5. Bölüm

1.5K 162 39
                                    

Gecenin 4'ü ve ben çorap kokulu şehirler arası otobüste oturmuş turna kuşu origamisi yapıyorum. Gece şehirlerarası uzun otobüs yolculuklarının değişmez kaderidir bu. Hem zaruri hem de ihmalden maruz kalınır o kokuya. Bir de o kokuyu bastırmaya çalışan muavinlerin sıktığı oda spreyi görünümlü belin delici kokudan bahsetmek istemiyorum. Muavin kardeş çabanı anlıyorum kardişim, ama olmuyor. Allah'tan tek kişilik koltuklardayım ve koltuk arkası masa nispeten daha geniş. Yoksa Mirayko'nun origamişlerini yapamazdım.

Otobüs bayram nedeniyle tıklım tıklım dolu ve herkes öylesine bayılmış gibi uyuyor. Bence çorap kokusu bayılttı, sonradan da uykuya tutturdular farkında değiller. Çaprazımdan yükselen horultu sesine dikkat kesildim. Kesin o Kasketli Amcadan geliyor. Kasketini uyurken başına nasıl sabitlediğini anlayamadığım Kasketli Amca'nın horultusu Çorum'dan beri bizimle. Amcanın horultusunda kasketinden beklemediğim bir naiflik var. Bir de çıplak sesini dinlemek lazım. Bu yolculuğun amigosu sensin Kasketli Amca!

A-a! Kasketli Amca uyandı ama hala horultu sesi geliyor. Yoksa.. Hadi canım! Ombresi Dehşütül Vahşet Olan Kız! Senden hiç beklemezdim beybisi!

Horultusuyla türküler söyledi diye Kasketli Amca'nın günahını almışım, meğersem Ombreli kızın horlamasını dinliyormuşuz otobüs halkı olarak. Vay be! Ambalaja aldanmamak lazım dostum. Ombreli kızın yanında telefonla konuşan arkadaşın yerinde olsam sessizce miyk miyk sevgilimle telefonda konuşmak yerine Horlayan Pirensesin videosunu çekerdim, kih kih kih.

"Miden buñalmıyor mu yiğenim?"

Kanadını yapmakta olduğum origamiden başımı kaldırıp tepemde bana doğru sırıtan tontiş muavin amcaya baktım.

Ağzımdan bir anda şımarık kızlar gibi "Neden bulansın ki?" çıktı.

Gür kaşlı amca hafif sırıtarak "Yola bakhmassam benim içim buñalır." dedi ve iki eliyle önümdeki koltukla benim koltuğumun yanlarına tutundu.

Elimde turna kuşuyla ne diyeceğimi bilemez bir şekilde amcayla bakıştık.
"Hmmm..."

Amca benden umduğu yanıtı alamayınca durumunun ciddiyetini anlatmaya başladı.
"Varana kadar beyyyle bakharım yola. TV neym de izleyemem, yola bakhmassam kursağım te beyyle imüğüme kadar-"

Dayanamayarak amcayı durdurdum. "Çok geçmiş olsun!"

Ne kadar mantıklı bir cümle kurdum!

Amca, Recep İvedik gibi başıyla selamladı beni. "Eyvallah yiğenim." Ben gidecek diye beklerken tepemdeki ışığın aydınlattığı origamilere baktı. "Yozgat'tan beri için buñalmadan mı yaptın bunları?"

"Evet?"

Buñalmam mı gerekiyordu?

Kaşlarını kaldırıp gözlerini kapatırken imrenerek başını salladı.
"Ellerine sağlık yiğenim."

"Sağo-" demeye kalmadan cüssesinden beklenmeyen bir atiklikle bir anda toparlanarak kaptanın yanına doğru gitti.

Hey Allah'ım, bir de bana garip derler.

Camdan dışarı baktığımda havanın alacakaranlık olduğunu farkettim. Havada koyu bir mavilik vardı ve Samsun'dan uzaklaştıkça o mavilik açılacak Ünye'de de güneşi görecektik. 6 yıldır İç Anadolu'dan Orta Karadeniz'e göç ederken güneş hep Ünye'de doğardı ve çorap kokulu yolculukların şüphesiz en güzel anı olurdu. Fatsa sahildeki yer değirmenini izlerken araya, bir zamanlar Türkiye'nin en uzun tüneli olan Nefise Akçelik tüneli girse de Kumbaşı Limanı küçük kayıklarıyla bize el sallardı. Sonra ver elini Vona! Tabi ki fonda eğlenceli tınılarıyla Vona türküsü. Hey gidinin Vonası! Vona yani; Hırçın Karadeniz'in sakin şehri Perşembe.

KintsugiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin