0.9

192 16 55
                                    

Özgür Asil'den...

Adımlarım, silik adımlarım...Attığım her adım beni bir yanlışa götürüyordu. Yaptığım her yanlış yeni bir yanlışın kapısını aralıyordu. Katildim. Daha ilerisi yoktu, doğruluğunu bilmediğim bir sebepten ötürü katildim.

Karanlıktaydım, birinin ışık tutmaya çalıştığını görebiliyordum. Ama kendi ışığını harcamaktan başka bir şey yapmıyordu. Umutsuzdum, sonumun hapis olduğunu hissediyordum. Etrafımdaki herkes bana arkasını dönüp giderken o yardım etmek istiyordu? Bunu neden yapıyordu? Birilerinin daha benim yüzümden zarar görmesine katlanamazdım. Korkuyordum, öfkeliydim ve titriyordum. Elim yumruğumu sıkmaktan ağrımaya başlamıştı. Odamda otururken gelen mesaj bütün kalp ağrımı hat safaya çıkarmıştı.

Meltem'di, aşağıya gelmemi istiyordu.

Bu yüzleşmeyi nasıl yapacağımdan emin değildim. Ona da yalan mı söyleyecektim? Abisinin kanı ellerimdeydi, nasıl yüzüne bakardım?

Adımlarım korka korka aşağıya indi, akşam üzereydi. Dolunay'la yüz yüze konuşmamızın üzerinden bir hafta geçmişti. Son söylediğime tepkisiz kalıp konuyu değiştirmişti. Bana kendi hattını vermişti, diğer hattını kullanacağını söylemişti.

Hollanda'ya gitmek istiyordu, bunun için ona güvenebilir miydim? Ben vazgeçmeyeyim diye bana yalan söyler miydi?

Söylerdi ama başka çarem yoktu.

Bahçeye indiğimde bahçe kapısının önünde dolu gözlerle yürüyüşümü izleyen Meltem'i gördüm. Bakışlarımız kesiştiğinde mavi gözlerinde hüzün vardı, doğuştan turuncu saçları geriye doğru atılmıştı. Üstünde yazlık bir elbise vardı, hafif esen rüzgarda uçuşuyordu. Ona baktıkça kalbimin ağrısı arttı. Nefes alamayacak gibi hissettim.

Yanına ulaştığımda ne yapacağımı bilemedim, bana öylece bakıyordu. İlişkimize ara vermiştik, Asır ölünce ve ben şüpheli durumuna düşünce uzaklaşmıştık. Benim bir şey yapmadığıma inandığını söylüyordu ama şimdiki bakışları tam tersini gösteriyordu.

"Yeliz için mi yaptın?" dedi soluk bir sesle. Titriyordu dudakları, bu ihtimal onu korkutmuştu. Yüzü de bembeyaz kesilmişti. Onun bile benden şüphelendiğini anlayınca içimde bir duruşma başladı.

Ona gerçeği söylersem suçumu kabul ederdim ve hapsi boylardım. Ona gerçeği söylemezsem Dolunay'ın istediği gibi kendimi korumuş olurdum. Yalan mı gerçek mi? Hangisi daha az acıtırdı onun içini?

Donakalmıştım, bütün bedenim kaskatı kesilmişti. Ne söyleyeceğimi bilemez bir şekilde dikiliyordum karşısında. Donup kalmam düşüncelerini etkiler miydi? Katil olduğumu öğrenirse daha çok üzülecekti. Buna katlanamazdım, güvendiği birinin abisinin katili olduğunu ona söyleyemezdim.

"Bana inanmıyor musun?" dedim nihayet. Sesim hayal kırıklığıyla sarmalanmıştı. Bakışlarım da bu duyguyu yansıtır biçimdeydi. Onun en az üzüleceği yolu seçmiştim, yalan söylemiştim.

Abisinin ölümünden sonraki ilk ihanetimdi.

Kafasını iki yana sallayıp gözünü yumdu. İki gözünden de yaşlar firar ettiğinde yanaklarına dokunup yaşlarını silmek istedim. Ama ona dokunmayı bile kendime hak göremiyordum artık. Ellerimde abisinin kanı vardı, bunu yapamazdım. Pistim, benim yanımda çok temiz kalıyordu. Ruhum kirliydi, ellerim kirliydi. Bir tek kalbim kirli değildi çünkü içinde o vardı.

"Bilmiyorum Özgür, ben..."

Elimi kaldırıp konuşmasını engelledim. Kafamı iki yana sallayıp bütün kırıklarımın yüzüme yansımasını sağladım. "Ben cevabımı aldım." dedim tok bir sesle. Bana doğru bir adım attığında onu kollarımın arasına alıp sıkıca sarmak istesem de bir adım geriledim.

Gördüm Seni~texting~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin