Sezinle beraber benim sürekli ağladığım yere geldik. Ormanın içerisindeki çiçeklerin kokusu, beni büyülüyordu. Ama Sezin ise tam tahmin ettiğim gibi ağlamaya yakındı. "Ağlamak için güzel bir yer burası. Ben de sık sık gelirim buraya ağlamaya." dedim. Şaşırmıştı. Belki de benim sürekli ağladığıma inanmak istemiyordu. Sonuçta enerji saçan bir kişiliğim vardı. Yalnızken yaşadığım şeyleri ise ilk defa Sezin öğreniyordu benden. "Sana sarılabilir miyim?" diye sordu o sırada. "Sarılmak için neden izin istiyordu ki?" diye düşüncelere girmiştim. "Tabii sarılabilirsin." dedim hafif bir tebessümle ve sevecen bir ses tonuyla. Uzun bir süre öyle kaldık. İhtiyacı olduğunu fark ettiğimde aslında benim de ihtiyacım olduğunu hissetmiştim.
Toparlandığımız sırada "Keşke herkes senin gibi olsa." dedi. İlk defa böyle bir şey duymuştum ama onun söylemesi beni etkilemişti. "Neden benim gibi?" diye sordum meraklı bakışlarımı gözlerinde gezdirerek. Sezin, derin bir nefes alarak: "Bir başkası olsa, şu anda olan her şeyi garipserdi ve benden uzaklaştırırdı kendini. Ama sen öyle yapmadın ve beni daha yeni tanımana rağmen destek olmaya çalışıyorsun. Neden bu kadar farklısın ki?" diye sordu.
Anlıyordum onu, hislerimiz benzerdi çünkü. Yalnızlığımız da, acılarımız da benzerdi onunla ama daha anlatmadığı -anlatamadığı- neler vardı bana kim bilir. Belki de benim için özel biri olma yoluna girmişti. Ama kabul etmek istemiyordum sanırım o zamanlar. "Yalnız bırakmak, benim için doğru bir hareket değil Sezin. Birisini sırf derdini anlattığı için yalnız bırakmak, sadece acizlerin yapabileceği bir şey. Ben farklı mıyım bilemem ama aciz değilim merak etme." dedim gülümseyerek. Biz bunları konuşurken havanın karardığını fark etmiştim. Ablam Lidya, altı kere aramıştı beni. Gittikçe alışmıştı bana Sezin, belki onu akşam yemeğine bize davet edebilirdim. Dürüst olmam gerekirse ayrılmak istemiyordum ondan.
Onunla konuşurken, yemyeşil gözlerine bakarken dalıp gitmemek elde değildi ki. Ona baktım ve "Hava karardı, akşam yemeğini beraber yiyelim mi? Ablamın yemekleri çok güzeldir gerçekten." dedim gülümseyerek. "Rahatsızlık vermeyeyim ya, zaten yeterince yük oldum sana da." dedi. Sinirlenmiştim gerçekten. Ben ona destek olmak istiyordum. O ise bana yük olmaktan söz ediyordu. Yine de ona yansıtmadan, "Ne yükü ya, hadi gel bu karanlıkta yalnız bırakmam seni." dedim gülümseyerek. Onun da yüzüne tatlı bir tebessüm gelmişti. "Hadi gidelim o zaman." dedi. Beraber yürümeye başlamıştık.
O sırada çaktırmadan ablama "Arkadaşımı yemeğe davet ettim haberin olsun." diye mesaj atmıştım. "Ok" diye cevap vermişti. Ablam biraz böyleydi. Telefonlarına geç bakınca hemen bana küserdi. Ama gönlünü almam da zor olmazdı. O yüzden ormandan çıkınca bir çiçekçi dükkanına uğramamız gerektiğini söyledim Sezin'e. "Olur tabii uğrayalım." dedi gülümseyerek. İçeri girdiğimizde çiçekçinin Sezin'i tanıdığını fark ettim. "Kübra Abla, nasılsın?" diyerek sarıldıklarında anlamıştım.
Nedense onların samimiyeti fazla hoşuma gitmişti. Sezin, beni Kübra Abla'ya tanıtıyordu. Bense çiçeklere dalmıştım. O sırada "Kübra Abla, Açelya çiçeği verir misin?" demişti. O esnada donup kalmıştım. Ablamın ve benim en sevdiğimiz çiçek türünü tek seferde söyleyip almıştı bile. Bana gülümseyerek çiçeği gösterdi ve "Sanırım ablan da seviyor Açelya bitkisini." demişti. Gözlerim gerçekten yaşarmıştı. Daha ilk tanışmamızda bu kadar detayı düşünüp, aklında tutuyordu. Beni önemsemeye mi başlamıştı? Yoksa hayal mi görüyordum? Kendimi düşüncelerin arasına bıraktığımda Sezin, çiçeğin parasını vermişti ve Kübra Abla'ya el sallamıştı. Bense kendimde değildim. Elimi cüzdanıma atmıştım hemen. Ancak Sezin, elinin tersiyle itmişti parayı. "Lütfen bir daha bunu yapma. Bu çiçeği ablana ve sana hediye olarak aldım." dedi ufak bir tebessümle.
"Peki, neden Açelya çiçeği, hiçbir çiçeğe bakmadan hemen onu söyledin?" diye sordum meraklı bir şekilde. "Çünkü ablan, senin ismini Açelya çiçeğini çok sevdiği için koymuş. Sen mırındandın ya bunu. Unuttun mu hemen? Neyse, sana belli etmeden sana sürpriz yapmak daha güzel oldu bence." dedi gülümseyerek. Sanırım yine içimden geçirdiklerimi dışa yansıtmıştım. Nasıl utanmıştım o an. "Teşekkür ederim, gerçekten." dedim ağlamaya yakın bir sesle. "shh... hayır ağlama, mutlu ol bakiyim." dedi ve sarıldı bana. Bu sefer izin almamıştı. Beni daha ilk günden bile mutlu edebiliyordu. Sarıldıktan sonra eve gelmiştik sonunda.
Kapıyı çaldığımızda, ablam kapıyı telaşlı ve biraz sinirli bir şekilde açmıştı. "Açelya, niye telefonu açmıyorsun. Aklım çıktı ya burada!" diye sitem ediyordu. O sırada Sezin'i gördü. "Kusura bakma lütfen, Açelya sağ olsun biraz sinirliyim de." dedi gülümseyerek. "Yok hiç önemli değil." dedi küçük bir tebessümle Sezin. "Hadi girin içeri, kapıda kalmayın." diye içeri almıştı bizi. O sırada Sezin'in elindeki çiçeği fark etti. "Çok teşekkür ederiz. Açelya gerçekten en sevdiğim çiçektir." dedi gülümseyerek. "İsmini de siz koymuşsunuz Açelya'nın. Gerçekten çok yakışıyor ama ismi ona." dedi gülümseyerek. Utanmıştım gerçekten. İsmimi beğenmişti demek ki. İçimde anlamlandıramadığım bir sürü duygu vardı...
Ama asıl olay onun her kelimesine, yüz mimiklerine, her şeyine hayran oluyordum. İçimde heyecandan durmayan kalbimin sesini dinlerken şu anda bile fark ediyorum. Güzel sesi bir insana bu kadar huzur verebilir miydi ya? İçimden asıl geçirdiğim şey ise, sanırım ona aşık oluyordum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümün Kıyısından | -gxg-
Romance'Sen bir sanatsın, bir melodi gibi hayatıma renk katıyorsun...'