BÖLÜM 9
GELİN HAMAMI
Kuşların tünek için yer aradığı akşam vaktidir. Düğün öncesi Helena Gelin'in; ziller, su kabakları, dümbelekler çalınarak, yaylı arabayla hamama götürülüşüdür. Hamamda hem sevinç hem hüzün yaşandığı andır.
Kuşların tünek için yer aradığı akşam vaktiydi. Bulutlar kızıllanırken, Manoli çiçekli yeşil elbisesinin içinde günün ışıltılarını saçmaya devam etmekteydi. Özenle pelik örülmüş sarı saçları rüzgârda dalgalanıyordu. Yaylı arabada çiçekli kırmızı elbisesinin içinde Helena Gelin duruyordu. Onun etrafında beş altı tane genç kız, siyah örtülü iki Rum kadını ve İzmirli levantenin eşi Bayan Sonya vardı. Bayan Sonya, damadın annesiydi. Üzeri altın sarısı sırmalarla süslenmiş elbisesiyle, başındaki tüylü şapkasıyla ve zengin görünümüyle diğer kadınlardan çok farklıydı. Helena, gelin hamamına götürülüyordu. Gelini damadın annesi bir de hamamda görecekti. Gelini hamamda görmek adettendi. Gelinin vücudunda herhangi bir iz, yara, çiçekbozuğu, hastalık olup olmadığına bakılırdı. Eğer bir hastalık bulunursa ya gelini almaktan vazgeçilir ya da Zülüce'nin şifalı otlarına başvurulurdu. Arabada neler yoktu ki; taze defne dalları, kekik, lavanta, nane, güzel kokulu çiçekler, zeytinyağı sabunları ve yeni sağılmış taze keçi sütü.
Yaylı araba Dereköy'ün kaldırım yollarından genç kızların ellerindeki susakları sallayışları sırasında çıkardıkları sesler, dümbelek sesleri ve şarkılar arasında ilerlerken yolu keçi sürüsünün kapatmasıyla durdu. Tam bu sırada değirmenin yakınından geçmekteydiler. Manoli yaylı arabadan değirmene doğru baktı, değirmenin önünde kimseler görünmüyordu. Yüksek çınar ağaçlarının arasında değirmen kaybolup gitmekteydi. Onu göremeyişine üzülmeye başlamıştı. Dün geceden beri oldukça meraktaydı. Birdenbire arabanın yanından geçmekte olan aksak bir adam gözüne takıldı. Koltukaltındaki değnekle yürümekte oldukça zorlanıyor gibiydi. Başında bir şapkası vardı. Yerdeki adam birdenbire başını kaldırıp Elbizlik köyünden gelen yaylı arabaya doğru baktı. Dümbelek çalan siyah saçlı kız gelinin hemen yanında oturuyordu. Başlarında ipekten rengârenk örtüler vardı.
Kızıl Safer, akşam saatinde, inlerin cinlerin geçmekte olduğunu sandı. Ezan vakti, şeytanların dünya üzerine dağılma vaktiydi ancak periler, cinler, şeytanlar eğlenirlerdi. Arabadaki diğer kadın ve kızları görünce durumu anladı, eski bir Rum âdetiydi, genç kızlar gelini Gönen'e hamama götürüyor olmalıydılar. İçlerinden yeşil elbiseli dilberle göz göze geldiler. Gözleri elbisesiyle aynıydı ve uzun siyah kirpikleriyle korunmaya alınmıştı. Birdenbire genç kızın gözlerinin korkuyla büyüdüğünü fark etti. Manoli güçlü bir çığlık attı. Genç kızlar ellerindeki susakları sallamayı keserek, çekirdeklerinin ses çıkarmasını engellediler. Manoli gözyaşı sağanağına tutulmuştu. İnanılır gibi değildi, Kızıl Safer'in bir bacağı yoktu.
Yaylı şoförü atları kırbaçlarken, tozlu yollarda koruluklardan, yüksek çalılıklardan, pirinç tarlaları arasından Gönen'e doğru yol alınıyordu. Yaylı arabanın içine doluşan sivrisinekleri kovalamak için genç kızlar ellerini sallıyor, kimi zaman da sinekler öldürülmeye çalışılıyordu. Arabanın ortasında oturan şişman Rum kadınının elindeki kandil arabanın her sallanışıyla sallanıyor, sivrisineklerin üşüşmesine sebep oluyordu. Bayan Sonya, elindeki yelpazesiyle serinlemeye ve sivrisineklerden kurtulmaya çalışıyordu. Koluna konan sivrisinekler kanını emdikçe canı acıyor, narin teni kabarıyor ve yüzü buruşuyordu. Bayan Sonya, ekşi yüzüyle ve hoşnutsuz ifadeleriyle daha da yaşlı görünüyordu. .
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖMRÜM UZAKLARDA AZALMASIN
RomanceÖMRÜM UZAKLARDA AZALMASIN BÖLÜM 1 SEL Kurbağalar yağmuru günl...