"Bunu nereden öğrendin?" diye sordum korkulu bir sesle. Yorgunluğum ve halsizliğim aşırı belli oluyordu. O sırada Sezin, benim halimi fark ettiğinde yumuşamıştı biraz. Bana üzgün bakışlarıyla,
"Ben bunu öğrendim birisinden, o sorun değil. Asıl sorun, bu durumu senden öğrenmememdi Açelya. Sevgilimden. Hayatımı adayacağım kızdan öğrenememek. Sen lütfen ilk sorumu cevapla. Neden bana anlatmadın?"
Uzunca bir süre sustum. Kafamda, kurmak istediğim cümleleri hazırlamaya uğraşıyordum. Sezin ise meraklı ve bir o kadar sitemli gözleriyle bana bakıyordu. En sonunda hazırladım kendimi ve boğazımı temizleyerek anlatmaya başladım.
"Sezin, canım, birtanem. Bu durumu anlatmak, benim için cidden kolay bir şey değil. Aynı şekilde bunu sana bir anda söylesem, zorlanabilir, kaldıramayabilirdin. Bunu göze alamazdım Sezin. Seni kaybetmeyi, seni benim yüzümden üzgün görmeyi kaldıramazdım. Bunlar yine yaşandı biliyorum. Bir boka yaramadı ama korktum sevgilim. Lütfen seninle küs olmayalım artık. Sadece korktum. Seni kaybetmekten, seni bu halime yakıştıramadım. Senin gibi güzel bir kızı, benim gibi kanser birisine yakıştıramadım. Özür dilerim." dedim gözlerimden akan yaşlarla.
Elleri titreyerek, güçsüzleşmiş saçlarımı okşamaya başladı. O sırada onun da gözlerinden yaşlar geliyordu. Bana olan sitemi geçmiş değildi ama yansıtmamaya çalışıyordu. O sırada bana baktı ve,
"Gerizekalı şey, neden korkuyorsun. Ben sana demedim mi, her ne olursa olsun yanında olacağımı. Neden bana güvenmiyorsun. Bu durumu, şerefsiz Simge'den öğrendim biliyor musun? Asıl bana koyan o. Seni savunamadım bile, bana seni aşağıladı ve durumu bilmediğimden, tek kelime edemedim. Ama olsun, artık yanındayım güzelim. Ne olursa olsun bırakmayacağım. Beraber atlatacağız bu boku ve her ne olursa olsun, seninleyim bebeğim. Lütfen artık benden bir şey saklama. Ne olursa olsun arkanda olacağım çünkü. Seninim ben, senin sevgilin, senin canın, senin birtanen. Bu yüzden lütfen artık. Söz ver bana, benden bir şey saklamayacağına." dedi ağlamaklı sesiyle.
Onu bu hale getirdiğime üzüldüysem de, bu durumu söylemediğimden daha fazla üzmüştüm sevdiğimi. Bu yüzden artık ondan bir şey saklamayacaktım. Gözlerim yaşlı bir şekilde "Seni seviyorum Sezin. Hem de çok." diyerek maskemi açtım ve dudaklarına yapıştım. Bu yaptığımın sakıncalı olduğunu biliyordum ama umurumda değildi. Onu son kez öpmek, onun dudaklarına son kez dokunmak istemiştim.
Sezin, kendini geri çekemedi. Benim için tehlikeli olduğunu bilse bile, o da istemişti belki de son olacak bu öpüşmemizi. Uzun süren öpüşmemizin ardından, bana baktı ve "Bu bizim son öpüşmemiz olmayacak Açelya'm. Bunu unutma tamam mı? Ne olursa olsun, bu son olmayacak." dedi kararlı bir sesle. "Seni seviyorum, hem de çok." diyerek sarıldım ona. Hiçbir şey umurumda değildi o an, Sezin'le hissetmek istiyordum her şeyi. O sırada "Ben de seni seviyorum, benim tatlı Açelya'm." diyerek o da karşılık verdi.
O sırada Simge, kapıyı açtı ve içeri girdi. İmali bir ses tonuyla "Ne oldu çifte kumrular, rahatsız mı oldunuz?" diye sordu. O sırada Sezin, sarılmayı bırakarak yavaşça Simge'nin üzerine doğru yürüdü. "Sen galiba, apartmanda yaşananları özlemişsin." dedi sinirli bir sesle. Simge ise istediğini elde etmiş gibi bakıyordu. O sırada yorgun halimle araya girmeye çalışıyordum.
Simge ise beni göstererek, "Benimle uğraşacağına sevgiline bak. Nasıl olsa çok zamanı kalmadı, güzelce eğlenin vakit geçirin." dedi gülerek. O sırada Sezin'in gözlerinden akan gözyaşlarını gördüm. Sinirlendi ve Simge'nin kafasını sert bir şekilde tahtaya vurdu. Simge, aldığı darbeden sonra bayılmıştı ama Sezin sinirlerine hakim olamadığından tekmeliyordu. "Kalksana orospu çocuğu, demesi kolaydı değil mi vakti kalmadı diye?! Şimdi ne oldu, elimin altındasın. Geberene kadar rahat yok sana." diye bağırıyordu. O sırada ablam, -çok iyi bir zamanlamayla- içeri girdi. Sezin ve beni, eve gitmem için yolladığında kendisi Simge'nin başına bakıyordu.
Sezin, benim yüzümden başına bela almıştı. Belki okuldan atılacaktı, belki de hayatı boyunca bir işe giremeyecekti bu yüzden. Ancak Sezin, ona üzgün gözlerle baktığımı görünce "Hayır Açelya, ne düşündüğünü biliyorum ve bu senin suçun falan değil. Bu şerefsiz, bunu hak ediyordu zaten. Benim sınıfıma hoca olsa da, başka bir şey de olsa da, bunun olacağını biliyorduk. O yüzden o güzel canını bunun için sıkma." diyerek yoldan geçen taksiye el kaldırarak durdurdu.
Taksiciye evi tarif ettikten sonra, onun omzunda uyuyakalmıştım. Sayıklıyordum onun adını. O da "Buradayım canım, az kaldı gidiyoruz evimize." demişti...
Tekrar uyandığımda, yatağımda yatırılıydım. Hava kararmıştı ve içeriden sesler geliyordu. Zar zor ayağa kalktığımda, maskemi takmıştım ve içeriye doğru yürümeye başlamıştım. Çok geçmeden, seslerin banyodan geldiğini anlamıştım. Halsiz olduğumdan gelen sesi anlamayarak kapıyı açtım ve şok oldum gördüğümde.
Sezin, ablamın saçlarını kesiyordu. Tıraş makinesiyle, sıfıra vurmuşlardı ablamın saçını. O sırada Sezin gülerek, "Günaydın uykucu, hadi gel otur sana da geleceğim." dedi gülümseyerek. Bu duruma alışkın olsam da, benim için saçlarını kesmeleri çok duygulandırmıştı beni. "İyi ki varsınız." dedim ağlamaklı bir sesle. Ablam ise, "Sen bizim biricik Açelyamızsın. Tabii ki yapacaktık. O yüzden mutlu ol hadi. Yemek yedikten sonra, sana bir sürprizimiz var Sezin'le." dedi ablam.
Sürprizi aşırı merak etmiştim ama Sezin, "Önce saçlarımızı keseceğiz, sonra yemek yiyeceğiz. Anca öyle bebeğim." dedi gülümseyerek. O sırada çocuk gibi "Of küstüm size." dedim gülümseyerek. Hepimiz güldükten sonra, "Lidya Abla, bize biraz müsaade eder misin?" diye sordu. Ablam gülümseyerek, "Tabii tatlım bakın keyfinize." diyerek çıktı banyodan.
Sezin ise, saçlarıma yavaş yavaş dokunarak "Biz bu saçları beraber uzatacağız, hiç merak etme." diyerek kendi saçına dayadı tıraş makinesini. Onun bu hareketi beni çok duygulandırmıştı. "Keşke kesmeseydin bebeğim." dedim ama bana kızdı. "Her koşulda beraberiz demiştim. Bu yüzden itiraz hakkın bulunmuyor." dedi gülümseyerek. O sırada saçlarını kesmeyi bitirdiğinde, ona saçsız olmanın bile çok yakıştığını düşündüm.
Gülümseyerek, "Sıra sende tatlım." dedi. O sırada onun güzelliğine bakakalmıştım. "Çok güzel oldun birtanem." dedim gülümseyerek. "Sen daha güzelsin benden." dedi ve narin bir şekilde makineyle saçlarımı kesti. O sırada aşırı duygulanmıştım. Benim için saçlarından feragat etmişti ve bu halimle beni çok seviyordu. Hissettiriyordu aşkını, biliyordum onunla olan sevgimizin laftan ibaret olmadığını. Saç kesimi bittikten sonra, yerdeki saçlarımı alıp kokladı. Sonrasında yere serili olan gazete kağıtlarına bıraktı saçlarımı.
"Bu saçların, daha gürleri ve daha güzelleri olacak. Unutma bunu Açelya'm." dedi ve kafamdan öptü. Ben bu kıza, gittikçe daha çok aşık oluyordum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümün Kıyısından | -gxg-
Romansa'Sen bir sanatsın, bir melodi gibi hayatıma renk katıyorsun...'