BÖLÜM 14
ŞİFALI BİTKİLER
Zülüce'nin yıllar sonra Sansar Sakis'le karşılaşmasısır. Sansar Sakis'in ondan yardım istemesidir.
Güneş doğarken Zülüce kuş sesleriyle uyandı. Bugün kendini oldukça yorgun hissediyordu. Pencereden baktığında güneş dağların ardında solgun yükselmekteydi. Yüksek tepeliklerde sararmış yapraklarıyla alıç, harnup, meşe, gürgen ve armut ağaçları sonbaharın belirtileriydiler. Derenin üzerindeki taş köprü, köy camisinin kubbesi ve evlerin çatıları Zülüce'nin kuş bakışı seyrettiği yerlerdendi. Taş köprüden geçmekte olan tıknaz adamı seyretti. Çalılıkların arasındaki dar patikadan yukarıya doğru tırmanan adamı fötür şapkasından tanımıştı. Daha da şaşırdı. Sansar Sakis'in kendisiyle ne hesabı olabilirdi? Kaşları çatılmıştı. Zülüce salona geçti. Salondaki sedirin üzerindeki iki engerek yılanını birbirlerine dolanmış bir şekilde gördü. Çiftleşme zamanlarında ve havalar soğurken rahatsız edilmekten hoşlanmayan bu engerek yılanları düşmana zarar vermekten asla çekinmezlerdi. Tavandan aşağıya doğru asılmış sarımsak ve nane demetlerini elleriyle iterek ilerledi. Ocağın başındaki sergendeki kavanozlarda bitki tohumları, çeşitli zehirler, panzehirler, şifalı bitkiler, yabani hayvanlara ait türlü organlarla, sakinleştirici ve iyileştirici şuruplar bulunuyordu. Ahşap duvarın kenarındaki küplerde zeytinyağında ve sirkede bekletilen alabalıklar, salyangozlar ve kertenkele dilleri bulunuyordu. Duvara asılmış kurutulmuş geyik başı, yerdeki ayı postu, yeni yüzülmüş tilki postu ve içerideki leş kokuları ahşap evi esrarlı bir hale büründürüyordu.
Zülüce köyün yüksekçe bir tepesinde bulunan bu ahşap evde tek başına yaşıyordu. Kocası yıllar önce esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolmuştu, tüm aramalara rağmen kendisine veya cesedine ulaşılamamıştı. Köylüler onu Zülüce'nin engereklerinin boğduğunu ya da eşkıyaya karıştığını düşünseler de, Zülüce onlardan farklı düşünüyordu. Bir gün kocasının geleceğinden; onu sağ ya da ölü bulacağından emindi. Zülüce'nin eşi Nalbant Ali köyde çobanlık ve nalbantlık yapardı. Yakın köylerden atlarını nallatmaya gelenler olurdu. Ara sıra alacak verecek meseleleri olsa da kimseyi incitmezdi. Düşmanına bile yumuşak davranırdı. Hele eşkıyayla, kavgayla, gürültüyle hiç işi olmazdı. Nalbant Ali tam bir tabiat tutkunuydu ve doğduğu yerlerden uzak yaşayamazdı.
Köylüler Zülüce'nin onu öldürdüğüne ve cesedi evinde sakladığına iyice inanmışlardı. Birkaç defa esrarengiz ve efsunlu eve gitmeyi denemişler ama engerek yılanlarının saldırısıyla karşılaştıkları için bir daha o tarafa yolları dahi düşmemişti. Zülüce'nin yılanlara hükmettiği söylenirdi ve engerekler onun için yol kat etmeye hazırdılar. Engerek yılanlarının insanın niyetini sezdiğine inanırlardı. İnsanlar hastalık ve tedavi için Zülüce'nin kapısına gittiklerinde yılanlar saldırmazlardı.
Zülüce, yıllar önceki, o gök gürültülü ve yıldırımlı geceyi hatırladı. Yağmur sicim gibi yağıyordu ve gece yıldırımlardan gündüz gibi aydınlanıyordu. Kocasının Rum köyünden dönmediği o gecede kapısını çalan iki davetsiz misafir vardı. Zayıf uzun boylu çelimsiz bir köylüyle, çok yıllık bir çalı gibi kısa boyuyla Sansar Sakis'ten başkası değildi gelen. Kapı tekmelenerek açılmış, üç engerek yılanı saldırı anında yakalanarak ateşte canlı canlı yakılmıştı. Zülüce yatağından kaldırılarak ipe bağlanmış ve sol elinin üç parmağı kütüğe yatırılarak satırla kesilmişti. Bu acıyı Zülüce yıllarca unutmamıştı ve Sansar Sakis'e olan nefreti günbegün artıyordu. Sansar Sakis, karısının ölümünden onu sorumlu tutmuştu. Bütün kocakarı ilaçlarını, bitki merhemlerini kullanmasına rağmen yaralarını, iltihaplarını iyileştirememişti. Zülüce'nin taş ocağının başındaki sergende, kavanozların birinde kesilen üç parmak ispirto içinde muhafaza ediliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖMRÜM UZAKLARDA AZALMASIN
RomanceÖMRÜM UZAKLARDA AZALMASIN BÖLÜM 1 SEL Kurbağalar yağmuru günl...