre konuşamamıştı, sessizce bakışları boşluğa sabitlenmişti; gözünü bile kırpmamıştı. Öğrendikleri ağır gelmişti, ne hissedebilirdi ki?
Öyle bir durumdaydı ki ne kendine inanıyordu ne de bir başkasına. Ama bana inanmalıydı. Bu bilgilere ulaşmak zor olmuştu.
"Yeliz'le konuşursan her şey netleşir Özgür."
Özgür sinirli bir şekilde gülüp eliyle yüzünü sıvazladı. "Bütün dünyayla iletişimini kesti, başka bir ülkede kendi başına yaşıyor. Telefonunu değiştirdi, ailem bu durum için hiçbir şey yapmıyor çünkü yalnız kalıp biraz olsun rahatlamasını istiyorlar. Kendini öldürme ihtimalinin olduğunu hiç düşünmediler."
Yeliz...tam olarak neyden kaçmıştı? Neden Asır'ı korumuştu? Her şey sanılandan farklı olabilir miydi? Belki de...
"Neden o piçi koruduğunu anlayamıyorum, ulaştığın dosyalar elinde mi? Ben de görmek istiyorum."
Güvensizlik...yine haklıydı. Ben onun için bir yabancıydım, sözüme ne kadar güvenebilirdi?
Telefonumu arka cebimden çıkarıp kilidini açtım ve galerimde bulunan dosyaların PDF'lerini Özgür'e gösterdim. Uzattığım telefonu elimden usulca alan Özgür'ün gergin bakışları kağıtlarda dolandı. Gözleri her bir cümlede biraz daha ışığını kaybetti. Okuması gerekenleri okuduktan sonra telefonu masaya bıraktı ve başını ellerinin arasına aldı. Onu duygularımı gözümden silmeye çalışarak izledim. Acı çekmesine dayanamıyordum, pişman olmuştum. Acı çektirmemeliydim ona. Ama her şekilde göğsünün tam ortasında hissediyordu o acıyı. Ne yaparsam yapayım ona zarar gelmeyecek bir yol bulamıyordum. Çok zordu, kendimi de kurtaramıyordum onu da.
Gururumu bir kez daha kenara attım ve onun bedeni tutup kollarımın arasına aldım. Bir anlık afallasa da kolları sırtıma sarıldığında sinirden ağlamamak için zor durduğunu biliyordum. Yaşadıkları çok zordu, kaybettikleri...zordu.
"Biliyorum..." dedim kara bulutlar içeren ses tonumla. "Üst üste hem kardeşini hem sevgilini kaybettin. Hem de kendini..." Acı veriyordu, üzüldüklerinin arasında çok sevdiği sevgilisinin olması. O kadar acımıştı ki artık kabuk bile bağlamıyordu. Mikrop kapmıştı, zehir bedenime ve zihnime yayılıyordu.
Çenemi omzuna koydum, hafifçe bastırdığımda ben de ağlamak üzereydim. Üzgünlüğüne dayanamıyordum ama yara almadan çıkamazdın hayat savaşından. Sadece o...çok ani yaralar almıştı.
Benden ayrılıp dolu gözlerini yumup gözyaşlarını geri itmeye çalıştı. Burnunu çekti, yüzüme anlamsız bir şekilde bakıyordu.
"O gece...kendime geldiğimde karakoldaydım, bir polis başımdaydı. Kafam ayılınca ifademi almaya çalıştılar. Ne olduğunu anlayamamıştım bile. En son hatırladığım o eski tip içkiden bir bardak daha doldurduğumdu. Asır karşımdaki kütüğün üstünde otururken ateşi izliyordu. Düşünceliydi ama sebebini hiç düşünmemiştim. Umursamamıştım, suçlu mu hissediyordu karşımda otururken? Kardeşim...O neden bunu yaptı? Neden sakladı? Artık beynim basmıyor benim! Basmıyor Dolunay, uçurumun kıyısındayım, düşmemem için bir tek sen çekiyorsun beni. Bunu da anlamıyorum!"
Kafasını iki yana hızlıca salladı. "Kendimi asla suçlu hissetmemiştim, ne olduğunu bilmesem de hiçbir sebebim yoktu. Sarhoşken taşkınlık yapan bir tip değildim çünkü. Ama şimdi her şey zihnimde oturmaya başladı ve bütün beynimi işgal ediyor."
"Seni dövmesi için adam tutmuşlar, neden senden bu kadar şüpheleniyorlar? Asır, Yeliz'in davasında şüpheli konumda olduğu için mi? Bu sebeple mi onu öldürebileceğini düşündüler? Polis de böyle düşünmüş olmalı...Belki de bu yüzden Tuğra fazla sorgulanmadı. Kanıt yok ama eldekilere bakınca en olası suçlu sensin. Kuyunu kazıyorlar Özgür!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gördüm Seni~texting~
Short Storyanon123: Gördüm seni anon123: Biliyor mu sevgilin? ozgurasil: Neyi? anon123: Abisini öldürdüğünü?