Koşulsuz sevgi...
Koşulsuz sevgi...
Nasıl bir şey bu? Ben şimdi akrabalarım dahil hayatımdaki bütün koşulları çıkarırsam avucumda kaç kişi kalacak ki... Her türlü insan ilişkisinde koşul hep var. Sevginin koşulsuz olanı nasıl olur ki? Sevmek de bir koşul değil mi?
Evdeki çalışma masama tünemiş, Bölüm Başkanımız Ali Hoca tarafından bana devredilen ulvi görevimi yapıyorum aslında. Güya... Allah aşkına, daha 1 hafta var derslerin başlamasına! Neden şimdiden ders programı hazırlıyoruz ki? Hem neden ben hazırlıyorum...
Çünkü yoğun programından ötürü Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ali Hoca, kontrol etmek suretiyle ders programının hazırlanmasını benden rica etti. Yeterli bir sebep sanki?
Evet... Ama şu an Meryem Hoca'nın Metin Çevirisi III ile Kanji VI derslerinin çakışmasından ziyade, kendi iç çakışmalarım daha çok çakışıyormuş gibi geliyor.
Yalnız yatay geçiş başvuruları da var Aylinkoviç, onlar da bu çakışmaya katılırsa büyük bir kaos olacak haberin olsun...
Offf... Daha onlar var...
Kalemimi, karalanmış onlarca müsvedde kağıtların arasına fırlattım. Sandalyemde bağdaş kurarken alnımı sıvazlayıp tavana baktım. 2 saat önce yakmış olduğum vanilyalı tütsünün seyrekleşen kokusunu içime çekip, bulanıklığımı dağıtmaya çalıştım. Dolunay mı yoksa retro mu hangisinin etkisi bu yaşadığım acaba? Zaten garip bir ruh hali içindeydim, o garipliği kabul edip tam huzura erecektim ki bir de işin içine koşulsuz sevgi sorunu girdi. Gözüm, tavandaki alçıpanın hizasında tavanı tavaf ederken kitaplığın üzerindeki o şey gözüme takıldı. Aslında gözümden önce kalbime sonra da aklıma takılmıştı ama ben o şeyi şimdi açıp iyice gözüme ve kalbime sokmak istemiyorum. Çünkü onu açarsam, açıkça kabul etmiş olurum. Tamam, şu an bir şeyleri kabul ettim ama bunu daha da somutlaştırmak istemiyorum. Hepsinden önce, Japon Dili ve Edebiyatı Bölümü öğrencileri ile yatay geçiş başvurusu yapan öğrencilerin selameti için içimdeki şu iç çakışmayı sonlandırmalıyım.
Telefonun arama düğmesine basıp telefonu kulağıma getirdikten sonra saate bakmak aklıma geldi. Saat 22:38'di, yığınla yapılacak işi olan bir akademisyen için çok da geç bir saat değildi. Uyuyor mu acaba?
Benim sisli ruh halime inat, telefonun diğer ucundan pırıl pırıl güneşli bir "Moshi moshi~*" duydum. (*Alo)
Arkada duyulan klavye tıkırtılarına rağmen direkt "Müsait misin, Kou?" diye sordum.
Sesler bir anda kesildi. "Evet, bir şey mi oldu?"
Derince bir nefes alıp "Ya benim kafam karıştı..." dedim.
"Ders programı mı?"
"Hayır hayır! Yani o da var da... Ondan başka karışıklıklar da var."
"Kim'e takıldıysan yarın c planını devreye sokabiliriz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kintsugi
RomanceKusurları güzelleştiren Japon yaşam felsefesi Wabi-Sabi'ye dayanan, kırık parçaların altın tozuyla birleştirilerek onarılması sanatına Kintsugi denir. Hayal kırıklıkları, yenilen kazıklar, kıymet bilmeyen arkadaşlar, bencil ve acımasız yakınlar, ka...