O sırada ablam "Yemek hazır, gelin hadi!" diyerek çağırdı bizi. Heyecanlı bir şekilde Sezin, beni çekiştiriyordu. O sırada "Yavaş olsana, yorgunum zaten." dedim gülümseyerek.
"Öyle mi? O zaman görürsünüz Açelya Hanım." diyerek beni sırtına aldı ve salona kadar taşıdı. Ablam bizim komik hallerimizi gülerek izliyordu. O sırada Sezin, beni sandalyeye dikkatli bir şekilde koydu. O sırada ablamla beraber gülüşürken, yemekleri yemeye başlamıştı Sezin. Ablam Sezin'e bakıp gülümserken,
"Adrenalin acıktırmış olmalı." dedi. Sezin, anlamamıştı ilk başta. Anlamadığını fark eden ablam, "Tatlım, Simgeyi diyorum. Ne yaptın öyle? Senden şikayetçi olmaması için zor ikna ettim."
"Teşekkür ederim cidden ama aslında etmesen de sorun değildi Lidya Abla." demişti buruk bir sesle. Ablam, sorgular bakışlarını Sezin'in üzerine çevirmişti.
"O ne demek öyle Sezin?" diye sordu meraklı gözlerle. Sezin, derin nefes aldı ve "Açelya'm için söylediği şeyleri duysan, sen de aynısını yapardın eminim. Ben pişman değilim ve başıma ne gelecekse razıyım. Ben bunu Açelya'm için yaptım ve isterlerse idam fermanı yollasınlar, ben razıyım." dedi kendinden emin bir duruşla.
Beni duygulandırsa da, benim yüzümden kendi başına bela açacak olmasına üzülüyordum. Bu yüzden konuyu dağıtmak adına "Artık boş verebilir miyiz bu konuyu? Güzel şeyler torbaya mı girdi?" dedim gülümseyerek. Ablam ve Sezin de bana hak vermişti. O sırada ablam, tabii ki de benim çocukluk anılarımdan anlatacaktı. Kendisinden alışık olduğum bir performanstı bu aslında. O sırada ablam, yemeği bittikten sonra tabakları kaldırmaya kalkışan Sezin'e oturması için işaret yaptı.
Sezin, inatçı bir kişilik olsa da ablama karşı gelemeyeceğini bildiğinden süt dökmüş bir kedi gibi oturdu sandalyeye. Ablam, Sezin'i oturttuktan sonra çocukluk anılarımı anlatmaya başladı.
"Bak bir keresinde bu Açelya adlı şahısla restorana gidiyoruz. O zamanlar daha yeni çalışmaya başlamıştım bir yerde ve ilk maaşımın kutlamasını yapacağız arkadaşlarımla. Bu da 12 yaşında filan. Neyse işte girdik restorana. Restoranın içerisinde, çocukların oynayabileceği bir alan var. Ben de dedim hadi git oyna. Neyse işte o oynarken filan susamış olacak ki, bizim masamıza geldi ve masanın üzerindeki şalgam acısını kafaya dikti Fanta sanıp."
Sezin ilgiyle dinliyor, ablam bunu görünce daha da eğlenerek anlatıyor devamını.
"Ondan sonra işte çığlıklar atıyor yanıyorum diye. Biz arkadaşlarla gülme krizindeyiz ama bir yandan da çözmeye çalışıyoruz. Masaya 6 tane ayran söyledik filan ama durmuyor yani. Üç saat çabaladıktan sonra anca geçirebilmiştik acısını." dedi gülerek. Sezin'le birlikte kahkaha atıyorlardı resmen. Bense gülümseyerek izliyordum onların hallerini. O kadar tatlılardı ki, -özellikle Sezin- yemek istiyordum tıpkı bir tatlı gibi. Ancak ablam, temas etmemem konusunda aşırı titizdi ve asla göz açtırmıyordu bu konuda. Bu yüzden Sezin'le, daha az temas edebiliyorduk maalesef.
Bu kadar azalan temasımıza rağmen, aşkımız hiç azalmıyordu. Bu kız benim için saçlarından feragat etmişti. Evine de gitmiyordu asla, beni yalnız bırakmamak için salondaki kanepede uyuyacaktı. Benim yüzümden çektiği acılar yetmezmiş gibi. Bunu dillendirmeye kalktığımda ise,
"Hiçbir şey senin suçun değil ve ben burada rahatım tatlım." dedi ve kulağıma yaklaşarak "Bu gece beraber uyuyalım mı?" diye sordu fısıldayarak. Ablam görürse bizi öldürürdü, bu yüzden "Yok, ablam yakalarsa sorun yaşarız." dedim. O sırada ayağa kalktı ve çantasının olduğu yere gitti.
Çantasını alıp geri geldiğinde ise bir maske ve iki tane eldiven çıkarttı. Gülümseyerek "Merak etme, hazırlıklı geldim." dedi. O sırada ablamın yanına gidip, bir şekilde ikna ettikten sonra "Artık uyuman gerekmiyor mu güzelim?" diye sordu. Gülümseyerek saatime baktım ve "O kadar da değil." dedim.
O da gülümsedikten sonra, "Gel odana gidelim hadi, sana sürprizim var demiştim." dedi gülerek. O sırada sürprizin ne olduğunu deli gibi merak ediyordum. Bu sırada ışıklar kesildi bir anda. Ellerimle Sezin'i ararken, Sezin kaybolmuştu. Ona seslendiğimde ise kimseden cevap yoktu. Endişelenir bir şekilde yürümeye başladığımda, ışıklar geri geldi ve Sezin, beni odama götürmek için koluma girdi.
Odama geldiğimizde, masamın üzerinde bir albüm vardı. Albümün kapağında, ikimizin dondurma yerken ki fotoğrafı vardı. İçerisini açtığımda ise, çok eski olmasa bile yüzlerce anımızın olduğu fotoğraflar vardı. Sezin, benim gözlerimin dolduğunu görünce yanıma geldi.
"Normalde, bir daha ki doğum gününe getirmek istiyordum. Ancak sabredemedim ve seni mutlu etmek istedim tatlım. Belki ileride çocuklarımıza gösteririz ne dersin?" diye sordu gülümseyerek. Ben de arkamı dönüp "Melodi. İsmi Melodi olsun olur mu?" diye sordum. O da ellerimden tutarak "Olsun canım, sen de kızın gibi bir sanatsın, bir melodi gibi hayatıma renk katıyorsun." dedi.
Aşk dolu gözlerimi ona çevirip, hiç bir zaman son defa olmasını istemeyeceğim bir öpücük için yaklaştım. Sağlığımı endişeye atabilirdi, bu yüzden korkuyordu Sezin ama benim ısrarıma dayanamadı ve uzun ve tutkulu bir şekilde dudaklarını hissettim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümün Kıyısından | -gxg-
Romance'Sen bir sanatsın, bir melodi gibi hayatıma renk katıyorsun...'