0.3

359 21 18
                                    

Genç kız stresinden ayağını titretirken dudaklarının arasına sıkıştırdığı kalem de hareket etmişti. Boğuştuğu soruya odaklanmaya çalıştıkça zihni bir şekilde odağını bozuyor, uçuşan tozlar bile dikkat çekici geliyordu. Kampüsteki kütüphaneden öğrenciler birer birer ayrılmışken o saat gece yarısına yaklaşsa da hala çalışıyordu. Okulun yurdunda kaldığından bu kadar rahat davranıyordu. Bilgilerin kafasına girmesi şarttı.

Kütüphanedeki tozlu rafların arasındaki masada, üstü yıpranmış bir sandalyede zaman öldürürken saatin farkında değildi. Orman yeşili gözleri kızarmıştı, gözlerinin acısını kırpıştırarak hafifletmeye çalıştı. Kafasının içinde milyonlarca ses aynı anda yankılanıyordu. Zihni patlayacak gibi olmuştu, çok yorgundu ama yapmak zorundaydı. O evden sonsuza dek uzaklaşmak için canını dişine takmalıydı.

Kitabın bir sayfasını daha ağır ağır çevirdiğinde karşısına çıkan uzun paragraflar patlayacak aşamaya gelen zihnini sarstı. Gözleri bir anlık kararınca duvarda asılı olan saate döndü. Saatin farkına vardığında gözlerini kırpıştırdı, yutkunup yavaşça ayaklandı. Bir kahve daha iyi gelebilirdi.

Kahve makinesine doğru ilerlerken birden gözlerinin üstüne büyük bir ağırlık bindi ve bedeninin kontrolünü kaybetti. Zayıf düşmüş vücudu yere yığıldığında bilinci kapanmıştı.

O sırada kütüphanede olan ve akademik kitaplarla ilgilenen, sessizliği zırh gibi üstüne çekmiş olan o adam kütüphanenin diğer tarafından gelen ses ile kafasını hızlıca çevirdi. Kendisi gibi ruh hastaları da mı vardı yoksa? O hep geceleri kütüphaneye gelirdi. Okulun yurdunda kaldığından sürekli geldiği kütüphane vize zamanı geceleri normalden daha dolu olurdu ama vize zamanında değillerdi. Yalnız olduğunu sanmıştı. Sesin geldiği yöne doğru sakin adımlarla yürüdü.

Adımlarını geniş kitaplığın arkasına yöneltti, yürüdükçe bakışlarının düştüğü yerdeki bedeni fark etti. İlk fark ettiği şey yere serilmiş gece karası saçlardı, kaşları çatıldı. Yaklaştıkça netleşen ayrıntılar onu tedirgin etti. Masaya baktı hızlıca, kağıtlar ortadaydı. Kitapların bazıları kapalıydı. İsimlerinden kızın tıp öğrencisi olduğunu anlamıştı. Hızlıca kızın yanına çömeldi. Sırtı yan dönmüş bir şekilde yerde yatıyordu. Yorgunluktan bayılmış olabilir miydi?

Kızı belinden tutup kendine çevirdiğinde sırtı yere değiyordu. Yüzünü istila etmiş saçlarını yavaşça yüzünden çekti. Açığa çıkan yüzü tanıdık değildi, bu saatte buradaysa kendisi gibi okulun yurdunda kalıyor olmalıydı. Morarmış göz altlarına baktı, tahmini güçlenmişti. Masadaki boş kahve bardağı gözüne çarptı. Kafasını iki yana salladı ve masada duran su şişesini eline aldı. Azıcık kalmıştı. Ellerini şişede kalan son su ile ıslatıp kızın yanaklarına götürdü. Hafifçe tokatlayıp kendine getirmeye çalıştı. Yanaklarını sıcaklığı eline geçmişti, suyu hafifçe çenesinin altına da değdirdiği sırada kız hızlıca gözlerini açtı.

İkisi arasında da tuhaf bir bakışma geçti. Kızın orman yeşili gözleri oğlanın kahve gözlerine saplanmıştı. Nerede olduğunu anlayamayan kız sonunda neler olduğunu hatırlayıp dudaklarını utanç ve gerginlikle araladı. Hızlıca doğrulup karşısındaki genç adamdan birazcık uzaklaştı. "Ben...şey..."

Konuşamıyordu, yorgunluğu diline bile yansımıştı. Yanaklarındaki ıslaklığın sebebini biliyordu ve bu onun daha çok utanmasına sebep oluyordu. Karşısındaki adamın üzerinde gezdirdi bakışlarını kısaca. Üstündeki deri cekete ve ceketin açıkta bıraktığı boynunda bir kısmı gözüken dövmesine baktı.

"Sanırım fazla yoruldun, bayılmışsın. Öyle yerde görünce yardım etmek istedim."

Çocuğun çizdiği soğuk görüntünün aksine oldukça sıcak ve kibar konuşması kızı şaşırtsa da söylediklerine odaklanmaya çalıştı. Zihni bir çöplükten ibaretti, şu an ismini sorsa söyleyebileceğinden emin değildi.

"Ha...evet. Galiba fazla yoruldum." Hızlıca ayağa kalktığında başı tekrar dönmüştü. Yan taraftaki sandalyeye tutunmak istese de kararan gözleri buna müsade etmemişti. Elini boşluğa attığında tam sırt üstü düşecekken beline sarılan kol bedeninin dengede kalmasını sağladı. Görüşü aniden düzelen kızın bakışları artık çok daha yakınında olan kahve gözlü adama döndü. Eli saniyelik de olsa belindeydi. Fakat bu bir film sahnesi olmadığından hızlıca elini belinden ayırmıştı. Kalbi temastan dolayı hızlı hızlı çarparken dışarıdan afallamış göründüğüne emindi. 

Teması kesilse de bedenleri fazla da uzak olmadığından kalbi hala hızlı çarpıyordu. Birden buzlarla dolu bir küvete atlamış gibi olmuştu. "Bence daha fazla çalışma." Adamın sesi netti, son yalpalaması söyleyeceği şeye etki etmiş olmalıydı. Kız hızlıca kafasını salladı ve gözlerini kırpıştırdı. "Haklısın, dinlensem iyi olur. Yardımın için sağ ol."

Hızlıca masadaki eşyalarını toplamaya başladı, bir yandan da düşmemek için bedeninin kontrolünü sağlamaya çalışıyordu. Kitapları çantasına doldurup boş kahve bardağını eline aldı. Adam onu izlemeye devam ediyordu, elindeki plastik su şişesine baktı. "Onu verebilirsin, giderken atarım." dedi sabit tutmaya çalıştığı ses tonuyla. Adam kafasını iki yana salladı. "Sorun değil, ben atarım. Sen kendini sağ salim odana götür, yeter."

Sesi imalı değildi, gerçekten düşünceli geliyordu. Kız yutkundu, dudakları birden çölde susuz kalmış gibi kurumuştu.

Adam yanından geçip gideceği sırada "Tekrar teşekkür ederim..." dedi beklenti içerisinde. Adam duraksayıp hafifçe kafasını kıza doğru çevirdi. Gülümsedi ve "Özgür." dedi. Kız cümlesinin devamını adamın ismini tekrardan söyleyerek getirdi. Ortamda garip bir hava vardı.

"Önemli değil..." dedi Özgür aynı beklenti içerisinde. Kız mesajı alıp güldü. "Dolunay." dedi tok bir sesle. Özgür'ün bakışları kızın ismini söylemesiyle saçlarına kaydı. Gece karası saçarına yakışır bir isimdi.

"...Dolunay." dedi kız gibi. Ardından yavaş adımlarla oradan uzaklaştı. Arkasında aklı bir karış havada olan bir kız bırakmıştı.

Gördüm Seni~texting~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin