"Pamuk şeker mi istiyorsun?"
Elini pamuk şekere uzattığında geriye doğru adımladım. Ayağım taşa takılırken kolumu tuttu.
"İstemiyorum. Alma."
Pamuk şeker satan amca bana baktığında yutkundum.
"Amca kızar mı?"
"Kızmam kızım. Neden kızayım sana?"Ben ne zaman kızdım sana Vina?!
Söylesene, baban ne zaman kızdı sana?!"Tamam."
Amcanın yanından geçerken rüzgarın esmesiyle birlikte ürperdim.Kendi kafanda kuruyorsun. Öyle bir şey olmadı.
Sırf ilgi çekmek için yapıyorsun. Üvey kardeşini kıskanıyorsun."Kıskanmıyorum."
"Efendim?"
"Kıskanmıyorum!"
"Evet, kıskanmıyorsun. Burnunu göster."
Burnumu içime çekerken parmağımla burnuma dokundum.
"Saçların nerede?"
Saçlarımı tutup avuçlarımıda bileklerimi tuttu.
"Öyle değil."
Alnına dökülen bir miktar saç alnıma sürterken ellerimi açtı. Parmaklarımı saçıma hafifçe sürttü.
"Böyle göstersen yeterli.""Ben yanak neresiydi unuttum. Onu da gösterir misin?"
Yanağıma dokunduğumda kafasını salladı.
"İşte şimdi hatırladım. Hadi gidelim."
Elimi tutup çekerken ayağımdaki ayakkabılarıyla yürümekte zorlanıyordum. Üstümde hala hastane kıyafeti vardı.
"İnsanlar bakıyorlar."
"Çok güzelsin o yüzden."Daphne,
"Ah,"
Göğsüme saplanan sancıyla birlikte duraksadım. Dişlerim birbirine çarparken Conroy bana döndü.
"İyi misin?"
"Göğsüm..."
Yüzüme baktığında ağrının geçmesiyle birlikte doğruldum.
"Tamam geçti."
"Dönsek iyi olur. Ne dersin?"
"Tamam."
"Ayakkabılarımla yürümek zor mu?"
Kafmaı indirip ayaklarıma baktım.
"Biraz."
"Normalde kaç giyiyorsun?"
"Bilmem."Tek bildiğim ayakkabılarının büyük olduğu...
Yani ayağım kırk yedi numaradan küçük."Gel. Şuraya bir bakalım."
Beni mağazaya yönlendirdiğinde sızlandım.
"Girmeyeceğim."
"Sana ayakkabı seçelim istemiştim."
Kapalı mekana bakıp omuzlarımı kaldırdım.
"İstemiyorum. Çıplak ayak yürümek daha zevkli."
"Peki. Yorulduysan..."
"İyiyim."
"Bahçeyi seviyor musun?"
"Bazen."
"Mesela hangi zamanlar?"
"İlkbaharda beyaz bir çiçek açıyor. O çiçeği seviyorum."
"Menekşe mi?"
"Bilmem.""Başka sevdiğin çiçek var mı?"
"Başka çiçek bilmiyoru."
"Bahçede kırmızı çiçekler de var mesela. Onları sevmiyor musun?"
"Onlar acıtıyor."
"Onlara diken deniyor. Batıp canını yakar."
"Evet."
Elimi havaya kaldırıp inceledim.
"Eline bir şey mi oldu?"
"Sarı çiçeğimi görmüyor musun?"
Gözlerini kırpıştırarak elime baktı.
"Evet. Görüyorum. Çok güzel. Şimdi mi kopardın?"
"Ben koparmadım."
"Çok beğendim ben ama... benim olsun mu?"
"Olsun."
Elini açtığında çiçeği eline bıraktım.
"Bu çiçeği sevmiyorum. O yüzden verdim."
"Olsun. Ben çok sevdim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Huysuz Kedi
Short Story(Daddy issuess) (Psikolojik bir kitaptır.) "Bunları hak etmiyordum." "Bunları kim hak eder ki zaten?" Sesimize bulaşmış acıdan rahatsız olarak kafamı salladım. "Buradayım. Senin için hep burada olacağım." Elimi sıkıca tutarken beresini düzelttim. ...