Sezin'in dediklerinin şokunu atlatmaya çalışıyordum. O sırada o ise, sokak kapısına doğru yönelmiş ve dışarıya saklamış olduğu paketi içeri sokuyordu. O sırada getirmeye çalıştığı şeyi görme fırsatı yakalamaya çalışırken, hemen odama kaldırdı ve odamın kapısının arkasındaki anahtarı alıp kilitledi odamı. Ben anahtarı ondan almaya çalışırken de;
"Dur bakalım, hemen değil!" diyerek salona yönlendirdi beni. Oldukça güzel bir hediye aldığına emindim ama ona mahçup olmaktan korkuyordum. Onun aldığı hediyeyi belki de hak etmeyecektim. Belki de, Sezin'e layık birisi değildim. Belki onun için önemli olmaktan çok uzaktım. Normal bir zamanda tanışsaydık, belki de onun için sadece sıradan birisi olacaktım ama işte bazı tesadüfler, fazlasıyla güzel sonuçlar doğuruyordu gerçekten. Onu o gün yakalayamasaydım, belki de yaşadıklarımız, sadece bir hayal olacaktı. Uyurken rüyalarımda görebileceğim türden bir hayal.
O sırada benim için aldığı pastayı, özenle süslüyordu Sezin. Ben cidden pasta niyetine bu kızı yemeyip, ne yapsaydım ki şimdi. Benim için hayatın verdiği en güzel doğum günü hediyesiydi Sezin. Pastanın üzerine dizdiği mumları kalp şeklinde yapmıştı. Bense o sırada ablama bakmaya gittim. Uyuduktan sonra biraz toparlanmıştı. Bu yüzden kaldırdım ve Sezin'in benim pastamı getireceği masaya oturttum onu.
"Pastayı getirdim efendim." diyerek sırıtarak geldi Sezin hanım. "Bu kadar tatlılık, bünyeye fazla ama Sezin hanım." dediğimde kızardı hemen. Kızardığında aşırı minnoş olması bir yana, yanaklarını sıkmak için deliriyordum ona bakınca. Ablamsa kulağıma "Biraz fazla hızlı gitmiyor muyuz sence de?" diyerek fısıldamıştı. Sezin ise duymuş olacak ki "Doğum günü çocuğumuza kızmayalım, yavaş yavaş öğrenecek ablası." diyerek takıldı bana. Kısa gülüşme faslından sonra mumları, ablamın çakmağı ile yaktık.
Mükemmel bir doğum günü akşamı geçirmiştim Sezin'le. Ablam ise, kahve yapmak için mutfağa gitmişti. Sezin ise, lavaboya gideceğini söyleyerek kalkmıştı yanımdan. Bense merak içerisindeydim. "Bana ne hediye almıştı" ve daha da önemlisi, "Ben bu hediyeyi hak edecek miydim? Onun sevgisine layık mıydım?" diye içim içimi yiyordu. O sırada Sezin, elindeki hediye paketiyle geldi ve ablamın içeride olup olmadığına baktı. Yanıma yanaştığında, bahar esintisine yakalanmış gibiydim. Öyle eşsiz kokuyordu ki, kelimelere dökmeye çalışırsam, kesinlikle başarısız olurdum. Edebiyat sevmeme rağmen, onun kokusunu tarif edecek kelime bulamazdım.
Bunları düşünürken ben, saçlarıma bir öpücük kondurdu ve "Bu hediyeyi almak için çok düşündüm Açelya'm. Seni mutlu edebilecek olup olmadığını düşündüm. Güzel kokuna, tatlı kalbine ve hayatına girmek için en uygun hediye budur belki de. Sana dediğim gibi. Ben seni seviyorum. Çok olmadı tanışalı ama seninle olduğum her vakit, benim için eşsiz geliyor. Sarı saçların, doğal kokun arasında sanki bir açelya bitkisi bahçesine girmiş gibi oluyorum. Başkaları umurumda değil, ben bu Açelya bitkisinin saksısı, güneşi, suyu ve rengi olabilir miyim? Bu soruyu sorabilmek bile benim için çok zor. Aşırı utangaç ve çekingen birisiyim biliyorsun. Ancak konu sen olunca, beni öyle bir huzura kavuşturuyorsun ki bütün gün bunun etkisinde yaşıyorum."
Bana bunları söylerken, benim gözlerim dolmuştu. O sırada Sezin, ellerimi tutmuştu. "Hayır Açelya'm ağlamak yok. O güzel gözlerinden tek damla düşmesin." Yüzümü, iki elinin arasına almıştı. "Seni seviyorum diye bağırmak için, her şeyimi verirdim şu an ama olmuyor. O yüzden bağırmak yerine..." o sırada dudaklarıma, narin bir öpücük bıraktı Sezin. Gözlerimden akan yaşları, narin dokunuşlarıyla silmişti. "Tek başına ağlamak sana hiç yakışmıyor biliyor musun? Ağlasak bile beraberiz artık. Tabii sen de izin verirsen buna." diyerek gülümsedi bana. O sırada hayal gördüğümü sanıyordum. Bunun olması imkansızdı resmen. Kendimi ve varlığımı kontrol ettim o sırada.
Sezin, benim yaptığım şeyleri gülümseyerek izliyordu. O sırada hediyesini bana uzattı ve "Kalbin kadar güzel olmasa da beğeneceğine inandığım o hediyem." dedi o tatlı ses tonuyla. "Sen alırsın da beğenmez miyim güzelim." diyerek açtım hediyemi. Açtığımda ise şok geçirmiştim. Gerçekten de o kemanı almıştı ve yanında ise küçük bir not bırakmıştı. Sezin gözleriyle nota bakmamı işaret etmişti. Ona küçük bir tebessüm ederek, bıraktığı notu açtım.
"Biricik Açelya çiçeğim için. Bu kemanla birlikte yeni melodiler ve yeni ezgiler bekliyorum senden. Belki de bizden bahsedersin bu kemanla. Biz konuşmayız, enstrümanlarımız konuşur. Sevgimizle beraber melodilerimiz de eşlik eder bize. Ne dersin Açelya'm. Sevgimize izin versek mi?.."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümün Kıyısından | -gxg-
Romansa'Sen bir sanatsın, bir melodi gibi hayatıma renk katıyorsun...'