8. Bölüm

1.3K 160 47
                                    

Ekrandaki yansımama baktığımda rujumun silindiğini fark ettim. Yaşasıaaann! Bu bahaneyle lavaboya gidip dönüşte de Mery'den el kremi isteyebilirim. Aaa boşver ruju, el kremi daha cazip geldi! Mery'nin el kremi daha güzel; eli yaşlandırmama özelliği de var. Ama sadece elin yaşlanmıyor ki Meryemciğim. Aynısından bende de var ama Mery benim kadar sık kullanmıyor. Hem bu hafta hiç kreminden sürmedim. O hakkım boşa mı gitsin şimdi!?

Göz ucuyla Hakan'a baktığımda sandalyesine iyice kök saldığını gördüm. Aman bana bulaşmasın da oraya çakılıp kalabilir! 1 saat sonra çıkacağız Miray da  gelemedi hala! Alper'in dün konserde teklif etmediğini biliyorum ama Miray'ın çakmaması için çok meraklı ve aşırı heyecanlı görünmem lazım. Saat 5'e gelmeden önce odamıza teşrif ederse tabi.

Aaaaaaayyyy! Yarın Alper teklif ediiiyooooooo! Çok heyecanlıııı!

Ayağa kalktığımda oturmaktan bacaklarımın karıncalanmış olduğunu fark ettim. Tez-makale bir anda bastırınca böyle oluyor. Allah'tan her şey yolunda gidiyor. Kapıya doğru giderken bi' an Hakan'dan tırsmadım değil. Kaybolan makalemin acısını unutamıyorum hala. Bilgisayarım şifreli ve önemli notlarım ve telefonum da kilitli çekmecede. Allah'ım, sana emanet...

Tabiki lavaboya gitmeden direkt Meryemlerin odasına gittim. Kapıyı tıklatırken içeriye dalıverdim.

"Hah! Biz de nerede kaldı diyorduk!" dedi Yusuf, yalandan yüzünü buruşturarak.

Meryem bilgisayarın üzerinden Yusuf'a bakarak "3 kere seni sordu Aylin." dedi, düz bir tonda.

Hemen gevşeyerek sırıtmaya başladım ve Yusuf'un masasındaki aşırı pahalı ve bir o kadar da güzel olan Lindt çikolatalardan birini gözüme kestirdim.
"Beni çok seviyorsunuz di mi!"  derken masasına yaklaştım.

Ekrana bakarken Yusuf, ne yapacağımı anlayarak gözlüğünün üzerinden bana baktı. Kıpırdamadan "Aklından bile geçirme." dedi.

"Aaa ne kadar ayıp! Bayramınızı kutlamaya geldim, ufacık çukulatayı mı esirgiyorsun benden arkadaşım?"

Zaten onları da sana İsviçre'deki dayın getirmiş. Para bayılıp almış da değilsin Yusufçuk ama artistik davranışların bin beşyüz! Milletin nasıl dayıları var arkadaş! Bizimkiler ancak  baccaya* fındık toplamaya çağırır! Ülkenin yarısı göçmüş işte, siz de gitseydiniz bizim de porselen bebeklerimiz, trenlerimiz, çukulatalarımız ve en önemli bi' havamız olurdu! (*Bahçe)

Ben içimden  yurt dışına göçmedikleri için dayımlara kızarken Meryciğim "Aylin haklı, Yusuf." dedi. Canım, sen de olmasan...

Yusuf klavyede bir şeyler yazdıktan sonra bana baktı.
"Fındık ezmesi isterim."

Büyük oynuyorsun Çomolokko.

Gözlerimle çikolataları işaret ederek "5 tanesini alırım," dedim ciddiyetle. "Kabul edersen..."

"O çikolatanın gramı ne kadar sen biliyor musun?" dedi ters ters.

Evet, 350 gramı 150 TL! Koyma masanın üzerine arkadaşım o zaman sen de! Gözümün önünde, aklımı çeliyor! Siz nasıl sakin sakin çalışabiliyorsunuz o ganimetin yanında aklım almıyor! Bi' ben mi görmediğim yani... O İsviçre çikolataları masanın üzerinde durdukça ben hiç bir şeye konsantre olamam! Kapanın içine çikolata koysalar, ilk atlayan ben olurum!

"Fındık ezmesi ne kadar sen biliyor musun!?" dedim diklenerek. Bi' İsviçre çukulatası Lindt değil ama Ordu'nun fındığı da az değil aslanım.

Aslında Mery ile Yusuf'a da fındık ezmeli pestillerin getirmiştim ama bu gün aklım yerinde olmadığı için evde unutmuştum.

Yusuf omuzlarını düşürerek metal çikolata kutusundan 5 tane çikolata aldı ve bana uzattı. Tam alacakken elini bir anda geri çekti.
"Önce malı görmem lazım."

KintsugiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin