Selamün aleyküm yavrular.
🐿
Sonunda matematik dersine girdiğimizde biraz da olsun nefes alabilmiştim.
Matematik dersi dışındaki tüm dersler beni aşırı boğuyordu. Anlamadığımdan ya da zor olduğundan değil, aksine çok kolay olmaları sıkıcı geliyordu. Aslında işlediğimiz matematik derecesi de kolaydı ama Nazlı hoca sağolsun arada sadece bana özel beni zorlayacak sorular hazırlıyordu, böylece az da olsa kafa yormam gerekip eğlenebiliyordum.
Yine bana hazırladığı soruları önüme bırakırken gülümsedi ve, "Bu sefer seni biraz zorlamak istedim Aşkın." Dedi.
Numaradan kibirle gülümsedim."Hocam tabi ki isteyebilirsiniz ama sadece istemenizle kalır. Sizde biliyorsunuz..." İşaret parmağımla burnumun ucuna havalı bir şekilde dokunup, "Zekiyim." Diye tamamladım cümlemi.
Bu halime sesli bir kahkaha atıp, saçlarımı hızlıca karıştırdı. "Şımarık velet seni."
Yalnız hocam velet demezsek, anısı var.
Bak yine aklıma gelmişti yiğidim. Ne yapıyordu acaba? Kesin beni düşünüyordu tabi ki. Aklını aldım sonuçta adamın.
Nazlı hoca tahtaya doğru ilerlerken ben çoktan soru kağıdına dönmüştüm. 20 soruluk problem dolu kağıdı, söylediğim gibi hiç zorluk çekmeden bitirince seslice pufladım ve ayağa kalkıp Nazlı hocanın önüne bıraktım.
Kafasını önündeki dosyadan kaldırıp, ben bilirim dermiş gibi gülümsedi. "Demek ki seninde takıldığın sorular olabiliyormuş değil mi Aşkın?"
"Yok hocam olamıyormuş işte."
"Nasıl yani, bitti mi?" Dedi şaşkınlıkla kolundaki gümüş rengi saate bakarken. "14 dakikada?"
"Yeap." Diyip dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Aşkın, bu kağıt problem doluydu?" Hala şaşkınca suratıma bakıyordu.
Umursamazca omuzlarımı silktim. "Size zeki olduğumu söylemiştim." Dedikten sonra gülümseyerek tekrar sırama doğru ilerledim.
Matematikle uğraşmayı küçüklüğümden beri severdim. Bir zaman sonra soru çözmek, problemlere kafa yormak hobim haline gelmişti.
Ders zili çaldığından Yener'le bahçeye çıkıp, karşılıklı boş banklardan birisine yerleştik. Okan'a da mesaj attım dışarı çıkması için. Bulduğu her boşlukta kendine en az 2 tost aldığı için tüm aralarımız kantinde geçiyordu.
"Yuh amına koyayım ama ya." Yenerin sesiyle bize doğru gelen Okan'a döndüm. Elinde 4 tane tost, 2 tane de ayran vardı. Harbi yuh ama.
Önümüzdeki boş banka ağzında ısırarak tuttuğu tostla birlikte oturduktan sonra, eliyle alıp bana uzattı.
"Yer misin kanka?"
Yapmacık bir şekilde güldüm. "Yok kardeşim. Mazallah gözün falan kalır bir de boğulma tehlikesi atlatamam boku bokuna."
Yener "Bana niye sormadın lan?" Diye sitemle Okan'a döndü.
"Sen bok ye Yener."
"Uzat o zaman kolunu."
Yüzümü buruşturup ıy dedim, özellikle "y" harfini uzatarak.
"Siktir git ya." Okan midesi bulanmış gibi Yener'e baktı. "İştahım kaçtı yeminle." Sallıyordu göt. Okan'ın önünde bağırsak delseler yine aynı iştahla yerdi.
"Çok mu kötüydü ya?"
Dudaklarımı birbirine bastırıp kafamı salladım, malesef dercesine.
"Ulan sınava çalışmaktan beynim işlevini kaybetti. Evde babam ayrı sikiyor, okulda hocalar ayrı. Bu süreçte sınava girecek olanlara acınır, merhamet edilir ki zaten stres altındayız. Bunlar kalkmış daha sikilmedik neresi kaldı diye bakıyorlar."
Yener konuşurken çok ciddiydi. Ben sınav stresi hiç yaşamadığım için tam anlamıyla anlayamazdım ama empati kurunca ne kadar zorlandıklarını görmek çokta zor değildi.
"Daha ne okumak istediğimi bile bilmiyorken, bu kadar çok üstüme gelinmesi iyice darlıyor, bok gibi hissettiriyor." Aşırı dolduğu çok belliydi ki, ilk başta eğlenen, dalga geçer tavrı yok olmuş sinir ve üzüntüyle konuşmaya başlamıştı. "Sanki kazanmazsam dünyanın sonu gelecek gibi davranıyor babam. Çıkıp en azından 'oğlum strese girme bu sene olmazsa, seneye girersin.' Dese daha özgür hissedeceğim. Şu an sanki o sınavı geçemezsem o kafesten asla çıkamayacak gibi hissediyorum. Suçlu hissediyorum"
İkimizde sessizce Yener'in içindekileri dökmesini bekledik, sonunda derin bir nefes çekerek sustuğunda, yanına doğru kayıp kolumu omzuna attım.
"Oğlum niye suçlu hissedesin ki? Biz görüyoruz senin nasıl çalıştığını, çabaladığını. He oldu da bu sene kazanamadın diyelim, seneye aynı sınav yok mu? Var. Eksik gördüğün yerlere daha fazla ağırlık verirsin, toparlarsın." Omzunu tutup sarstım gülerek. "Sana söylemedim daha önce ama Okan'dan daha zekisin mesela."
Yüzündeki üzüntü anlık olarak dağılıp, gülümsedi. "Haklısın da işte Aşkın, bir senem çöpe gidecek."
"Lan zaten kaç sene okuyarak geçiriyoruz, gerekirse keyfin için bile mezuna kalırsın. Giden 1 sene olsun Yener, yaşıyor muyuz yaşıyoruz. Siktiri boktan bir sınav yüzünden bu kadar kendini yıpratma be oğlum." Asıl babasının onu darladığı çok barizdi. "Veysel amca da ayrı bir kasıntı, bunu söylemeden geçmiyim. Her anne, baba da var bu baskıcı tavırlar zaten. Sadece hepsinin baskısı farklı konuda. Bunu hakaret olsun diye söylemiyorum ama eski kafalılar oğlum işte, kendi yaptıklarıyla karşılaştırıp aynı şeyleri bizden bekliyorlar. Yapamayınca da ıh mık ediyor."
Yener sonunda bana dönüp gülümsedi ve "Aşkın nasıl söylenir bilmiyorum ama buna çok ihtiyacım vardı lan." Dedikten sonra sarıldı. Ben de kollarımı ona dolayıp, sarılmasına karşılık verdim.
Annem ve babam için Allah'a çok şükür ediyordum gerçekten. Bana karşı bu kadar anlayışlı olmaları, söz hakkı vermeleri, her koşulda yanımda olmaları en büyük şansımdı.
Geri çekildiğinde yüzüne baktım. Daha toparlanmış duruyordu.
"Şu bölüm seçme konusunu da tek düşünme. Beraber düşünür buluruz." Kafasını tamam dercesine salladı.
Uzun süredir Okan'ın sessiz olduğunu fark edip ki, bu normal bir durum değildi kesinlikle. Yener'le birlikte Okan'a doğru döndüğümüzde gördüğümüz görüntü karşısında şokla ona baktık.
Gözleri dolmuş, dudakları aşağıya doğru inmiş bir şekilde Yener'e bakıyordu.
Burnunu sesli bir şekilde çekip elinde olan 4 tosttan dokunulmamış olanı Yener'e doğru uzattı.
"Yer misin?"
🐿
Okan benim hüzünlü kekim hajahhah
Geceye doğru 1 bölüm daha atmaya çalışacağım eğer bir işim çıkmazsa.
İnstagram: ekimdiyelim
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cesur Velet (bxb)
Romance05...: Of var ya bi koysan yıkılır buralar Kemalim: ? Kemalim: Yanlış oldu galiba. 05...: Yalnız olabiliriz ama yanlış asla