1.4

145 11 10
                                    

Özgür Asil'den...

"Neden aramalarıma dönmedin?"

Hızlıca yürüyen Dolunay'ın peşinden yürürken bir yandan da ona sorular soruyordum. Yüzü o kadar ifadesizdi ki hiçbir şey anlayamıyordum. Bana hiçbir şey anlatmamıştı, gözleri eskisi gibi bakmıyordu.

Dolunay birden durduğunda ben de duraksadım, arkasını çevik bir hareketle döndü. Hala ifadesizdi gözleri.

"Sana anlatacağım ama senden tek bir şey istiyorum."

Ses tonu isteyeceği şeyin benim için çok zor bir şey olduğunu haykırıyordu. Ama öğrenmek istiyordum ve onunla inatlaşmamam gerektiğini bayağı geç öğrenmiştim.

"Söyle." dedim düz bir sesle. Dudaklarını yaladı, yüzünde son umut ışıkları vardı. "Her şey hatrına, sonunu düşünmeden, sadece bir hafta...Benimle bir hafta geçirmeni istiyorum."

Anlamıştım, bir şeyler öğrendiyse de hoşuma gitmeyecek şeylerdi. Bunu düşünmedim, o gelene kadar bir şeyler değişmişti. Öğrenmiştim, hayat boktandı. Ben de hayatın boktanlığına karşı koyamayan boktan bir insandım. Hayatımın en azından kısa bir süreliğine de olsa daha da boktan olmamasını dilerdim.

"Olur." dedim sadece. Yanıtım onu şaşırtmıştı. Yeşil koca gözleri açılmış, dudakları aralanmıştı. O an karanlığa bulaşmamış olmasını diledim, ama çoktan bulaşmıştı.

"Gerçekten mi?" dedi çocuksu bir sevinçle. Kafamı olumlu anlamda salladım. "Gerçekten."

Ellerini hızlıca çırptı, birden modu değişmişti. "Tamam, o zaman sen git. Hazırla eşyalarını. Yarın bizim dağ evine gideriz."

Bilmiyordu, belki de biliyordu. Ona bir vefa borcum vardı. Ben gitmeden önce benimle vakit geçirmek istiyorsa ondan bunu esirgeyemezdim. İçimde ona karşı minnetten başka bir his yoktu. Böyle de devam edecekti, onun adına üzülüyordum. Benim gibi birine aşık olmak onu mahvetmiş olmalıydı...

"Sakin ol." dedim düz bir sesle. Parlayan gözleri yüzümdeydi. "Sadece istediğin için."

Ben istiyor muydum? Borcum olmasa yapar mıydım?

Kafasını yine salladı, tebessüm ederek "Biliyorum." dedi. Neden ağlamasını zor durduruyormuş gibi hissediyordum?

"Ben gideyim, ailemle konuşmam gerekenler var. Haberleşiriz."

Tebessüm ettim, ondan bir cevap almadan bakışları eşliğinde uzaklaşırken evime doğru yürüdüm. Akşam olmuştu, ikisi de evde olmalıydı.

Eve geldiğimde her zamankinden farklı olarak direkt odama gitmedim ve salona girdim. Koltuklarda oturan babamın duygusuz bakışları elindeki gazeteden uzaklaşıp bana döndüğünde okuma gözlüğünü çıkartıp beni süzdü. Nasıl gözüküyordum?

En son alkol aldığım akşam sabah beni kahvaltıya çağırmak için odama gelen annem kendine göre korkunç manzarayı görmüştü, o günden beri bana olduklarından daha fazla kızgındılar.

23 yaşındaydım, fazlası değil. Üniversiteyi bu sene bitirmiştim, iş bulmam gerekirken boş boş geziyor; bir de üstüne adam öldürüyordum.

"Yanımıza mı gelesin tuttu hayırsız?! Hayırdır?"

Babam birden dikenlerini bana batırdığında bir şey söylemeden yüzüne baktım, bütün yaşanmışlığın yüzüne kazandırdığı kırışıklıklara ve beyazlamış sakallarına takıldı gözüm.

Ben daha konuşamadan annem mutfaktan çıktı ve salona geldi. Bana şaşırmış bakışlar atarken babamın yanına yavaşça oturdu ve "Hemen laf sokma çocuğa Ahmet!" diye azarladı babamı. Ama babam inatçıydı, annemi dinlemezdi. Kaşları havalandı.

Gördüm Seni~texting~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin