XIII

84 13 2
                                    

Bölüm içi şarkı önerisi: - Nilüfer & Şebnem Ferah - Erkekler Ağlamaz -

Yatağımda 30 dakika bir süre debelendikten sonra kalkmayı başarmıştım. Günün benim üzerimde bıraktığı yorgunluğu, yüzümü yıkarak atlatmıştım. O sırada eve ablam geldi. Anahtarlarını, kapının sağındaki anahtarlığa asıp telaşlı bir biçimde yanıma geldi. Bense mutfakta, Sezin için güzel şeyler hazırlamaya çalışıyordum. Onun güzelliğine layık olacak, onun kalbi kadar saf ve temiz olacak bir yemek...

"Canım iki dakika bırak yemeği lütfen." diyerek kendisine odaklanmamı sağladı. Ona döndüğümü gördüğünde ise "Doktorla ne konuştunuz?" diye sordu. Ablamdan gizleyemezdim durumu ve yutkunarak doktorun söylediklerini anlattım. Ablam, kısa süreli bir şok yaşadı ve sarıldı bana.

"Açelya, merak etme bu da geçecek." dedi gözlerinden akan yaşları silmeye çalışarak. "Bak ben ablan olarak, senin her zaman annen ve babanım biliyorsun. Biz birlikteyiz güzelim. Unutma ablan seni hiç bırakmayacak." dedi ve daha sıkı sarıldı bana. "Teşekkür ederim abla. Biliyorum ve dayanacağız. Seni yalnız bırakmaya hiç niyetim yok" dedim gülümseyerek. "Yalnız kalınca, fazla agresifleşiyorsun, triplerini kimse çekemez benden başka zaten." dedim gülümseyerek. Gülen gözleriyle baktı ve 

"Şakacı şey seni." dedi. O sırada yaptığım yemeklere yardım ederek, mükemmel bir sofra kurmama -çok- yardım etmişti. Her şeyi hazırlamıştık ve Sezin'in gelmesini bekliyorduk. Ablam ise, bu durumu Sezin'e anlatmam gerektiğini söylüyordu. Hatta bu konuda ısrarcıydı ama beni sıkmak istemediğinden uzatmıyordu. Bense "Onu üzmeye ne hakkım var?" düşüncesindeydim. "Ben kimdim ki?" sorusu içimde fazlasıyla hakimdi. Ablam ise katılmıyordu bu duruma. Ancak Sezin'e, bir şey belli etmemesi için tembihledim onu. Sezin bunu duyacaksa, benden duymalıydı. 

O sırada kapı çaldı. Gelen tabii ki de Sezindi. Bu sefer siyah, pileli ve diz hizasının üstünde olan bir etek giymişti. Üstüne ise meşhur siyah "Metallica" tişörtü ve deri ceketini giymişti. Altında ise, beni şaşırtmayarak botlarını giymişti. Çok güzel görünüyordu ve ben yine bu kıza aşık oluyordum. -Her zamanki gibi- 

Tatlı bir ses tonuyla "Hoş geldin tatlım." diyerek yanağından öptüm. Ablam da içeriden "Hoş geldin Sezinciğim." diye bağırdı. Sezin her zamanki gibi tatlı sesiyle "Hoş buldum" dedi. Ben onu odama götürmek istiyordum. Tavuğun pişmesine yarım saat vardı. Ablama, bizim odada olacağımızın haberini vererek odama götürdüm. Sezin, odamı çok dikkatli bir şekilde inceliyordu. Sanki bir şeyler arıyor gibiydi. Benim ruh halimle ilgili bir ipucu belki de...

O sırada piyanom dikkatini çekti Sezin'in. Gülümseyerek "Çalmak ister misin?" diye sordum. O da "Sen daha iyi çalıyorsun ama." dedi gülerek. "Yoo hiçte bile. Hadi gel şarkı söyleyelim. Ama sen çal." dedim. Şebnem Ferah'ı ve Nilüferi sevdiğimi biliyordu. Bu yüzden, kendisinin de en sevdiği şarkısını söyledi Şebnem Ferah'ın. 

'İçinde bin pişmanlık, gözlerinde yaş.

Yüzünde yasak duyguların verdiği garip telaş.

Sesinde bir burukluk, ellerin soğuk.

Boğazında düğüm düğüm kelimeler...'

Tam bu sırada ikimiz de aynı anda "Erkekler Ağlamaz, Sil göz yaşını." diye bağırdık. O kadar coşkulu söylüyorduk ki, ablam "İyi misiniz?" diye bağırdı kapının arkasından. Sezin gülerek "İyiyiz Lidya Abla, kardeşin biraz fazla bağırdı da." dedi. Bense hiç bir cevap vermeden şarkıya devam ediyordum. Sezin'de çalmayı bırakmıyordu. O sırada, şarkıyı bitirdiğimizde aşırı mutluydum onunla olduğum için. Son defa diye korktuğum için doyasıya yaşamak istiyordum onunla her şeyi. Bu yüzden yemek yedikten sonra onunla ormana gitmeye karar verdim. Onunla ormanda ağlamak ve bahar esintisini hissetmek kadar güzel bir şey yoktu çünkü. O sırada ablam

"Hadi gelin, tavuk pişti." dedi."Tamam geliyoruz." dedikten sonra ellerimizi yıkayıp masaya oturduk. Sezin, ablamla hazırladığımız sofraya bakıp şok geçirmişti. Ablam gülümseyerek "Senin için uğraştık bu kadar, kıymetini bil sevgili- ah arkadaşının." dedi. Sezin kızarmıştı. O tatlı yanaklarını ablam olmasa sonsuza dek öpebilirdim. Ancak kendimi dizginlemek zorundaydım. Sezin "Teşekkür ederim ama keşke hiç uğraşmasaydınız ya. Zahmet verdim kesin." dedi utanmış bir şekilde. Ablam, Sezin'in utandığını görünce "Ah ne demek canım. Sen de bizim ailemizden sayılırsın artık." dedi gülümseyerek. Sezin, teşekkür ettikten sonra yemek yemeye başlamıştık.

Benim içime oturan iştahsızlık, beni masada dikkat çeken kişi yapıyordu. Sezin'in endişeli bakışlarını rahatlatmaya çalışsam da pek başarılı olamadım. O sırada ablam "Açelya, yemezsen kızacağım ama. O kadar uğraştık seninle beraber, hadi ye artık." diyordu. Aslında durumumu biliyordu ama Sezin'e bir şeyler çaktırmak istemediği için böyle yapıyordu. O sırada Sezin,

"Ben anlamam, yemezsen ben de zorla yediririm." diyerek çatalımı ve bıçağımı alıp, tavuğumdan kesik aldı ve "Uçak geliyor, Açelya hanım yemezsen düşecek bak." diyerek ağzıma getirip yediriyordu. Ciddi ciddi, böyle böyle yedirdi yemekleri. Onun varlığı bile, iştahımı açmaya yetiyordu aslında. Kanser olduğumu bilememesine rağmen beni rahatlatıyor, moral oluyordu. Ona açıklamak zorunda olduğumu bilsem de, buna kendimi hazırlamam gerekiyordu. O sırada ablam, okulumla konuşmak için yanımızdan ayrıldı. Benim terapi günlerimi, pazartesi ve perşembe olarak belirlemiştik. Yani yarın kontrole gidecektim. Ancak Sezin'e çaktırmadan nasıl gidebilirdim bilmiyordum. Bunu şimdi düşünmemeye karar vererek,

"Sezin, hadi gel dışarı çıkalım biraz. Evde oturmaktan sıkıldım." dedim gülümseyerek ve sıkılmış bir çocuk gibi davranarak. Onun benim çocuklaşmamı sevdiğini biliyordum ve kıramayacağını da. Koluna yapıştığımdan, kolunu kaldıramadı ama bana bakarak

"Benim sevgilim dışarı çıkmak mi istiyor? O zaman çıkarız." dedi gülümseyerek. Bir çocuk gibi "Yeyy!" diye sevinmiştim. Onun yanına yakışır bir şekilde giyinmek için odama gittim. Onun yaptığı kombine farklı olarak, yeni aldığım "Pink Floyd" yazılı sweatimin altına geniş paça mavi kotumu giymiştim. Altına ise siyah "Converse"lerimi giyecektim. Hazırlandığımda,

"Çok güzel olmuşsun bakıyorum." dedi gülümseyerek. Ona tatlı bir bakış attım ve "Senin kadar değil tatlım." dedim gülümseyerek. O sırada çıkmak için kapıya gittik ve ablama çıktığımızı haber vererek kapıyı kapattım. 



Ölümün Kıyısından | -gxg-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin