Dersler sonunda bitmişti ve aşırı yorulmuştum. Sezin, sınıfta uyuyakalmıştı. Herkes çıkmıştı neredeyse okuldan. Sezin ve ben hariç tabii. Ona kahve almak istedim. Belki azda olsa mutlu olabilirdi diye düşünerek sınıftan çıkıp kantine doğru ilerledim ve iki tane kahve sipariş ettim. Bu sırada haberim olmayan şeyse, Sezin'in sınıfta ne yaptığıydı. Kahveleri beklerken oyalanıyordum. Kantinde bulunan kahve makinesinin içerisindeki kahve bittiğinden, kahveleri 5 dakika geç almak zorunda kalmıştım. Sınıfa yaklaştığımda kapısı kapalıydı. Yavaşça kapıyı açtığımda Sezin'i camın orada görmüştüm.
İntihar etmek, yok olmak istiyor gibiydi. "Peki ama neden?" "Ne içindi bu?" Okulun olduğu yer orman gibi bir yerde olduğundan atlasa, kimse onu bulamazdı. Bu yüzden endişelenip hemen koştum ve ceketinden tuttum onu. İntihar etmek, hiçbir zaman çözüm değildi çünkü. "Açelya bırak beni! Artık yaşamanın hiçbir anlamı yok!" diye çığlıklar atıyordu.
Sinir krizi geçiriyordu ve durumu pek iyi görünmüyordu. Ona sarıldım ve saçını okşamaya başladım rahatlatmak için."Geçti tamam, yalnız değilsin. Hadi toparla kendini." diye rahatlatmaya çalışıyordum. Onun çığlıkları, ağlamaya dönüşmüştü çoktan. Bir anda kendisini salmıştı. Peki ben nasıl yapmıştım bunu. Gerçekten de onu ölümün kıyısından almıştım. Onun saçlarını okşayarak sakinleştirmeye çalışıyordum ve gittikçe sakinleşiyordu. O esnada kendini toparlamaya çalışıp "Özür dilerim. Ben sadece..." diyebilmişti. Sinirlenmiştim özür dilemesine çünkü bu herkesin yapması gerekendi ve ona yardım edemiyordum bile.
Peki ben neden ona yardım etmek istiyordum? Daha bu sabah tanışmıştık ama bana bir etki bırakmıştı şimdiden. Bu etkinin ne alanını biliyordum, ne de anlamını. "Benden bir daha bunun için özür dileme. İkimiz de insanız ve ikimizin de geçtiği zor dönemler olur." sesim sinirli çıkmıştı. Aslında sadece bana içini açmasını istiyordum. Ama bu kadar çabuk olmasını da beklemiyordum tabii ki. "Bu ormanın içinden yürüdükten sonra bir cadde var. Caddenin içerisinde bir pastane var ve oranın pastaları çok güzeldir. Gelmek ister misin benime? Belki biraz rahatlarsın." diyerek davet ettim onu gülümseyerek. Olumlu anlamda kafasını salladı ve eşyalarımızı topladık.
Bu ani olan her şey bana çok şaşırtıcı geliyordu. Bu kadar tesadüf, onu son anda kurtarmam bir tesadüf müydü? Yoksa benim için yeni bir hayat mı demekti?
Ormanın içerisinden yürürken sıcak yaz güneşi, ağaçlara takılarak hoş gölgeler oluşturuyordu. Çiçeklerin kokusunu burnumda hissediyor, nedensizce Sezin aklıma geliyordu her seferinde. Bir süre sonra caddeye varmıştık sonunda. İkimiz de mutlu olmuştuk. İçimizden aynı anda "Sonunda" diyen nidalarla pastaneye oturduğumuzda, bana "Teşekkür ederim, Açelya." dedi samimi bir gülümsemeyle.
Onu ilk defa samimi bir gülüşle görüyordum ve çok güzel gülüyordu. Gözlerinin de içinin güldüğünü fark etmiştim o sırada. O yemyeşil gözleri ışık saçıyordu sanki. "Teşekkür etme lütfen. Benim yerimde kim olsa aynısını yapardı." dedim mütevazi olmaya çalışan bir tavırla. O sırada gözlerindeki o ışık bir anda kayboldu."Hayır, herkes yapamaz." dedi soğuk bir sesle. İçimdense, bu kıza ne olmuştu acaba diye geçiriyordum ve yine aynı şeyi yaptım. Kelimelere dökmüştüm. "Sana ne oldu?" diye sormuştum.
Sonra hemen toparlamak için "Bak anlatmak istemezsen seni asla zorlayamam. Sonuçta daha yeni tanıştık ama seni etkileyen bir şeyler var ve bunlar hiç basit şeyler değil." dedim. "Şu anda bunlardan bahsetmesem olur mu?" diye sordu. "Bak ama ne zaman istersen buradayım." dedim ufak bir tebessümle. O sırada garson, anca menüleri getirmişti. O sırada pasta beğenip söyledik kendimize. Beni meraklı gözlerle süzmeye başlamıştı.
Açık ve net konuşan birisiydi Sezin. Lafı dolandırmayı pek sevmezdi. İlk tanıştığım zamanlarda bile böyle hissetmiştim onun hakkında. -Kişilik analizinde başarılıyım sanırsam.- "Sen neden diğer insanlara benzemiyorsun?" diye sordu. Bu soruyu beklemiyordum. "Nasıl yani?" diye sordum meraklı bir şekilde. "Diğer insanlarda aldığım samimiyetsizlik ve yapaylık hissini sende almıyorum. Doğal davranman çok hoş." dedi. Bu içine kapanık insanı açmayı başarıyordum sanırım. "İsmin gibi, güzel seziyorsun." dedim hafif tebessümle."
Evet isimlerin anlamlarını bilme gibi bir hastalığım vardı. Her verilen ismin bir anlamı vardı bana göre. Hele o kişi Sezin ise kesinlikle emindim...
"İsmimi ablam önermişti. Annem ve babamı uzun bir süre önce..." konuşamıyordu. Ağlayacak gibi oldu ve bilmiyordum bunun olacağını. "Özür dilerim Sezin. Lütfen yapma böyle bak. Eminim annen ve baban da seni çok seviyordu. Ve inan bana onlar çok daha güzel bir yerdeler." dedim titreyen sesimle. Sanırım ona bağlanmamın sebebi, ailemi kaybetmiş olmamdı belki de. "Anlamıyorsun Açelya. Onlar beni ve ablamı sokakta bıraktılar. Yıllarca acı çektik onunla. Beraber yaşıyoruz şimdi. Onun emekleri sayesinde şu an bu okuldayım zaten." demişti sinirli ve titrek bir sesle. Ağlamak istiyordu ama benim yanımda çekiniyordu sanırım. El hareketiyle garsondan hesabı istedim ve "Gel seni bir yere götürmek istiyorum." dedim. Garson hesabı getirdiğinde hemen parayı ödeyip kaldırdım onu. İyi değildi ve ona hesap ödetmek gibi bir niyetim yoktu zaten. Üç gündür uykusuz olduğundan bana tutunarak yürüyordu. Geldiğimiz ormana doğru yöneldik. Ormanın içerisinde bazı banklar vardı ve ben ağlamak için hep buraya geliyordum. Belki ona da iyi gelirdi diye düşünmüştüm...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümün Kıyısından | -gxg-
Любовные романы'Sen bir sanatsın, bir melodi gibi hayatıma renk katıyorsun...'