XVIII

95 15 20
                                    

- 1 AY SONRA -

Hastanelere daha sık gitmeye başlamıştım ve daha fazla kemoterapi seansı görüyordum. Durumum pek hayırlı gözükmese bile, ablam ve Sezin'in destekleriyle bir umudum oluyordu. Doktorum da, bu işin sabırla olacağını belirtmişti zaten. Uzun soluklu kanser mücadelem içerisinde, bazı durumlarda hemen yoğun bakım ünitesine alınabiliyordum. Bu sebeple, Sezin'i ve ablamı çok zor görüyordum. Doktorumun izin verdiği ölçüde ise, bu kitabımı yazıyordum. 

Kaldığım hastanede, normal odada bulunuyordum. Herhangi bir durum veya reaksiyon olması durumunda ise, yoğun bakım ünitesinde bir oda hazır bulunuyordu benim için. Sezin ve ablam ise, beni bekliyorlardı hastanede her gün. Ablam, işi dolayısıyla gitmesi gerekse de Sezin, asla gitmiyordu. Beni bir dakika yalnız bırakmıyor, beni asla yalnız hissettirmiyordu. 

Böyle geçen süreçlerin ardından ise, ablamı çağırdım. Sezin'in dışarıya çıktığı bir dakikada, "Abla, eğer bana bir şey olursa lütfen bu kitabı Sezin'e ver. Bitip bitmesi önemli değil, yeter ki bana bir şeyler olduğunda bu kitabımı ona ver. Bu kitabın varlığından ve duygularımı benim ağzımdan okusun." dedim gözlerim yaşlı bir şekilde. 

Ablam, "Tamam birtanem ama ölüm yok. Bunu aklından çıkart lütfen. Bak hepimiz çırpınıyoruz, sen de çırpınıyorsun, yoruluyorsun biliyorum. Ancak biz bunu atlatacağız ve yine mutlu olacağız. Sana söz veriyorum bebeğim." dedi titreyen sesiyle. Ablamın gözlerine uzun uzun bakıyordum. Yorgundum, bitik bir durumdaydım ama pes etmemiştim...

- 1 HAFTA SONRA -

Giderek durumum daha da kötüleşiyordu ve bana ilik nakli yapılması gerekiyordu. Direniyordum ama, son nefesimle, son acımla direniyordum. Evlat edinmek istediğimiz Melodi, olmak istediğimiz bir aile için direniyordum. Camımın arkasında bekleyen ve benim için her şeylerini ortaya koyan Sezin ve ablam Lidya için direniyordum. Gözlerimden akan yaşlarla nefesim zorlanıyordu ve kitabı bıraktım...

-------------------------------------------

Sezin:

Açelya, zorlanıyordu o gün. Hareketleri yavaşlamış, duygulara tepki veremez bir haldeydi. Ablam olarak gördüğüm Lidya ve ben, sürekli onun için umut kovalıyorduk. Tanıyıp tanımadığımız bir sürü insanı kemik iliği testi için hastaneye getiriyor, yalvarıyorduk. Onun için değerdi çünkü...

Onun için, bazen diyordum böyle keşke ben orada yatsam diye. Açelya'm, orada acı çekerken ben burada fiziksel olarak sapasağlamdım maalesef. Keşke o acı çekmese diye yalvarıyordum. Kemoterapinin etkisinde canının yandığını hissedebiliyordum. İçinde kopan fırtınalar durmak bilmiyordu. 

"Yalvarırım o acı çekmesin, ben çekeyim gerekirse ama artık... çekmesin..." diye içimden isyan ediyordum. "Bu kadar mı acımasızsın hayat?! Ben de ne bok bulamadın da, kalbinde hiçbir kötülük olmayan Açelya'm acı çekiyor. Bu güne kadar, yaşaması bile amaçsız olan benden alamadın, o güzeller güzeli Açelya çiçeğimden mi alıyorsun?!" gözlerim dolu bir şekilde isyan ediyordum içimde. 

Günler geçiyordu ama ben hep aynı yerde takılı kalıyordum. Açelya'nın durumu daha da kötüye gidiyordu ve hala ilik bulamamıştık. Gittikçe korkuyor ve onu kaybetmenin derin hislerini yaşıyordum. Onunla yaşayacağım daha çok şey vardı çünkü. Gezip, eğlenip, çıldırmak istiyordum onunla. Her şeyimdi o benim gerçekten...

O sırada Açelya'ya bağlı olan makineden bir sesler geliyordu. Ani bir telaşla "BAKIN BURAYA! DOKTOR!" diye çığlıklar atıyordum. Hemen birkaç hemşire ve doktor içeriye girdi. Perdeyi kapattıktan sonra, müdahaleye başladılar. Uzun süren bir çekişmeden sonra, perdeyi açtılar...

Üzerinde yattığı yatağın yorganını, kafasına çekmişlerdi ve vücudunu makineden ayırıyorlardı. Kendimi bir anda içeri attım. Onun narin bedenine bakarken, onun beni hala duyduğunu biliyordum. Lidya Abla, dışarıdaydı ve ben ona nasıl hesap verecektim. "Kız kardeşini koruyamadım, o öldü!" nasıl diyecektim...

Çığlıklar atarken, hala bir umut onu sarsıyordum. "Açelya, uyan lütfen! Bak ablana ne diyeceğim, Ya da kendime? NE DİYECEĞİM AÇELYA? Ben sensiz, kendime ne diyeceğim?.. Bizim ne hayallerimiz vardı. Melodi adlı bir kızımız, güzel bir tatil ve daha niceleri. BEN SENSİZ NE YAPACAĞIM? BENİ SENSİZLİĞE MAHRUM BIRAKMA AÇELYA'M. YALVARIYORUM SANA... BIRAKMA BENİ..." diye ağlıyordum. O sırada Açelya'nın doktoru yanıma geldi. 

Ağlamaktan halim kalmamışçasına, sinir krizi geçirmiştim orada. Doktorun yaptığı sakinleştirici iğneden sonra, beni başka bir odada dinlendiriyorlardı. O sırada Lidya Abla'ya da haber vermiş olacaklar ki, "Açelya." diye bağırıyordu. O sırada kendime gelip, kolumdaki serumu söktüm ve hemen koşup yanına gittim. Lidya Abla, Açelya'nın odasına gittiğinde kimseyi bulamamıştı. O sırada peşinden yetiştim ve dilim tutuldu. 

Lidya Abla, bana bakıyordu ve "Açelya'ya ne oldu Sezin?! Cevap ver bana NE OLDU KARDEŞİME?!" diye soruyordu. O sırada yere diz çöküp ağlamaya başladım. Lidya Abla, bana yalvarır gözlerle bakıyordu. "Yapma.. Sezin... Yapma..." diyerek yanıma çöktü ve sarılarak ağlamaya başlamıştık...

- 2 Gün Sonra -

Açelya'nın cenazesi olacaktı. Çok kişinin gelmesini istesem de, Açelya bunu istemezdi. "Beni yalandan sevenler, bir zahmet cenazeme gelmesin." derdi. Bu yüzden de sadece ikimiz katılmıştık. Açelya'yı teslim aldıktan sonra, kabrine doğru taşıdık Lidya Ablayla. Onun için ben toprak kazarken, Lidya Abla ise, bu kitabı gösterdi bana. 

Ben ne olduğunu anlamamış bir şekilde bakarken, "Sezin, bunu sana vermemi Açelya istemişti. Eğer bana bir şey olursa, bunu mutlaka Sezin'e ver diye. İçinde ne yazdığına hiç bakmadım. Bir de bu yüzüğü de al. Bunu sana vermek istiyorum Sezin. Kardeşimin hatırası, onu gerçekten seven ve hak eden birisine vermek istedim hep. Bu yüzüğü taktıkça, hem beni hem de Açelyamızı unutma olur mu Sezin?" dedi yaşlı gözlerle. 

Uzun süren bakışmanın sonunda kitap ve yüzüğü alıp, sımsıkı sarıldım Lidya Ablaya. "Bunları hak edip edemediğimden emin olmasam da, bunları koruyacağıma söz veriyorum. İkimizin de biricik çiçeğiydi Açelya. Hiçbir zaman solmayacak onun hatıraları ve inanıyorum ki, yukarılarda bir yerlerde bizi izliyor ve bizimle gurur duyuyordur." dedim sesim titreyerek. 

Açelyayı toprağın altında bırakıp, üstüne toprak atarken, yaşadığımız her anıyı yaşıyordum tekrar ve tekrar. Onun kokusunu, sevgisini yaşıyordum. O sırada toprak atma işlemini bitirdim ve onun yazdığı kitaba odaklandım. Kitabımızı okuduktan sonra, bir not görmüştüm. 

"Geri kalanını senin doldurman için boş bıraktım Sezin. Bu sonuçta ikimizin hikayesi, sadece benim değil :)." yazıyordu. Ağlamamak için zor duruyordum ve bu satırları yazmıştım. Açelyamın yüzüğünü parmağıma takıp kitabımıza ise bu cümleleri yazıyordum. 

En sonunda bu kitabı, kabrinin yanında bırakacaktım. Belki de onunla olan aşkımız, ona güç verir ve yukarıda daha mutlu olur. 

Bu kitabı son sözlerimle kapatmak istiyorum: "Açelya ile ben, bambaşka boyutlardan birileriydik belki de. Ancak bir şeyler oldu ve hayat bizi karşı karşıya getirdi. Onun kokusunu, narin bedenini, nefesini tanıdım. Hayat bunlara izin vermişti ama kendisini benden geri aldı. Bu aşkı eğer birileri okuyorsa, unutmayın ki sevdikleriniz için hala bir vaktiniz vardır. Gidin sevdiğiniz şeyleri yapın. Durmayın lütfen. Bizim gibi geç kalmayın...

Sezin Aydın

- SON -

Ölümün Kıyısından | -gxg-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin