Uyandığımda, Sezin'in çıplak bedeninin açıkta kaldığını gördüm. Yavaşça saçlarını okşamaya başlamıştım. O sırada üşümesin diye üstünü örttüm ve onu incelemeye başladım. O kadar narin uyuyordu ki, dokunmaya kıyamıyordum. Dün gece sarhoş olsam bile, neler yaşandığını bir bir hatırlıyordum. Sanırım içkiden değil, onun aşkından sarhoş olmuştum. O sırada yatağın yanındaki komodinin üstündeki telefonumu aldım. Telefonumu açtığımda ise, ablamın beni 30 kere aradığını gördüm. "Hakkımda kayıp ilanı yaptırmadıysa iyidir." dedim kısık sesle. Onun altında ise doktorumdan gelen bir mesaj vardı.
"Açelya, müsait olduğun bir zaman konuşalım mı?" diye. Endişelenmiştim açıkçası. Bu mesajı en son gördüğümde, lösemi olduğumu öğrenmiştim. Ayda bir kan sayımına gidiyordum ve doktorum mutlaka inceliyordu her ay tahlil sonuçlarımı. Belki de bir sorun olmuştu, belki de ilaç yazdıracaktı. Doktorumun yazdığı mesaja "Tabii. İsterseniz bugün öğlen görüşebiliriz." diye cevap verdim. O sırada ablamı da arayarak, doktorla buluşacağımı ve gece Sezinle birlikte kaldığımı söyledim. İlk önce kızsa da, doktorumdan bahsedince endişelenmişti. "Açelya, önemli bir şey mi olmuş bak doğruyu söyle?" diye sordu telaşlı bir şekilde. "Bilmiyorum abla, çıkınca haber veririm sana." dedim endişemi gizlemeye çalışarak. "Tamam canım öptüm." diyerek kapattı telefonu ablam.
O sırada Sezin'e bakıyordum. Çok masum bir şekilde uyuyordu. "Eğer bir daha kansere yakalanırsam neler olacaktı? Ona nasıl söyleyecektim? Saçımı kesmek zorunda kalırsam, beni sevecek miydi?" diye içimi yiyordum. O sırada gözlerim dolmuştu. Sezin'i uyandırmamaya dikkat ederek, lavaboya doğru yöneldim. Yüzümü yıkarken, "ne olur olmasın" diye sessizce ağlamaya başladım. Kendimi toparlamaya çalışıyordum. Kendim için değil, Sezin için korkuyordum. Onu kaybetmekten, beni sevmeyeceğinden korkuyordum...
O sırada Sezin'in uyanacağını tahmin ettiğimden, kendime çeki düzen vererek çıktım banyodan. Sezin ise yeni kalkmış, yanında ben olmadığım için afallamıştı. O sırada yanına gidip "Günaydın sevgilim." dedim gülümseyerek. O da "Günay- dur bir dakika, sen ağladın mı?" diye sordu. Ona söylemeye henüz hazır değildim böyle bir şeyi. O yüzden, ilk defa yalan söyleyecektim ona. Mecburdum. Mecburdum çünkü onu kaybetmeye hazır değildim. Mutlu gözükmeye çalışan bir gülüşle "Yok canım ağlamadım. Hadi kahvaltı yapalım. Karnım acıktı benim, hele dün geceden sonra." dedim. O da gülümseyerek "Hadi öyle olsun Açelya hanım. O zaman sen otur, ben yavaştan hazırlayayım bir şeyler." dedi. O sırada durdurdum. "Evinde kalan kişi benim ve sana hizmet mi ettireceğim? Asla canım. Ben varken tek başına çalışamazsın." dedim gülümseyerek ve beraber mutfağa geçtik.
İçimde tuttuğum korkuları ve endişeleri, kendi kafamdan atmaya çalışıyordum. Belki de sadece ilaç verip yollayacaktı. Düşüncelerimi dizginlemeyi başarmıştım. Sezin'i daha çok ön planda tutuyordum ve bana etkisi olmuştu bunun. O çayı demlerken ben de salatalıkları kesiyordum. Asla domates sevmezdi. Hiçbir zaman yiyemez, direkt çıkartırdı. Bunu bildiğim içinse, domates atmıyordum hiçbir şeye. Yaptığım omletin içerisine ise biber ve kaşar atmıştım. Ben omleti yaparken de, masayı hazırlıyordu. Mutfaktaki küçük ama hoş olan tahta masanın üzerine iki tane mum yakmıştı Sezin. Mum kokularına bayıldığımı öğrenmişti ve çok hoşuma gidiyordu bu kadar ince düşünmesi.
Her şeyi hazırladığımızda, yavaş yavaş yemeye başlamıştık ama dizginlediğim -veya öyle zannettiğim- duygular, tekrar ortaya çıkıyordu. Yiyemiyordum hiçbir şeyden. Sezin, bunu fark etmişti ve "Tatlım, iyi misin? Sende bir şeyler var hissediyorum." dedi. Ona ikinci yalanımı söyleyecektim ama benim için endişelenen birisine yalan söyleyemezdim. En azından geçmişimi bilmesi gerekiyordu. Derin bir nefes aldım ve elinden tuttum. Meraklı gözleriyle beni izliyordu. Bense anlatmaya başladım.
"Ben 3 sene önce lösemi oldum. Saçlarımı kesmek zorunda kaldım, yalnızlaştım Sezin. Atlattım diyemesem de, eskiden yaşananları düşününce canım yanıyor." dedim gözlerimden akan yaşlarla. Sezin endişeliydi. Endişeli bakışlarıyla ellerimi yavaşça kavrıyor, parmak uçlarıyla okşuyordu ellerimi. Uzunca bir süre sustuk. Ondan sonra bana bakarak, aşağıya bakan kafamı diğer eliyle kaldırdı ve ona odaklanmamı sağladı. Yutkunduktan sonra ise konuşmasına başladı.
"Bak Açelya, artık yalnız değilsin. Ne olursa olsun, ne yaşanacaksa yaşansın yanında olacağımı söylemiştim zaten. Ben her zaman buradayım. Lütfen benden korkma ve kaçma çünkü ben gitmeyeceğim. Tamam mı canım." diyerek sarıldı bana. Gözlerim dolmuştu ve "Tamam, teşekkür ederim Sezin." diyebilmiştim sadece. "Shh... geçti bebeğim geçti." diyerek saçlarımı okşuyordu. O sırada eline, dökülen saçlarım geldi Sezin'in. İlk başta bir şok geçirdi Sezin. Durumu bilmediğinden ise hemen "Yeni şampuan denedim ya, ondandır." diyerek geçiştirdim durumu. Sezin, ikna olmadıysa bile uzatmak istemeyip sustu. Benim saçlarımı okşarken ise, benim doktorla görüşmem gerektiğini hatırlayarak, Sezin'e döndüm ve
"Tatlım, ablam beni merak etmiş. Bir gidip görünsem iyi olur, merak etme beni tamam mı? Ben iyiyim." diyerek dudaklarına narin bir öpücük kondurdum. O sırada Sezin, "Tamam canım, eve gittiğinde haber veriyorsun" diyerek karşılık verdi öpücüğüme. Eşyalarımı toplayıp çıkarken de "Lidya Ablama selam söyle." dedi gülerek. "Merak etme söylerim." dedim ve çıktım evinden...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümün Kıyısından | -gxg-
Romansa'Sen bir sanatsın, bir melodi gibi hayatıma renk katıyorsun...'